Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Çok ciddi ve düşünceli misiniz? Yoksa? Valla bendeniz düşünceliyim ve çokkk ciddiyim. Yine sınav zamanındayım çünkü. “Hayırdır ne sınavı bu” mu diyorsunuz. Hiç bitmeyen hayat sınavında tabi… Hayatın kendisi sınav tamam ama şu branşlar yok mu? Örneğin bilgelik. İnsan hayat sınavında başarılı olunca mı bilge olur? Bilge olabilmek için yüz üzerinden yetmiş almak yeterli midir, diye düşünüyorum…
Ya da bilgelik doğuştan mı gelir… Ya bilgelik nedir ki aslında? Bilge “her şeyi bildiği gibi, bildiği şeyleri de iyi ve sağlam bilen, bilgisini kendisi ve başkaları için en yararlı bir biçimde kullanabilen, iyi ahlaklı, olgun kimse imiş… Of of of yürü ya kulum belki bir gün bilge olursun!
Neyse ya vazgeçtik bilge olmaktan yüz üzerinden iki yüz bile alsak ne çare!.. Ama Allah için sabır sınavından iyi alıyorum, yüz üzerinden yüz. Kendimi kutluyorum!
Ancak bazen sabır başka şeylerle karıştırılıyor örneğin korkaklık, sinmiş, sindirilmişlik gibi! Eh bazen bunlarda olmuyor değil yani? Bazen korkuyorsunuz tabi. Örneğin bendeniz cahilden korkarım ilk başta… Hem de kimseden korkmadığım gibi. Evet, sindirilirim valla o zamanda içimi kocaman bir öfke sarar ama öfkemi yutarım. Ancak öfke baldan tatlıdır demiş atalarımız nasıl saçma sapan bir şey demişler ya! Öfkeyi kusmak iki saniyelik bir rahatlık verebilir ancak sonuçları baldıran zehiri… Ama gelin görün ki şu an yapmak istediğim tek şey bu sonunda zehir olduğunu bile bile ancak yapmayacağım çünkü gücüm yok çünkü iflah olmaz bir korkağım….
Haksızlıktan korkarım (bunlar kolay çok şükür genleriniz yardım ediyor) Önyargıdan korkarım… Kırmaktan incitmekten korkarım…
Ve sevgili okuyucularım, “Kırıldıysan kırdığın içindir” der Mevlana. O zaman bu döngü ile yaşamak kaçınılmaz. Hayatınızda tek bir kişi bile olsa bu ömrünüzün döngüsüdür. Sürekli kırılırsınız sürekli kırarsınız. Şahsen kimseyi bile isteye kırmışlığım yok ve olmaz… Ama sessizliğim ve duruşum nedense karşımdakini kırp kırp paramparça ediyor. Ve o parçalar sürekli yüreğime yöneltiliyor, içim kan revan oluyor, gözlerimden yaş değil sanki lav akıttırıyor!!!
Peki ne yapmak lazım? Nedeni ortadan kaldırmak tabi… Ya kıran yok olacak ya da kırılan. İnanmayın, sevginin gücüne kuvvetine o bir yere kadardır. Gen denen şey var ya! Ve genlerde kıskançlık dediğimiz illet baskınsa inanın sevgi saygı hak getire…
Siz en yakın yerden yok olun en iyisi; tabi yok olabiliyorsanız birde o var yani!?
Ve işte hayat sizi böyle sınavdan geçiriyor durup durup. “Nedir derdin” diyorum sınav başkanına “yüz üzerinden bin mi alayım istiyorsun yoksa pencereden mi atlayım?
Zavallı bir faniyim altı üstü.
Ne Eyüp peygamberim
Ne de nebi nasıl bir sınav bu?”
Ya sabrımı sınama artık..
Ya da yok olayım
Peygamber değilim
Bilge olamıyorum bari derli toplu bir ölü olayım.
Ağlasın üzerime yağmurlar sel olsun mezarım karışayım suya toprağa çiçek olayım belki nergis olurum. Belki bir kır çiçeği mutlu eder kokum bari mezarlarında sessiz yatanları… Sabır sınavını kaybetmiş olsam da dert değil artık… Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım hep birlikte ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
İnsanlığın Yansıması
‘Ah!’ diye bir ses gelir ve bu sesi duyan çocuk hayret eder. Merakla: “Sen kimsin?” diye bağırır ama aldığı tek yanıt; ‘Sen kimsin?’ olur. Çocuk bu yanıta kızar ve: “Sen bir korkaksın!” diye bağırır.
Dağdan aldığı yanıt, ‘Sen bir korkaksın!’ olur. Ustasına bakar ve: “Ne oluyor?” diye sorar. “Oğlum dikkat et,” diyen bilge vadiye doğru, “Sana hayranım!” diye bağırır. Ses, ‘Sana hayranım,’ diye yanıtlar. Usta, “Sen harikasın!” diye bağırdığında, bu kez dağdan, ‘Sen harikasın!’ yanıtı gelir. Çırak şaşırmıştır. Ama hâlâ ne olduğunu anlayamamıştır.
Bilge açıklar: “Oğlum, insanlar buna yankı derler; ama gerçekte yaşamın ta kendisidir. Yaşama ne verirsen, sana onu yansıtır. Yaşam senin davranışlarının aynasıdır. Eğer yaşamında daha çok sevgi istiyorsan, insanları daha çok sev. Eğer sana saygılı davranılmasını istiyorsan, insanlara saygılı davran. Eğer başkaları tarafından anlaşılmak istiyorsan, önce başkalarını anlamaya gayret göster. Eğer insanların sana hoşgörülü ve sabırlı davranmasını istiyorsan, önce sen hoşgörülü ve sabırlı olmalısın. Oğlum, yaşamda ne ekersen, onu biçersin. Bu doğa yasası, yaşamın her yönü için geçerlidir.
“İnsanların yaşamı tesadüfler sonucu oluşmaz. İnsanların yaşamı onların davranışlarının yansımasından başka bir şey değildir.” Alıntı‘Ah!’ diye bir ses gelir ve bu sesi duyan çocuk hayret eder. Merakla: “Sen kimsin?” diye bağırır ama aldığı tek yanıt; ‘Sen kimsin?’ olur.
Çocuk bu yanıta kızar ve: “Sen bir korkaksın!” diye bağırır. Dağdan aldığı yanıt, ‘Sen bir korkaksın!’ olur. Ustasına bakar ve: “Ne oluyor?” diye sorar. “Oğlum dikkat et,” diyen bilge vadiye doğru, “Sana hayranım!” diye bağırır. Ses, ‘Sana hayranım,’ diye yanıtlar.
Usta, “Sen harikasın!” diye bağırdığında, bu kez dağdan, ‘Sen harikasın!’ yanıtı gelir. Çırak şaşırmıştır. Ama hâlâ ne olduğunu anlayamamıştır.
Bilge açıklar: “Oğlum, insanlar buna yankı derler; ama gerçekte yaşamın ta kendisidir. Yaşama ne verirsen, sana onu yansıtır. Yaşam senin davranışlarının aynasıdır. Eğer yaşamında daha çok sevgi istiyorsan, insanları daha çok sev. Eğer sana saygılı davranılmasını istiyorsan, insanlara saygılı davran. Eğer başkaları tarafından anlaşılmak istiyorsan, önce başkalarını anlamaya gayret göster. Eğer insanların sana hoşgörülü ve sabırlı davranmasını istiyorsan, önce sen hoşgörülü ve sabırlı olmalısın. Oğlum, yaşamda ne ekersen, onu biçersin. Bu doğa yasası, yaşamın her yönü için geçerlidir.
“İnsanların yaşamı tesadüfler sonucu oluşmaz. İnsanların yaşamı onların davranışlarının yansımasından başka bir şey değildir.”
Alıntı
Günün Şiiri
Sen ve Ben
İçme, ilk yudumda zehirler seni
Bahtın kadehime döktüğü şarap.
Her akşam koynunda uyutur beni,
Her sabah alnımdan öper ızdırap.
Sen, yirmi yaşında bir baharsın ki
Gölgende neş’enin rüzgârı eser.
Düşünen alnımda benim her çizgi
Baharı olmayan bir kışa benzer
Sana ufuklar “Gel!” diye bağırır,
Ellerinde çiçek haykırarak
Seni gür sesiyle hayat çağırır,
Beni de çiğneyip geçtiğin toprak…
Ahmet Hamdi Tanpınar
Bursa’da Zaman
Bursa’da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdıyan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar…
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi.
Bir zafer müjdesi burda her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
Muradiye, sabrın acı meyvası,
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahçeler,
Şanlı hikâyesi binlerce erin
Sesi nabzım olmuş hengâmelerin
Nakleder yâdını gelen geçene.
Bu hayâle uyur Bursa her gece,
Her şafak onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta serviler, güller
Serin hülyasıyla çeşmelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtılarından
Billûr bir âvize Bursa’da zaman.
Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musikî gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur’an sesini.
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydınlanmış buldum tebessümünle.
İsterdim bu eski yerde seninle
Başbaşa uyumak son uykumuzu,
Bu hayâl içinde… Ve ufkumuzu
Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
Havayı dolduran uhrevî âhenk..
Bir ilâh uykusu olur elbette
Ölüm bu tılsımlı ebediyette,
Belki de rüyâsı bu cetlerin,
Beyaz bahçesinde su seslerinin.
Ahmet Hamdi TANPINAR
Günün Sözü
İki şeye hakkım olduğuna karar verdim: Özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim çünkü hiç kimse beni canlı tutsak edemez.
Harriet Tubman