Belediye Koronavirüsü İçin Her Hangi Bir Önlem Aldı mı?

0
60

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bizler hiçbir şeyden korkmayan “bize bir şey olmaz“ diyen bir milletiz ya, dere kenarına temelsiz ev yapar, emniyet kemerini ceza almadan takmaz, trafikte makas atar, ekmekten vazgeçer, çocukların rızkından keser, sigaradan, içkiden vazgeçmez… Parmağı kanasa ultrasona girer, bir dolu radyasyon yüklenir. Laf olsun diye dünyanın antidepresan ilaçlarını leblebi gibi yutar. Belediyenin bilmem kimleri zengin etmesi lazım ki kaldırımları kayan taşlarla döşer, adım başı insanlar pat-pat düşüp ayak kol kafa kırar. -Bu çok büyük bir sorun belediye lütfen dikkatsin- illa da engeliler rampasından gitmek ister kafasını kalçasını kırar. Deprem zamanı sığınacak yer bulamaz.

Ve daha sayamadığım bir dolu abuk sabuklukla uğraşır, sonrada bir virüs gelmiş çatmış ya sanki duru bir su imişiz gibi telaşa düşer! El insaf kolonya bile bulunmaz oldu. Maskeler hem işe yaramıyor hem de yok satıyor. O öpüşen, koklaşanlar gitmiş el bile sıkmaktan korkar hale gelmişler. Valla ne demişler -öldürme korkut- ne kadarda yerine oturdu şimdi. Yapılacak tek şey ellerimizi gerçekten sabunlamak, sabunlamış gibi yapmamak, evet öpüş sarış olmasın bir müddet, kimse kusura bakmaz canım. Ama bunca telaş gerçekten bünyeye zarar verir! Ve desek ki “öleceksin sigarayı bırak” bırakmaz valla ve yine emniyet kemerini bağlamaz ve yine leblebi gibi hap yutar! Virüsün girecek kapısının olması lazım hijyen ve bağışıklık o kadar fazla kasmaya gerek yok canım ya!

& & & & &

Ve belediyeye sanırım gazete falan gitmiyor. Yazıyoruz okumuyorlar da, yoksa okuyorlar da umurlarında mı olmuyor valla bilmiyorum artık. Ama canımız sıkılıyor yani. Önce köpek sahipleri, sonra kırık dökük rögar kapakları, biriken çamurlu sular. Çarşı esnafının kaldırımlarını işgali, gece gündüz resmen taciz gibi eskiciler, yorgan, halı overlokçuları, el insaf pazar günleri bile sabahın köründen seslerine uyanıyoruz. Bunlara bir şey söyleyen olmayacak mı? Resmen ses kirliliği ya o eskiciler biri gider biri gelir, motor gürültüleri, egzoz dumanları, hem havayı, hem kulağımızı kirletiyorlar. Kaldırıma taşmış esnafla araçlar arasında kalıyoruz, gideceğimiz yere gidebilmek için üstelik çoğu zaman suratımıza sigara dumanı üflenerek. Ve parmaklarımızın ucunda yürüyoruz ayağımız kaymasın diye. Kaypak kaldırımlarda Etrafımız da onlarca eli kolu kırık insanlar var bu yüzden.

Ve köpek sahipleri lütfen bizler o güzel hayvanların pisliğine basmak istemiyoruz her yerde var. Bu sevgili besleyiciler lütfen üzerinize düşenleri hakkıyla yerine getiriniz, köpeğinizin pisliğini toplamak zorundasınız, bunu biz anımsatmak zorunda kalmayalım artık ve belediye bunlara bir yaptırım uygulasın lütfen. Ve belediye bu korona virüsü için her hangi bir önlem aldı mı? Aldıysa nasıl önlemler aldı lütfen bizleri bilgilendirsin.

Ve sevgili okuyucularım virüs geldi işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, gazetecilerin tutuklanması, şehitlerimiz unutulmuş sanılmasın tabi. Onların sorunları gittikçe büyüyor, tabi acımızda, isyanımızda cabası.

Ve bu durumda virüs gerçekten bize uğramaktan korkar gibi? Çünkü ondan büyük sorunlarımız var. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım ayrımsız, gayrımsız, her zaman hep birlikte. Yase
& & & & &

Üçlü Filtre Testi

Eski Yunanda, Sokrates bilgiyi saklaması sebebiyle saygıdeğer bir ün yapmıştı. Bir gün Sokrates bir tanıdığına rastladı ve adam ona dedi ki; Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun? Bir dakika bekle” diye cevap verdi Sokrates. Sonra şöyle devam etti.

“Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna “Üçlü Filtre Testi”   deniyor.”

“Üçlü Filtre mi?”

“Evet’’ diye devam etti Sokrates. Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Üçlü filtre testi dememin sebebini birazdan anlayacaksın.

Şimdi birinci filtre, “Gerçek Filtresi.” Bana birazdan arkadaşım hakkında söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?”

“Hayır” dedi adam. “Aslında bunu sadece duydum ve… ‘’

“Tamam” dedi Sokrates. “Öyleyse, sen bu söyleyeceğin şeylerin gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.

Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, “iyilik Filtresi.” Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?”

“Hayır, tam tersi…”

“Öyleyse, diye devam etti Sokrates, O’nun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı. “İşe yararlılık filtresi.” Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?”

“Adam hayır, pek değil” diye cevap verdi.

“İyi” diye tamamladı Sokrates. “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar değilse bana neden söyleyesin ki?”

Günün Şiiri

Alınlar Terlemeli

Cihan altüst olurken, seyre baktın, öyle durdun da,
Bugün bir serserî, bir derbedersin kendi yurdunda!
Hayat elbette hakkın, lâkin ettir haykırıp ihkâk;
Sağırdır kubbeler, bir ses duyar: Da’vâ-yı istihkâk
Bu milyarlarca da’vâdan ki inler dağlar, enginler;

Otumıuş, ağlıyan âvâre bir mazlûmu kim dinler?
Emeklerken, sabî tavrıyla, topraklarda sen hâlâ,
Beşer doğrulmuş, etmiş, bir de baktın, cevvi istîlâ!
Yanar dağlar uçurmuş, gezdirir beyninde dünyânın;
Cehennemler batırmış, yüzdürür kalbinde deryânın;

Eser a’mâkı, izler keşfeder edvâr-ı hilkatten;
Deşer âfâkı, birşeyler sezer esrâr-ı kudretten;
Zemin mahkûmu olmuştur, zaman mahkûmu olmakta;
O, heyhât, istiyor hâkim kesilmek bu’d-i mutlakta!
Yaşanmaz böyle tek tek, devr-i hâzır. Devr-i cem’iyyet.

Gebermek istemezsen, yoksa izmihlâl için niyyet,
“Şu vahdet târumâr olsun!” deyip saldırma İslâm’a;
Uzaklaşsan da îmandan, cemâ’atten uzaklaşma.
İşit, bir hükm-i kat’î var ki istînâfa yok meydan:
“Cemâ’atten uzaklaşmak, uzaklaşmaktır Allah(c.c.)’tan.

Gebermek istiyorsan, başka! Lâkin, korkarım, yandın;
Ya sen mahkûm iken, sağlık ölüm hakkın mıdır sandın?
Zimâmın hangi, ellerdeyse, artık onlarınsın sen;
Behîmî bir tahammül, varlığından hisse istersen!

Ezilmek, inlemek, yatmak sürünmek var ki, âdettir;
Ölüm dünyâda mahkûmîne en son bir sa’âdettir:
Mehmet Akif ERSOY

Azimden Sonra Tevekkül

“- Allah’a dayanmak mı? Asırlarca dayandık!
Düşdükse bu hüsrâna, onun nârına yandık!
Yetmez mi çocukluktaki efsâneye hürmet?

Dersen ki: Ufuklarda bir aydınlık uyansın;
Mâzîyi ateş vermeli, baştan başa yansın!
Şaşkınlık olur köhne telâkkîleri ihyâ;

Şeydâ-yı terakkî, koşuyor, baksana dünyâ.
Elverdi masal dinlediğim bunca zamandır;
Ben kanmıyorum, git de sen aptalları kandır!”

– Allah’a değil, taptığın evhâma dayandın;
Yandınsa eğer, hakk-ı sarîhindi ki yandın…
Meflûc ederek azmini bir felc-i irâdî,

Yattın, kötürümler gibi, yattın mütemâdî!

Mâdem ki didinmez, edemez, uğraşamazsın;
İksîr-i bekâ içsen, emîn ol, yaşamazsın.

Mevcûd ise bir hakk-ı hayat ortada, şâyed
Mutlak değil elbette, vazîfeyle mukayyed.
Takyîd-i İlâhî ki: Bilâ-kayd ona münkâd,

Kalbinde cihanlar darabân eyliyen eb’âd.
Lâ-kayd olamazdın, biraz insâfın olaydı,
Duydukça bütün sîne-i hilkatten o kaydı

Mehmet Akif ERSOY

Günün Sözü

Allah’ım ‘Bana değiştiremeyeceğim şeyleri tevekkül içinde kabul edecek, değiştirebileceklerimi değiştirecek cesareti ve ikisi arasındaki farkı anlayabilecek aklı nasip et…
Reinhold Neibuhr

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here