Ayrılıkların Rengi Gri Değil, Siyah Değil Kırmızı… Ateşten Kızaran Gül Renginde…

0
125

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Çoktan beri şiirle şarkıyla başlamıyor sabahlar artık. Bu sabah yine neler olacak, kaç eve ateş düşecek, kaç kişiden tehdit dolu mesajlar alacağız korkusu hakim uykularımıza ve yeni başlayan güne.  Yaşamın rengi bu yüzden siyaha çalan gri gibi? Gri bendenizin rengi değil! Gri yerine siyahı tercih ederim doğrusu…

Kadife gibi yumuşak, hüzün gibi… Bütün renklerin onda yok olup onda var olduğu. “Leyla” gibi! Bir susuz yolcu gibi ateşten kırmızı bendenizin rengi bu sabah… Hüzün giymiş yumuşacık sıcak hırkasını. Bekliyor kapının ardında.  Leyla’dan kopmuş  ona sarılmamı  bekliyor kıskanç bir sevgili gibi.

Ayrılıkların bu sabah yıl dönümü.

Ayrılıkların rengi gri değil. Siyah değil.  Ateş kırmızısı.

Ateşten kızaran bir gül gibi kırmızı…

Orada hüzün yok. Çıplak yalın kırmızı bir acı var.

Ulu orta yasaksız, yalansız hiç utanmadan yaşanan.

Ve bu sabah, kırmızı! Güneşten kızaran gül gibi ayrılıkların rengi gönlümde büyüyen. Zamana çentik atmam hiç ama onlar ezelden çentikliymiş gibi yoluma çıkarlar zaman kitabını elime almadan. Ve ayrılıklar kırmızı güneşten kızaran gül gibi bugün? Ve madem bugün yolum üzerinde ayrılıklar o zaman şiir okumak lazım olmaz.

yase-kırmızı1

& & & & &

Çoban Çeşmesi

Derinden derine ırmaklar ağlar,

Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,

Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,

Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.

“Göynünü Şirin’in aşkı sarınca

Yol almış hayatın ufuklarınca,

O hızla dağları Ferhat yarınca

Başlamış akmağa çoban çeşmesi…”

O zaman başından aşkındı derdi,

Mermeri oyardı, taşı delerdi.

Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.

Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.

Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,

Kerem’in sazına cevap veren bu,

Kuruyan gözlere yaş gönderen bu…

Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,

Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,

Ateşten kızaran bir gül arar da,

Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,

Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,

Tarihe karıştı eski sevdalar.

Beyhude seslenir, beyhude çağlar,

Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi…

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Nasıl bir Leyla ki bu, bu dizeleri yazdıran ve bizi burada buluşturan? Mekânın cennet olsun usta. Ve sevgili okuyucularım hayat bu bazen kızaran gül renginde olur bazen gri, bazen siyah ama rengi ne olursa olsun yaşam devam ediyor. Bize düşen sağlık ve sevgiyle, birlik ve beraberlikle kalmak ki ezmesin bizi yok etmesin zaman. Yase

Kötülüğü Ört de, İyiliği Öv

Ey görünmez ruhu şarabın

Kendini tanıtacak bir adın yoksa,

“şeytan” diyelim sana.

Parmağınız ağarmaya görsün

Ağrıya boğar bütün sağlam uzuvlarınızı

Tanrı bana yardım etsin

Kötülüklerden kötülük değil,

Ders çıkartmayı öğretsin.

& & & & &

Sone

Çökünce artık kaşlarına bir kırk yılı kışın,

Derin derin çukurlar açar o güzel çehre:

Sonra gençken giydiklerine değişir bakışın,

Günahın, sendeler tutunur soysuz bir değere.

O zaman sorarlar: ‘Nerde o güzelliğin dupduru,

El üstünde tutuğun günler nerede ışıldar?’

De ki:‘Kendi içine çöktü gözümün çukuru

Lüzumsuzca bir övgüdür, duyduğum bütün ar;

Güzel olabildiğincedir yapılan iltifat.’

Cevaplarsın:’Çocuğumdur adillerin adili,

Bahanemi kabul görüp eder bana hep dikkat. ‘

Güzelliğini benden almasıdır buna delili!

Yineler o her eskidiğinde dört yanını,

Soğuğu duyunca görürsün o ılık kanını.

William Shakespeare 

Balık Ağzı 

Bu bir kılıçbalığının öyküsü

Yazılmasa da olurdu

Ama bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu

Uskumrunun arkasından gidiyorduk

Sürünün içinde ben de vardım

Sırtımda bir zıpkın yarası

Mutlu olmasına mutluydum

Nedense gitmiyordu kulağımdan

Bir türlü o “ağ var” sesleri

Denizkızı girmiş düşünceme

Ben iflah olmam

Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı

Dolanınca ağa çok geçmeden küserim

Bir çocuk bile çeker sandala beni

Bu kadar ağır olmasam

Beni böyle koşturan yaşama sevinci

Kanal boyunca bir o yana bir bu yana

Siz  yok musunuz  siz derya kuzuları

Kestim kılıcımla karanlığını dibin

Yakamoz içinde bıraktım suları

Ah ayaz gecelerde olur ne olursa

Sırtımda bir zıpkın yarası

Alın beni mor kuşaklı bir takaya götürün

İri gözlerimde keder

Kılıcımda hüzün

Satın beni satın beni

Rakı için

Halim Şefik GÜZELSON

Otopsi

-Orhan Veli’ye ağıt-

Morgda açılınca kafatası

Doktor beyler beyin gördüler

İndirince tenkafesine neşteri

Doktor beyler yürek gördüler

Yürekte ne gördüler dersiniz

Yürekte memleket gördüler

Dünya gördüler

Bir de dost gördüler

Ama bu işte doktor beyler

Doğrusu geç kaldılar

Çok geç kaldılar

Halim Şefik GÜZELSON

Günün Şiiri

Bir Şiirin İzini Sürmek

Ustaca başlamıştık aşka

Bir yanımızda genç ağaçlar

Bir yanımızda alkış kokan elleriyle insanlar

Biraz daha arasaydık

Kendi başına üşüyen o ağustosu da bulurduk

Senin fal kandırmayan avuçların var

Senin kırmızı şaraba alışkın dudakların

Ve kapılardan önce vardığın insanlar

Benimse üşüyen ellerin için sadece cebim

Seni birgün sokak lambaları ürkek toplanınca necatibey’e

Kapı aralığı gözlere sahip insanlar olsa da yanında

Haritalara sığmadığı için unutulan o ırmağa götüreceğim

Seni bir gün ucuz eşyaların satıldığı bir pazarda

Kargaşaya alışık olmayan gözlerinle

Seni bir gün yağmurda yalnız gezinirken

Kısacık saçlarından tutup dudaklarından öpeceğim

Şeker tadında bir hüzün bırakarak gidiyorsun

Çünkü alışkanlıklarına yetecek büyüklükte bir evin

Ve dudaklarında bir başkasının dudak izleri var

Bu şehrin beklenmedik yerlerine trafik lambaları konmuş

Seni aramaya kalkışsam

Kaldırımlar insanlar

Caddeleri arabalar kaplar

Seni ihtiyar ve saati olan adamlara

Ya da bakirelik çılgınlığına tutulmuş kadınlara sorsam

Karanlığı geçince az ötede gördüklerini söyleyeceklerdi

Çünkü onlar  sadece büyük kavşakları

Eski sinemaları

Bir de randevularına erken girmeyi bilirler

Çınarlar yapraklarını döküyor dökme isteğinden

Kumrular sokağında sıradan bir kadın aşktan söz ediyor

Sözcükleri eski bir alışkanlık bildiğinden

Omzumda bir el azar azar büyüyor

Ne gitmeleri biliyorum ne kalmaları

Gecede şiirin izini sürüyorum

Artık hüznü ustaca yaşamanın zamanı

Yasin EROL

Günün Fıkrası

Yeni yazarlardan biri Bernard Shaw’a: “-Üstadım, duyduğuma göre bir yazarın beynini kuvvetlendirmesi için bol bol balık yemesi lazımmış. Siz ne diyorsunuz bu işe?”

Shaw, cevap vermiş: “-Mektubunuzu başından sonuna kadar dikkatle okudum. Size her gün bir balina yemenizi tavsiye ederim.”

Günün Sözü

Ayrılmanın gökteki yıldızlar kadar çeşidi vardır.

Gönlümüz bize aklımızdan daha yakındır.

GOETHE 

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here