Asla Çok Geç Demeyin

0
77

Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Bugün harika bir öykü okudum nette ve sizlerle paylaşmak istedim. Yapmak istediklerimizi yapmak için asla geç değildir. Sağlık ve sevgiyle kalın sevgili okuyucularım. Yase

& & & & &

Çok Geç Diye Bir Zaman Yoktur!

Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra; “Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz” dedi..

Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu.. Döndüm.. Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu.. “Ben Rose” dedi..

“Benim adım Rose, yakışıklı.. 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?”

Güldüm.. “Tabii” dedim.. “Hadi sarıl bana..” Öyle sımsıkı sarıldı ki” Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin” diye şaka yaptım..

Minik bir kahkaha ile yanıtladı: “Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım..”

Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık.. Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum. Sömestre boyunca Rose kampusun gülü oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu..

Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu.. Sömestre sonunda, Futbol balosuna davet ettik, Rose’u.. Konuşma yapması için.. Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok.. Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi..

“Ne kadar beceriksizim, değil mi?.. Özür dilerim.. Buraya gelmeden önce heyecanım yatışsın diye bir heyecan yatıştırıcı hap içtim. Sonucu görüyorsunuz.. şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil.. Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?..” Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı: “Yaşlandığımız için, evlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz.. Evlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. Genç kalmanın mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı vardır.. Her gün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak.. Bir rüyanız olmalı mutlaka.. Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz.

Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok.. Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır.. Eğer 19 yaşındaysanız ve bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden bir yıl sırtüstü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20 olursunuz.. Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlaka bir şeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir. Asla pişman olmayın.. Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü..

Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır.. Pişman olmaktan korktukları için hiçbir şey yapmayanlardır..”

Ders yılı sonunda Rose, yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi..

Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü. Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite öğrencisi katıldı.

“Yapabileceğimiz her şeyi yapmak için asla geç olmayacağını” hepimize hem de nasıl öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir törendi bu.. Rose’un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı: “Çok geç diye bir zaman yoktur!..”

Günün Şiiri

Alacakaranlığın Sesleri

Sana sessizliği ben buldum diyorum yeniden

o usul ikindide, adın yakılınca

kömürleşince

büyük altın alevinde on dokuz yılının.

Sevgim alacakaranlığın bağlarını çözdü

yalnız senin fısıltına vermek için kendini,

beyaz odun alevinin o cam fısıltısına.

Anıların bir iğne batışıdır dudaklarıma,

hayatının masallarını kurdum bugün

bir elmanın ince kabuğunda.

Bu ara hep tedirginim,

bir pencerenin açılışını bekliyorum şimdi

arkandan gideyim

ya da parçalanayım diye üzgün kaldırımlarda.

Ama öylesine bir ses gelir ki dağlardan

acıdır uyumak, anmak ölümdür seni.

Ürkerek çekilir sessizlik,

yıldızsız gökyüzünden çekilir,

ağızlarımızın acelesinden,

solgun kamelyalardan, karanfillerden.

Gel, rüzgâra anlatalım öpüşlerimizi;

düşün: alacakaranlık bizi anlıyor,

sarı fısıltısından gözlerinin

biliyor nasıl hoşlandığımı,

kollarının beyaz suyundan.

Açmamış çiçeklere söyleyelim şarkımızı,

ayı gözetlemeyen çocuklara.

Birbirimize bakmadan söyleyelim.

Yalancıdır onlar, şu kuşlar, saçaklar.

Birbirimizi sevmiyoruz artık, sevmemiştik de.

Tutkuyla geldik, tutkuyla gidiyoruz.

Alacakaranlığın sesindeyiz artık,

çılgınlığın yüreğinde.

Gel, rüzgâra anlatalım öpüşlerimizi,

şarkımızın acı yüklerine.

Aşk ne ateştir, ne de mermer.

Aşk bana duyduğun acımadır senin,

benim sana.

Efrain HUERTA

Günün Fıkrası

Hediye

Anaokulunun son günü küçük öğrenciler öğretmenlerine hediye verdikleri bir parti düzenler. Çiçekçinin oğlu öğretmene bir hediye paketi uzatır. Öğretmen paketi yavaşça sallar eliyle tartar ve “Sanırım bu bir buket çiçek..”

“Dogru.. Nerden bildiniz öğretmenim?”

-“Sey, tahmin ettim..”

Sıradaki öğrenci şekercinin kızıdır. O da öğretmene bir hediye verir. Öğretmen gülümseyerek paketi alır, eliyle tartar ve hafifçe sallar: “Sanırım bu bir kutu çikolata..”

“Aaa, nerden bildiniz öğretmenim?”

“Şey, bir tahmin ettim. Tuttu işte…”

Bir sonraki hediye TEKEL bayisinin oğlundan gelir. Öğretmen paketi alır ama alttan küçük bir sızıntı vardır. Paketi tutarken parmağı ıslanan öğretmen yavaşça parmağını diline sürer: “Bu şarap olabilir mı?”

“Hayır öğretmenim!!” diye bağırır çocuk heyecanla Öğretmen tekrar sızan yerden bir damlayı parmağıyla alıp tadına bakar: “Şampanya öyleyse…”

Daha da heyecanlanan çocuk “HAYIR Öğretmenim!!”

Öğretmen sızıntının bir daha tadına bakar: “Tamam.. Pes ediyorum, bilemeyeceğim. Nedir bu?”

Çocuk neşeyle haykırır: “Bir kopek yavrusu!..”

Günün Sözü

Sözcüklerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız.
KONFİÇYUS

İnsanların yapabileceği en büyük fenalık kendisine olan güvenini kaybetmesidir.
Richard BERNEDİCİ

İnsansal öz, tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Gerçekliği içersinde, bu, toplumsal ilişkilerin bütünüdür.
Karl MARX

Zayıf, daima adalet ve eşitlik ister, halbuki bunlar kuvvetlinin umurunda bile değildir.
Aristoteles

İnsanlar arzularına son olmadığı için, bu arzuları tatmin edecek vasıtalara da son olmamasını isterler. Arzu öyle bir şeydir ki, hiç doymak bilmez; bir çok insanların hayatı, arzuları doyurma yollarını aramakla geçer.
Aristoteles

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here