Arkadaşım Havalar

0
50

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün gece bir uğultu ve şiddetli bir fırtına etrafı tarumar etti. Hava belli ki birisine kızmış önce bir uğuldadı sanki duvarlar sarsıldı, ardından, kapıları pencereleri zorladı, ardından yukarda ne varsa uçurdu düşürdü kırdı! Oy oy bu ani çıkıştan ödümüz koptu valla fareler gibi deliklerimize sığındık. “Allah’ım sen koru, ne oldu, ne yaptık, bu sevgiliye ki bize bunca kızdı, devirdi, kırdı, savurdu etrafı” diye sorduk… Yanıtı daha güçlü bir rüzgâr oldu. “Tamam-tamam, kır dök hakkın valla” dedik…

Etrafta düzgün bir şey yok ki, adalet yerde sürünüyor, hak desen sen biliyorsun zaten ne söyleyeyim, yalan, iftira, bozgunculuk, yokluk, yoksulluk sen daha iyi biliyorsun, gencecik bir kız pat diyor intihar ediyor, yoksulluktan oysa üniversite öğrencisi ama demek geleceğini şimdikinden farklı görmüyormuş, okul, yokluk, yoksulluk, açlıkla borç harç bitecek, sonra işsizlik yapışacak ve borç bini aşacak, en kestirmeden öl gitsin demiş. Bir baba aynı şeyi düşünmüş, işinden çıkarılmış, yokluk, yoksulluk yakasına yapışmış, çocuklarına yetmiyormuş, öl gitsin o da canına kıymış. Sanıyorum hava en çok buna kızmış olacak bu yüzden esti, esti, esti ama gerçekten insaflı, yeri göğü inlettiği halde öfkesine gem vurdu ve bilmem ne zaman akıllı uslu evine döndü. Bu sabah sükûnet hakimdi. Ancak canı sıkkın, suratı asık, azıcık aydınlık, azıcık karanlık ama canı sıkkın ama suratı asık… Ama ılık ama yine anne gibi bağışlayıcı…

Ve hemen yukarı çıktım sevgili limonları yolmuş  ama yavrularına dokunmamış nasıl şefkatli, nasıl rauf? Ama ortada ne kadar işe yaramaz varsa hepsini savurmuş eh ellerine sağlık! Akşam çok korktum, şimdi ılık ama karanlık, yumuşak ama beklemede gibi… Belli ki bir damla bekliyor taşmak için!

Ve şimdi o korku yerini sevince bıraktı birde limonlara dokunmamış ya! Ve sevgili okuyucularım hava kızgın, biz kızgınız, isyanlardayız ama bazıları da laylomlarda. Acaba nasıl laylom olunuyor? Eh düşünüyorsan eni konu lay lom olmazsın kardeşim!

& & & & &

Mesneviden-Calinus ve Deli

Calinus, etrafındaki dostlarına: “Bana filan ilacı verin” dedi. İçlerinden birisi: “Ey üstad, dedi, bu ilacı delilik için verirler. Delilik ise senden uzak…”

“Bana bir deli baktı” dedi Calinus. “Bir müddet yüzümü seyretti. Bana göz kırptı, sonra yenimi yakamı yırttı. Onunla bir münasebetim olmasaydı nasıl olur da yüzünü bana çevirirdi?! Benim onunla bir ilgim olmasaydı, nasıl olur da gelir bana çatardı? İki kişi uzlaştı mı, aralarında ortak bir özellik var demektir. Kuş ancak kendi cinsinden olan kuşlarla uçar. Kendi cinsinden olmayanla sohbet, adeta mezara girmedir.”

& & & & &

18 Yaşında

Daha henüz 18 yaşındaydı, ama hayatının sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir kansere yakalanmış, dert içinde eve kapanmıştı. Sokağa çıkmıyordu. Annesi… Bir de kendisi… O kadardı bütün hayatı…Bir gün fena halde bunaldı, dayanamadı, attı kendini sokağa. Bir yığın vitrinin önünden geçti. Tam bir CD satan dükkanı da geride bırakmıştı ki, bir an durdu.

Geri döndü, kapıdan içeri, gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı tezgahtar.. Hani ilk bakışta ask derler ya, öyle takılıp kalmıştı işte… İçeri girdi. Kız gülümseyerek koştu ona… “Size nasıl yardım edebilirim” diye… Nasıl bir gülümsemeydi o…

Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı… Kekeledi, geveledi, sonra “Evet” diyebildi.. Rastgele bir plağı işaret ederek… “Evet.. Su CD’yi bana sarar mısınız?” Kız CD’yi aldı, içeri gitti. Az sonra paket edilmiş geri geldi. Aldı paketi, çıktı dükkandan, evine döndü, açmadan dolabına attı. Ertesi sabah gene gitti aynı dükkana. Gene bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve getirdi, attı paketi dolaba, gene açmadan..Günler hep alınıp sardırılan CD’lerle geçti.

Kıza açılmaya bir türlü cesaret edemiyordu. Annesine açıldı sonunda… Annesi “Git konuş oğlum, ne var bunda” dedi. Ertesi sabah bütün cesaretini topladı. Erkenden dükkana gitti. Bir CD seçti. Kız gülerek aldı plağı. Arkaya gitti, paketlemeye.Kız içerdeyken bir kağıda “Sizinle bir gece çıkabilir miyiz” diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi, notu kasanın yanına koydu gizlice.. Sonra paketini alıp kaçtı gene dükkandan… İki gün sonra evin telefonu çaldı. Anne açtı telefonu. CD dükkanındaki tezgahtar kızdı arayan… Delikanlıyı istedi. Notunu yeni bulmuştu da. Anne ağlıyordu. “Duymadınız mı” dedi. “Dün kaybettik oğlumu.” Cenazeden birkaç gün sonra, anne oğlunun odasına girebildi sonunda..

Ortalığa çeki düzen vermeliydi. Dolabı açtı. Oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü. Paketleri aldı, oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. İçinde bir CD vardı, bir de minik not.. “Merhaba. Sizi öyle tatlı buldum ki.. Daha yakından tanımak istiyorum. Bir aksam birlikte çıkalım mı? Sevgiler. Jacelyn!.” Anne bir paketi daha açtı. Onda da bir CD ve bir not vardı. “Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece davet edin, artık. Sevgiler. Jacelyn!” Unutmayın. Düşündüğünüz şeyi mutlak söyleyin. Birini seviyorsanız, söyleyin ona.

İçinizdekini söylemekten korkmayın. Birisi hakkında ne hissediyorsanız söyleyin ona. Ve hemen söyleyin. Hemen! Çünkü, doğru zamanı bekler ve “İşte şimdi tam zamanı” derseniz, bir bakarsınız çok geç olmuş. Gününüze sahip olun ki, pişmanlıklar yaşamayasınız. Yaşamı yaşanmaya değer yapan şey sevgidir…

& & & & &

Nazlı

Nazlı, ağzına burnuna sular doluşarak “Pis ne olacak şimdi saçımı nasıl kurutacağım okula geç kalacağım senin yüzünden” diyerek saçlarının suyunu eli ile süzdürmeye çalışıyorken annesi, yerdeki su birikintilerine bakarak “Evden çıkmadan yeri sil yoksa karışmam” diyerek arkasını dönüp gitmişti.

Abisi ise “Sen kaşındın” demişti “Beni suçlama hak ettin ama değil mi?”

Daha sonra uzun kızıl-kahve renkli saçlarını kurutmuştu, odasında gürültü yapmamaya çalışarak ama üşümüştü su soğuktu. Aniden hapşırınca “Şifayı bu kadarda çabuk kapmam zahir” diyerek giyinmeye başlamıştı ama ne giyineceğini bilemiyordu. Sonunda kot etek ve beyaz penyede karar kılmıştı, beyaz ona çok yakışıyordu oda bunu biliyordu. On dokuz yaşındaydı ama on dördünde gösteriyordu şu an. Gözlerindeki neşeye, heyecan ve belli belirsiz bir korku karışmıştı. Kendine son kez aynada bakıp “Ne korkuyorsun sanki” diye sormuş sonra çabucak spor ayakkabılarını giyerek kendini yola atmıştı.  Durakta sevgilisi onu bekliyordu.

Gemi durgun denizde adeta süzülerek giderken Nazlı büzüldüğü yerden karanlık sulara görmeden bakıyordu. Ne kadar uzaktı bu sabah ondan, yoksa hiç sabah olmamış mıydı? Ezelden beri bu gemide bu karanlık köşede miydi?

Aniden yanına birisinin oturduğunu hissetti hızla döndü. Uzun boylu yılışık bakışlı bir adamdı, niyetinin iyi olmadığını, bütün kafasının boşluğuna rağmen anladı. Adam teklifsizce “yalnız mı seyahat ediyorsunuz” diye sordu, nefesi içki kokuyordu. Nazlı korkmuştu, üşüyordu ama hiç renk vermedi. “Evet, bir mahzuru mu var” dedi sertçe. Sesi kendine bile yabancı gelmişti. Adam “yok canım neden olsun ki” diyerek. Kıza biraz daha yaklaştı kız kendini geri çekerek “siz benim kim olduğumu biliyor musunuz” dedi. Hemen sevgilisinin ayrılmadan önce ona söyledikleri geldi aklına… Kıbrıslı ünlü Casino sahiplerinden birinin adını söyledi. Kendinden emin bir şekilde de  “Ben onun yeğeniyim” dedi. “Yanına gidiyorum üstelik gemide adamları var.” Adam ismi duyunca irkildi büyük olasılıkla hevesi kursağında kaldı, geri çekildi ancak yerinden kalkmadı, sessizce kızın yanında oturmaya devam etti.

Günün Şiiri

Badem Ağacı

Arkadaşım Badem Ağacı
Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Acarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü…
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koş desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine de çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya
Aziz NESİN

Boğulan Şair

Senin seyircilerin düşman
Senin yargıcıların düşman
Öylesine yenmek zorundasın ki
Kıl payı bırakmadan

Sayısız genlerle donatmalısın
İmgeden kristallerini
Ki kamaşsın gözleri
Yüreğinden yansıyan ışıltılardan

Elmasını öyle yontmalısın ki sözcüklerden
Bakırı kükürdü çevirip altına
Ki gözlerini alsınlar da kör olsunlar
Kanının akkora kesmiş parıltılarından

Her şair gibi değilsin sen
İşin zor ki ne zor
Yargıcıların bakışlarında parlıyor
Keskin dişleri köpekbalıklarının
Her şairin bir çalgısı var
Senin tek çalgından duyulmalı orkestralar

Her şair senin gibi değil
İşin zor ki ne zor
Seyircilerin tırnakları sende
Yargıcıların dişleri sende
Her şairin bir sesi var
Senin sesinden haykırmalı korolar

Yine de yenik sayarlarsa
Yok sayarlarsa yine de
Öylesine yok olmalısın
Taksınlar nişan diye cinayetlerini
Şiirin koynundayken suç üstünde
Seni boğdukları zaman

Aziz NESİN

Günün Sözü

Umudu seçtiğinizde her şey mümkündür.
Christopher Reeve

İşinizi amacınıza uygun olarak yapın.
Leonardo da Vinci

Geçmiş ne kadar zor olursa olsun, bugün tekrar başlayabilirsin.
Jack Kornfield

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here