Hıdırellez

0
108

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bugün? Sanırım dileklerinizi denize attınız bekliyorsunuz şimdi kabul olmasını? Neden özellikle bugün? Çünkü bugün (6 Mayıs) “Hıdırellez” günü.

Dün sabah arkadaşım aradı “Hıdırellez” günü bugün dedi. “Nasılda unutmuşum çok üzüldüm…” Neden ya dedim bütün gün bayram zaten…

“Olur mu dilek tutup gül ağacına asacağız sonra da gün doğumunda uyanıp denize atmak gerekiyor. Hiç birini yapamadım Dileklerim kabul olur mu?”

“Korkma Allah her zaman dilekleri kabul eder” dedim.

“Ama bu günlerde ve özellikle sabah olmadan önceki dilekler daha çabuk kabul olunurmuş!” İçimden güldüm ve “Keşke benimde öyle gül ağaçlı, deniz gibi inancım olsaydı” dedim.

“İçinden kopuyorsa duan korkma Allah seni duyar, sabah ta akşamda, sen duanı et dileğini tut o bilir; zaten dualarımızın çoğu tutmamış olsaydı, şimdi bu durumda olabilir miydik?”

“Evet, ya çok şükür bütün dualarım kabul oldu şimdiye kadar”

“O zaman bu telaş neden? Neyse ya sen yine de bir bak; bugün mü, yarın mı, Hıdırellez günü beni ara olur mu?” “Tamam” dedim. “Bugün ayın kaçı ki?” “5”i dedi. “O zaman yarın, korkma, 5 Mayıs bayram olarak, 6 Mayıs Hıdırellez günü olarak kabul edilir. Yani geç kalmadın akşam dileğini tut”. “Sende dileğini tut sonra birlikte atalım denize.” “bakarız” dedim.

Sonra azıcık düşündüm “Gül ve deniz?”  ne anlama geliyor? İnanca göre Hıdır ve İlyas buluştuğu anda dünya  “tıp” demiş gibi durur! Nehirler akmaz, deniziler uyur. Onların bir araya gelmesinden sonra, dünya yeniden dirilir. Kuşlar uçmaya, nehirler akmaya, börtü böcek uyanmaya. Ve inanca göre denizde olanlara Hıdır AS, Karadakilere İlyas AS yardım edermiş! Bu durumda, Gül Hz. Hıdır efendimizi temsil ediyor. Ve dilekler onda toplanıp, denizlerin koruyucusu Hz. İlyas’sa yollanıyor? Valla bilmiyorum? Ama bu işin mantığı bu olmalı diye düşünüyorum ve dualar her zaman şu ya da bu şekilde kabul edilir, buna da inanıyorum. Şimdi bir bakalım ansiklopediler ne söylüyor?

Hıdırellez’in Anlamı: Hızır-Nebi inancının dışında Hıdrellez geleneği ile ilgili olarak yaygın olan kanaat, Hızır ile İlyas’ın bir araya geldiği günün hatırasına tören yapılmasıdır. Hıdrellez günü genellikle 6 Mayıs’ta kutlanmaktadır. Bazı yörelerde 5 Mayıs bayram günü, 6 Mayıs Hıdrellez günü olarak kabul edilmekte ve ona göre törenler düzenlenmektedir. Hıdrellez günü (Ruz-i Hızır) halk takviminde yazın başlangıç günü olarak kabul edilmektedir.

Türk’lerdeki halk takvimine göre bir yıl iki ana bölüme ayrılmaktadır. Hıdrellez gününden (6 Mayıs) 8 Kasım’a kadar süren devre 186 gün olup Hızır günleri adıyla anılmaktadır. Bu dönem genellikle yaz mevsimine tekabül etmektedir. 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar süren ikinci devre kış devresi olup Kasım günleri olarak adlandırılmakta ve 179 gün sürmektedir.

Bu 6 Mayıs bahar bayramı olarak tanınmıştır. Yalnız onlarca “Saint Georges” “Aya Yorgi” adı verilmiştir ki bu, sonraları aziz olarak kabul edilen bir kimsedir. İşte bugün, sonraları Müslümanlar tarafından da yukarıda söylenen inanışla bir dini gün gibi kabul edilmiş, Hızır ve İlyas sözcükleri söylene söylene halk ağzında “Hıdrellez” biçimini almıştır.

Hızır, bazı İslam bilginlerine göre peygamber olup, asıl adı “Elyasa”dır. Bazı bilginler ise Hz. Hızır’ın veli veya melek olduğunu iddia etmişlerdir. Rivayete göre Hz. Hızır ile Hz. İlyas, “ab-ı hayat” içmişler ve ölümsüzlüğe kavuşmuşlardır. Bu iki arkadaş ab-ı hayatı içtikten sonra; Hızır karadakilerin, İlyas ise denizdekilerin yardımcısı olmuştur. Hızır ile İlyas 6 Mayıs tarihinde buluşurlarmış. Bu buluşma ile birlikte dünyada yeşilliklere bürünürmüş.

Hıdrellez inancı Türklerdeki bahar bayramı geleneği ile doğrudan ilgilidir. Diğer yandan Türk inançlarında, Türk destan ve efsanelerinde görüldüğü kadarıyla “Boz Atlı Hızır” inancı eski Türk inançlarından “Boz-atlı yol Tengrisi” yani “yol iyesi” ile izah edilebilir. Bu eski Türk inancı, İslamiyet’in kabulünden sonra “Hızır Nebi” veya “Hızır-İlyas (Hıdrellez) inancı olarak karşımıza çıkmaktadır. Halk arasında Hızır’dan beklenen şeyler ise darda kalanlara, sıkıntıda olanlara yardım etmesi, insanlara bolluk-bereket bahşetmesi gibi hususlardır.

Türklerdeki bazı deyim veya atasözleri bunu güzel bir biçimde aksettirmektedir: “Kul daralmayınca / sıkışmayınca Hızır yetişmez”

Türk dünyasında Hıdrellez etrafında oluşturulan gelenekler, inançlar, törenler bir bakıma Sultan Nevruz ve diğer baharı karşılama gelenek ve törenleri ile karıştırılmıştır. Daha açık bir ifade ile Türklerdeki bahar törenleri bir veya bir kaç önemli gün üzerinde yoğunlaşmış ve yapılan törenler o günün etrafında toplanmıştır. Bu bakımdan Nevruz, Hıdrellez veya diğer bahar törenlerinin tamamını herhangi birinin kutlanması sırasında görmek mümkündür.

Sağlıkla sevgiyle kalalım ayrımsız gayrım sız   içimizden bahar eksilmesin sevgili okuyucularım bütün dilekleriniz tez yerini gelsin. Yase

& & & & & &

Bir Kavanoz Hikâyesi

Öğrencilerine hayat üzerine ders vermek kararı ile sınıfa giren profesör, hiçbir şey söylemeden, kürsünün üstüne büyükçe bir kavanoz koyar. Ardından kavanozu tenis topları ile doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler, hep bir ağızdan kavanozun dolduğunu söylerler.

Bu sefer profesör içi çakıl taşı dolu olan bir torba çıkarır ve torbanın içindeki tüm çakıl taşlarını kavanoza döker. Sonra çalkalayarak taşların tenis toplarının arasındaki boşluklara yerleşmesini sağlar.

Öğrencilerine tekrar sorar; “Kavanoz doldu mu çocuklar?”

Öğrenciler yine “evet doldu” diye yanıtlarlar.

Profesör bu defa içi kum dolu bir torba çıkarır ve torbanın içindeki tüm kumu kavanozun içine boşaltır. Onu çalkalar ve kumların, içi tenis topu ve çakıl taşı dolu olan kavanoza yerleşmesini sağlar.

Bir defa daha sorar öğrencilerine; “Kavanoz doldu mu çocuklar?”

Öğrenciler bir kez daha yanıtlar; “Evet, doldu…”

Bu sefer profesör bir öğrencisini kantine gönderip iki fincan kahve almasını rica eder… Gönüllü bir öğrenci koşarak sınıftan çıkar ve kısa bir süre sonra iki fincan kahve ile geri döner. Öğrencisinin elinden kahveleri alan profesör bu defa bu kahveleri kavanozun içine döker ve çalkalar.

Sınıfa dönüp son kez sorar; “Kavanoz doldu mu arkadaşlar?”

Öğrenciler biraz şaşkın dördüncü defa “evet doldu” diye cevap vermek zorunda kalırlar…

Bunun üzerine profesör içi tenis topu, çakıl taşı, kum ve kahve dolu kavanozu iki eli ile kaldırarak sınıfa gösterir ve şöyle der; “Bu kavanoz sizin hayatınızı simgeler… Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir… Aileniz, çocuklarınız, sağlığınız arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeyler… Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur… Çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeyleri temsil eder… İşiniz, eviniz, arabanız vs… Kum ise geriye kalan ufak şeylerdir… Şayet kavanoza önce kum doldurursanız çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz… Aynı şey hayatımız için de geçerlidir… Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır…

Dikkatinizi mutluluğunuz için değer taşıyan önceliklerinize çevirin… Çocuklarınızla oynayın… Sağlığınıza dikkat edin… Eşinizle yemeğe çıkın… Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın… Yani öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin… Önceliklerinizi, sıraya dizmeyi iyi bilin… Gerisi hep kumdur…”

Tam bu esnada bir öğrenci sorar; “Peki, o iki fincan kahve neydi hocam?” Profesör gülerek yanıtlar: “Bu soruyu bekliyordum… Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle birer fincan kahve içecek kadar yeriniz vardır… O iki fincan dostlarınızla keyifle içeceğiniz kahvedir!”

Günün Şiiri

Fahriye Abla

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye abla

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede
Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede
Bahçede akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun Fahriye abla

Önce upuzun sonra kesik saçın vardı
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla
Ne çapkın komşumuzdun sen Fahriye abla

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya
Bilmem şimdi hala bu ilk kocanda mısın
Hala dağları karlı Erzincan’da mısın
Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın
Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda
Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye abla

Ahmet Muhip DIRANAS

Günün Fıkrası

Temel Makinist Olursa 

Temel bir gün tren kullanırken treni devirmiş, 400 kişi ölmüş. Amiri sormuş “Oğlum nasıl oldu ?”, demiş. Temel “Tren rayına bir adam çıktı, onun yüzünden oldu” demiş. Amiri “Oğlum ezseydin o adamı da 400 kişi ölmeseydi” demiş. Temel de “Ben de öyle düşündüm, adam raydan çıkınca onu ezmeye çalisurken tren devruldi” demiş.

Günün Sözü

Tanrı kuşları sevdi ve ağaçları yarattı. İnsan kuşları sevdi ve kafesleri yarattı.

Jacques DEVAL

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here