Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sonbahar yağmurları başladı sanki coşuyor içim, omuzlarımdaki yük iniyor yağmur yağdıkça. İçinde bulunduğumuz karmakarışık durumları, anlık olsa bile bu yağmurlar sayesinde neşeye çevirebiliyoruz. Şu an hışır hışır yağıyor yağmur, balkondan bakıyorum. Komşumuzun küçük oğlu ana sınıfa gidiyor. Annesinin elinden kurtulup su birikintisine basıyor ve sıçrayan sulardan çok mutlu olarak sıçrayıp duruyor. Annesi öfkeyle çocuğu yakaladığı gibi kucağına alıyor ve yoluna öyle devam ediyor. Çocuk yere inmek için çırpındıkça annesi bir o kadar kızıyor!
Ve ağlamaya başlayan minik çocuğa bakıp kendi çocukluğumuzu anımsıyorum. Portakal kabuklarına basıp kendimize gökkuşağı yarattığımız günleri! Düşünüyorum da bizi hiç ağlatmadı annemiz bu tür şeyler için. Demek gerçekten mutlu çocuklardık? Ve şimdi savaş çocukları var çevremizde hayret ediyorum. Suriyeli çocuklar, aileleri savaştan her şeyi bırakıp kaçıyor ancak o çocuklara kocaman oyuncak silahlar alıyorlar.
Sahilde bakıyorum o çocuklar taşları siper edip birbirlerine ateş ederek savaş oyunları oynuyorlar. Ailelerde onları izliyor bir yandan da resim çekiyorlar. Yürürken düşünüyorum; nasıl bir anlayış, savaştan kaçarken savaş oyuncakları ile oynamak? Ya da bu çocuklar savaşa gözünü açtığı için mi savaş oyunları oynar? Başka oyun bilmezler mi? Belki bilmezler ama gülümsüyorlar hatta kahkaha atıyorlar, mutlular ya oynadıkları oyunda belki bir gün değişir!

Ve hayat her şeye rağmen devam ediyor ve hiçbir zaman kolay olmadı, ancak bizler onu kolaylaştırmak zorundayız bunun için de yapacağımız temel şey gülümsemek ve ufacık tefecik mutlulukları “es” geçmemek.
Ve şimdi Temel fıkraları ile gülümsemeye başlayalım hep birlikte içinde bulunduğumuz durumu azıcık olsa kolaylaştırmak için. Ve sevgili okuyucularım, sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum her şeye rağmen hep birlikte el ele ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
Temel ile Dursun kahvede sohbet ediyorlarmış? Dursun sormuş; “Ula Temel, söyle bakalum. Hayvanlar mı daha akillidur, insanlar mu da…” “-Bunu bilemeyecek ne var daa, hayvanlar daha akulludir tabi ki.” “-Nerden anladin da?” -Ula misal bizim karabaş. O benim her söylediğimi anlay, ben ise onun dediklerinden hiçbir şey anlamayrum.”
& & & & &
Bir gün adamın iş yerine topal bir dilenci gelmiş. Kendini acındırıp para istemiş. Adam her ne kadar dilencilere karşı ön yargılı olsa da adama acıyıp bir miktar para vermiş. Tam dilenci gidecekken adam nasihat etmeyi ihmal etmemiş: “Bak, her şeye rağmen haline şükretmelisin. Belki ayağın topal olabilir ama kör de olabilirdin.”
Bunun üzerine dilenci cevap vermiş: “Yok abi onu da denedim. O işte fazla para yok. 50 TL diye 5 TL’ları yutturuyorlar hep…”
& & & & &
Orta yaşlı çiftin dünyalar güzeli iki kızı vardı ama gönülleri bir erkek çocuk arzuluyordu hala. Son bir deneme yapmaya karar verdiler. Kadın hamile kaldı. Doğum günü sağlıklı bir erkek dünyaya geldiğini duyan baba neşeyle hastaneye koştu ama o güne dek gördüğü en çirkin bebekle karşılaştı. Karısına: “İmkanı yok, bu bebeğin babası ben olamam. İki melek gibi kızdan sonra… Kızmayacağım, itiraf et, arkamdan bir işler çevirdin değil mi?” diye sordu.
Kadın tatlı bir gülümseme ile cevap verdi: “Bu sefer değil hayatım…”
& & & & &
Temel bir gün lotodan yüklü miktarda para kazanır. Ama borçlarını ödemez. Bunu gören bakkal, Temel’e sorar: “Lotodan bir sürü para kazandın ama neden hala borçlarını ödemiyorsun.” Temel cevap verir: “PARAYI GÖRÜNCE DEĞİŞTİ DEMESİNLER DİYE..”
& & & & &
Kayserili, trende yolculuk etmekte… Karşısında oturan zatla tanışır. Dereden tepeden konuşurlarken: “Gel seninle birbirimize bilmece soralım” der.
“-Önce ben sorayım; bilirsen ben sana bin lira veririm. Bilemezsen 10 bin liranı alırım. Sonra sen bana sorarsın; bilirsem 10 bin liranı alırım, bilemezsem bin lira veririm.”
“-Tamam” der adam, “sor bakalım”
“-Söyle öyleyse: Üç ayaklı hayvan nerede yaşar?”
Öteki yolcu düşünür, bilemez: “-Al 10 bin lirayı. Şimdi ben de sana aynı soruyu soruyorum: Üç ayaklı hayvan nerede yaşar?”
Kayserili, hiç düşünmeden, aldığı 10 bin liranın bin lirasını geri verir: “-Al şu bin lirayı. Ben de bilmiyorum.”
& & & & &
Karadeniz’de bir Camii imamı, hastalığı sebebiyle ölümüne yakın günlerde Emr-i Hakk’ın yaklaştığını hissederek, bir kasete kendi ölüm ilanını ve salâsını okuyup oğullarına teslim ve vasiyet ediyor ki, vefatında cami hoparlörlerinden yayınlansın. Öldüğü gün, Tonyalılar hoparlörlerden şöyle bir anons duyuyorlar: “-Ben Mehmet Ali hoca. Ben öldüm!”
& & & & &
Temel’in annesi ölmüş. Cenaze namazında bir kenarda duruyormuş. Soranlara: “-Pen cenaze namazi kilmasini pilmeyrum” diyormuş. Bir müddet sonra kayınvalidesi ölmüş. Namazda Temel’i en ön sırada görenler: “-Hani sen çenaze namazi pilmezdun?” “-Pu çenaze namazu tegil çi, payram namazu.”
& & & & &
Bir gün Temel İstanbul’a gelmiş bir bakmış etraftan top sesleri geliyor. Temel birisine sormuş neden top sesleri geliyor. Adam: “Kraliçe Elizabet geldi o yüzden” demiş. Aradan 1-2 saat geçmiş ama hala top sesleri kesilmemiş. Temel yoldan geçen birine sormuş. Niye top sesleri geliyor demiş. Adam “Kraliçe Elizabet geldi” demiş. Temel: “Ulaa başım şişti 2 saattir bir kadını vuramadılar.”
& & & & &
Temel Fadime’yle tiyatro gişesine gitmiş: “Pize içi pilet lütfen.” “Leyla ile Mecnun için mi?” “Hayir Fadime’yle penum için.”
& & & & &
Karadenizli dedeye sormuşlar: “-Küresel ısınma hakkında ne düşünüyorsunuz?” Dede cevap vermiş: “-Valla torunum sobanun yeruni hiç pişi tutmayii…”
& & & & &
Bir hayli yaşlı olan Fadime ve Temel’e basın mensupları sormuş: “-Kaç yaşındasınız?!” “-Seksen yedi, demiş Fadime.. Yüz yaşıma kadar yaşayacağım..” “-Ben de seksen yedi, demiş Temel.. Ben yüz bir yaşıma kadar yaşayacağım.” “-Neden bir yıl fazla yaşamak istiyorsunuz?” “-Hiç değilse bir yıl kafamı dinlerim.”
Günün Şiiri
Serçe
Kim sevecek bu küçücük serçeyi?
Uzun yoldan gelmiş ve yorgun.
“Ben değil” dedi koca meşe.
“Ben dallarımı onun yuvasıyla paylaşmayacağım
ve yapraklarımın örtüsü onun üşümüş göğsünü ısıtmayacak.”
Kim sevecek bu küçücük serçeyi,
Kim söyleyecek tatlı bir söz?
“Ben değil” dedi kuğu.
“Saçma bir fikir bu
diğer kuğular duysa gülüp alay eder be!”
Kalbi acıma hissiyle dolu,
kim açlıktan ölen bu serçeyi besleyecek?
“Ben değil” dedi altın başak.
“Yapabilseydim keşke ama olmaz!
Büyümek ve gelişmek için güçlü olmalıyım.”
Kim sevecek şu küçük serçeyi,
kimse yazmayacak mı ona bir ağıt?
“Ben yazarım” dedi kara toprak.
“Tüm benden olanlar bana geri döner,
çamurdan yaratıldınız ve
gene çamur olacaksınız sonunda.”
Paul Simon
Sonbahar
Durgun havuzları işlesin bırak
Yaprakların güneş ve ölüm rengi,
Sen kalbini dinle, ufkuna bak.
Düşünme mevsimi inleten rengi
Elemdir mest etsin ruhunu
Eser rüzgarların durgun ahengi.
Yan yana sessizce mevsimle keder
Hicrana aldanmış kalbimde gezin
Esen rüzgarlara sen kendini ver.
Ahmet Hamdi TANPINAR
Meseledir
Aşk gelicek bütün eksikler biter
Gül gülistan olur virane
Samanlık seyran kabul…
Halü keyfiyet bu merkezdeyken
Sevmek bu dünyayı çerden çöpten
Sevmek bir zerresin ziyan etmeden
Sevmek durup dinlenmeden sevmek
Mümkün müdür ey dost mümkün müdür.
Sevmek bu dünyayı çerden çöpten
Sevmek bu dünyayı kiriyle pasıyla
Severek çekmek şu nefesi oğlu
Severek üflemek
Sevmek durup dinlenmeden sevmek
Seve, seve yağma etmek bu canı
Mümkün müdür oğul mümkün müdür.
Bedri Rahmi EYÜPOĞLU
Günün Sözü
Sevinçli anında kimseye vaatte bulunma öfkeli anında kimseye cevap verme…
Çin Atasözü
Geçmişe ait olan ben değilim. Geçmiş bana ait.
Mary Antin
Cahillerle tartışmaya girmeyin, ben hiç yenemedim.
Gazali




