Eğitimde “Sosyal Darvinizm’in” Eleştirisi!

0
113

“Eğitimin büyük sorunlarını görmezden geliyorsun! Sorun dahi olmayan konuları ise büyüterek yazıyorsun! Mesela, ‘Müfredatın Karnesi’ başlıklı yazıyı okuyan tüm sorunların nedeni sanki TEOG, YGS, LYS türü sınavlarmış zanneder! Darvin’in Evrim teorisinin müfredattan çıkartılması sence sorun değil mi?”

Bu eleştiri ve soru toplumcu(!) bir öğretmen arkadaşıma aitti.. Eleştirel soruyu, TEOG, YGS, LYS türü, rekabeti körükleyen sonuç odaklı sınav seleksiyonu üzerinden bir soruyla karşıladım: “Eğitimde Sosyal Darvinizm devam ediyor, peki sence bu bir sorun değil mi?”

Arkadaşım önce; “Ne alaka?” sorusuyla duraksadı, devamında; “Bence sorun değil!” diyerek atağa geçti: “Rekabet, eğitimde kazanma ihtiyacını motive yönüyle asli unsurdur! Bırak çocuklar yarışsın! Yetenekliler yerleşsin, yeteneksizler elensin!”

Rekabetin, piyasacı eğitimciler marifetiyle gerçekleştirildiği bir gerçekti.. Bu gerçekliğin içerisinde, çocukların sınavlarla yarıştırılma öncesi fırsat ve imkan eşitliğinden yoksun kaldığı ekonomik, toplumsal, kültürel koşulları göz ardı eden ve fakat kendini sözde toplumcu(!) varsayan eğitimcilerin bulunduğu da bir hakikatti.. Dolayısıyla arkadaşın Sosyal Darvinist tutumu beni şaşırtmadı..

Rekabetin sözlük anlamı; çekişme, yarışma demekti.. Eş anlamlıları içinde; didişme, aşık atma, boy ölçüşme de  bulunmaktaydı.. Bireylerin aşık atıp boy ölçüştüğü yarışmacı ortamlara ise arena deniyordu.. Doğadaki canlılar, hayatta kalma mücadelesiyle büyük bir rekabet içindeydi.. Gücü yeten yeteneydi.. Mesela, doğanın hayvansal yaşamında büyük balık küçük balığı yutuyordu.. Bu arenada, “güçlünün yaşaması, güçsüzlerin elenmesi” doğanın bir yasasıydı.. Darvin, vahşi doğadan keşfettiği ve “doğal seleksiyon” olarak adlandırdığı bu yasa üzerinden evrimi kurgulamıştı..

Toplumsal olay ve olguları “güçlünün yaşaması, güçsüzlerin elenmesi” ilkesi içinde yorumlayanlara ise “Sosyal Darvinist” deniyordu.. Bunlara göre bireyler, toplumlar, hayatta kalma mücadelesiyle büyük bir rekabet içindeydi.. Gelişmiş medeniyetler atalarından kültürel miras almışlardı ve bu onları diğerlerinden üstün kılan bir ayrıcalıktı.. Bu nedenle doğanın düzeni, güçlü ve medeni milletlerin, zayıfların elindeki kaynakları alma, yönetme ve sömürme hakkını veriyordu.. Bunu,“bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”  ilkeli serbest piyasa arenasında her yol ve yöntemle yapabilirlerdi ve ahlâki değerlere de gerek yoktu..

Oysa “eğitimde kazanma ihtiyacı” diye bir insani ihtiyaç yoktu.. Hümanist ihtiyaç kuramcılarından Maslov, insani ihtiyaçların bütüncül bir hiyerarşisini çıkartmış ve en alta yiyecek, içecek, barınma gibi fizyolojik ihtiyaçları yerleştirmişti.. Diğer ihtiyaçları; “güven, ait olma sevgi ve kabul görme, kendine saygı, entelektüel başarı, estetik beğenme takdir etme” ve en üste de “kendini gerçekleştirme” olarak sıralamıştı.. Özetle, insani ihtiyaçlar listesinde rekabete yer yoktu.. Yoktu fakat, listedeki kabul görme olgusu, Sosyal Darvinist piyasacılar tarafından “kabul görmek için kazanmak” gerekir şeklinde algılanmış ve kazanmak için de “yarışmak ihtiyacı” oluşturulmuştu.. Kaldı ki insan; kültürel doğası gereği rekabetçi değil, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma değerlerini içeren toplumsal bir varlıktı.. Ve her insan, doğuşunda doğadaki en güçsüz canlıydı.. Güçsüz de olsa yaşama hakkı en kutsal olan canlıydı.. Bu en güçsüz canlı bir aile, toplum içinde ve doğal insani hakkı olan eğitimle yaşama hakkını devam ettiriyordu.. Ve her insanın rekabetten uzak, barış içinde yaşama hakkını kutsayan insanlık meziyetine de ahlâk deniyordu.. Ki atalarımızdan miras kalan insani kültürümüzde “eğitimde önce ahlâk” ilkesi bulunuyordu..

Velev ki insan, Darvin’in kuramına göre biyolojik anlamda benzerlik içinde bulunduğu doğanın “gücü yeten yetene rekabet arenasından” evrilerek çıkmış olsun! Bu kabule göre de, rekabetin gayri insani olduğu açıktı.. Dolayısıyla kültürel anlamda yeniden rekabet arenasına dönüş, tersine evrimdi.. Eğitim elbette insani bir haktı.. Kapitalizm ise, tersine evrimle dünyamızı serbest rekabet arenasına dönüştürmekte, her hakta olduğu gibi eğitimden yararlanma hakkını da güçlülerin lehine metalaştırmaktaydı..

Son tahlilde ben, sınav öncesi çocukların fırsat ve imkan eşitliğinden yoksun olduğu veya kaldığı ya da bırakıldığı ekonomik, toplumsal, kültürel koşulları göz ardı ederek “bırakınız yarışsınlar” türü düşünceleri, eğitimde Darvinizmin sosyal hali olarak değerlendiriyor, askıdaki müfredatın  toplumu yarışmacı eğitim anlayışından kurtaracak özde güncellenmesini umuyor ve diliyorum..

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here