Değerlerimize Değer Vermek!

0
166

Branşı rehberlik olan öğretmen arkadaşım Ali Kumtepe; “Çocuklar sürekli sınav kazanma amaçlı bireysel başarıya yönlendiriliyor. Kazanırsa kendini değerli, kazanamazsa değersiz hissediyor” dedi ve ekledi: “Dolayısıyla gerçek değerlerin de farkına varamıyor.  Bu nedenle değerler eğitimine değer vermeliyiz!”

Ali Bey’in kastettiği eğitimine değer vermemiz gereken değerler; çocuklarımızın  kazanırken kaybetmeyeceği klasik, geleneksel, kalıcı değerlerdi.. Her şeyin ‘şeyleştirildiği’ modern tüketim toplumunda ise, eğitimde kazanılması gereken değer sınavlardı.. Dolayısıyla sınav piyasasının, eğitimin klasik değerlerini yozlaştırarak modernlik bağlamında değersizleştirdiği olgusu acı ve acınası bir gerçekti..

A.Soner Alpan, “modernleşmeyi” irdelediği makalesinde, modern toplumun ‘kapitalizmin’ bir ürünü olduğunu söylüyor ve ekliyordu: “Modernleşme, temelde, daha yaygın tabirle altyapıda gelişen kapitalist üretim ilişkilerinin, toplumsal formasyonun değişik veçhelerinde (siyasal, ideolojik, kültürel, ahlaki vs.) meydana getirdiği dönüşümün tamamına verilen isimdir.” (Gelenek, Kasım 2012, s.21) Buradan, “geleneksel, klasik ve maruf insani değerlerin” kapitalizmin “kısa vadede kâr ve haz” tasarımlı modern dünyalarında önce yozlaştığı, devamında “uzun vadede acı ve yıkım” kaçınılmazlığıyla buharlaştığı söylenebilirdi..

İlgili literatürde değer; “Bir sosyal grup veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlaki ilke ya da inançlar toplamı” olarak tanımlanıyordu.. Afşar Timuçin, Felsefe Sözlüğünde, “değer” kavramını açıklarken, Marks’ın, “Değer, billurlaşmış insan emeğidir” cümlesini alıntılıyor ve insanın değerlerini içeren üç temel alanı belirtiyordu: “1.Doğru ile ilgili bilgisel alan, 2.İyi ile ilgili ahlâki alan, 3.Güzel ile ilgili estetiksel alan.”

Her toplumun kendi yapısına özgü değerlerinin olduğunu ve bu değerlerin de eğitimin işlevini belirlediğini hepimiz biliyorduk.. Eğitimimizin başında “milli”  nitelemesinin bulunmasının, bu nedenle olduğunu da biliyorduk.. Artı, 2005 yılında yenilenen ilköğretim programlarında, milli, ahlaki ve manevi; aile, adalet, bağımsızlık, bilimsellik, çalışkanlık, duyarlılık, dürüstlük, estetik, hoşgörü, sağlık, saygı, sevgi, sorumluluk, sabır, sadakat, sevecenlik, temizlik, barışseverlik, fedakârlık, vatanseverlik, hayırseverlik, misafirperverlik, merhamet, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma gibi değerlerin eğitimine yer verildiğini de bilmiyor değildik..

İyi, güzel, doğru, tamam, pekâlâ sorun ne? Sorun bilmiyor ya da yapmıyor olmakta değil; bireyci, benci, bencil rekabet piyasasında (ki, sınav kazanma odaklı yarışmacı sistem de dahil) bildiğini yapamamakta..

Ne olursa olsun yaşımız, her birimiz dünkü bir kültürün çocuğuyuz.. Fakat aynı zamanda yarınki bir kültürün de ana babası.. “Üret, biriktir, paylaş, hal hatır sor, selamlaş!” Bu değerler dünkü içinde doğduğumuz klasik kültürden.. “Sahip ol, tüket, üstün ol, hatır gönül dinlemem kaybol!” Bu da doğurduğumuz bugünün modern “tüketim toplumu” kültüründen..Modernleşme piyasasında pek bir değeri olmasa da klasik toplumda değer bulan sanatçılarımızdan Özdemir Erdoğan, ne diyordu bir şarkısında? “Paranın ne önemi var, mühim olan insanlık!”

Değerlerin öğretilmesinde, biri; doğrudan aktarıma, diğeri; muhakeme, düşünme ve karar verme süreci sonunda kazanımına yönelik iki farklı yaklaşım söz konusu.. Kendi değerlerimizi çocuklarımızın yaşatmasını istiyorsak, bu değerleri çocuklarımızla birlikte bizatihi yaşamalıyız diye düşünüyorum ben.. Çünkü modern zamanlarda anne, baba ve öğretmenlerin klasik telkinine dayalı değerler öğretiminin bir etkisi kalmadı.. Artık çocuk veya gençler, tüketim toplumunun değersizliğini değer gibi sunan yazılı, görsel ve sosyal medyadan, sinema, sanat ve spor dünyasının yıldızlarından dolaylı dolaysız etkilenmekte.. Dolayısıyla bu etkiler altında kendilik değerlerinin farkına da varamamakta.. Değerlerin farkına varamayan çocuk veya genç boş vermişlik, aldırmazlık, umursamazlık gibi sorumsuz tavırlar geliştirmekte.. Öyle ki, geçmişin manevi değerler varlığı ve fakat ‘maddi yokluğu içinde kendini arayan’ insanı, günümüzde manevi değerler kaybı ve fakat ‘maddi bolluğu içinde kendini bulamayan’ insanına dönüşmekte. Üstelik manevi değersizlik içindeki bu maddi bolluk, insanı doyurmak şöyle dursun daha aç, daha açgözlü, daha doyumsuz yapmakta..

Değerin eş anlamlısı; kıymet.. Sözcüğün Arapça ‘KYM’ kök anlamı; ayağa kalkmak, ayakta olmak, ayakta durmak, doğrulmak.. Değer verdiklerimizin kale gibi ayakta kalmasını istemiyor muyuz? Örneğin; yurdumuz, bayrağımız, cumhuriyetimiz, ulusumuz, kültürümüz.. Değerlerimiz önünde ayağa kalkmıyor muyuz? Örneğin; annemiz, babamız..  Değer bulduklarımızı ayakta karşılamıyor muyuz? Örneğin öğretmenlerimiz.. İnsanların ayağa kalkılacak değerler sahibi olması ne güzel..

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here