Her Zaman Mucize Yapabiliriz, Bu Gücümüzü Hafife Almayalım

0
61

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dilerim neşeniz, sağlığınız yerindedir. İşleriniz güçleriniz tıkırında. Doğalgaza, elektriğe, şuna, buna gelen zamlar, malum Eylül ayındayız, bu yıl okullar açılmasa da; okul harçları, çocukların masrafları inşallah sizi çok sıkıştırmıyordur?

Valla bendenizi çok sıkıştırıyor, sinirlerimi geriyor ve sağlığımı olumsuz etkiliyor. Hizmetin karşılığının tam olarak ödenmesi gerektiğine inananlardanım, yani ne kadar hizmet o kadar ücret. Ama bir telefon faturasına bakın 10 TL konuşmuşsunuz ödediğiniz 45 TL. Aradaki fark nereden geliyor? Bilmem nereye bu kadar, bilmem nereye bu kadar, bilmem nereye şu kadar, toplam 45,898 TL. Bu 898 neyin dürüstlüğü? Elektrik aynı, doğal gaz da var mı valla onu bilmiyorum? Hayır, faturanın gerçeğini ödesek valla idare edeceğiz zammını da kabul edeceğiz ama bizi zıvanadan çıkaran bu acayip vergiler? Bazılarının bundan haberi yok sanırım? Ne de olsa bizler ayrıldık, ayrıştık, seçtiklerimiz, soylu bizler avam kaldık.

Rahmetli Cem Karaca’nın dediği gibi, “İşçi isen işçi kal giy tulumları” nene gerek senin aşk meşk. Hayal düş!!! diyerek işimize dönelim diyeceğim ama işimizde yok ki birader gençler artık çıldırma noktasındalar sıcaklarında katkısı ile. Valla onları nasıl idare edeceğimizi şaşırdık.

Ve sevgili okuyucularım sıcak, havalar çok sıcak ve tabi bu sıcaklar bendenizi haşat ediyor, streste karışınca işe değmeyin halime durmalarındayım.

& & & & &

Bir tek sözcük “teşekkür ederim” bazısına bir şey ifade etmiyor olabilir ama bazısına da mucizeler yaratabiliyor. Ve biz mucizelere inanırız yaşadığımız her saniye mucizedir. Ve bizler mucize yaratabiliyoruz bu gücümüzü küçümsemeyelim. Ve sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, ayrımsız, gayrımsız her zaman birlik ve beraberlikle… Yase

& & & & &

Az ve Öz

Bir zamanlar bir ülkede iki arkadaş varmış. Bunlar pek haylazmış, üstelik sürekli gevezelik ederlermiş. Çevrelerindeki büyükler bunlara o kadar çok “Evladım az ve öz konuşun” demişler ki, sonunda adları Az ve Öz kalmış.

Az, çok haylazmış; Öz de haylazmış ama, iyi–kötü ucundan kenarından okurmuş. Eski Yunan’dan, Eski Roma’dan, Eski Türk’ten kitaplar okurmuş Öz. Aisopos’u bile tanırmış. (Yüz yüze görüşmemişler ama kalpten
tanışmış, o kısa, kambur, kekeme, ama tatlı dilli Aisopos ustayla.)

Neyse lafı uzatmayalım, Az ile Öz günlerden bir gün kötü işlere bulaşmışlar, kötü adamlarla dalaşmışlar. Ve bir gün olanlar olmuş. Haydutlar Az’ın ve Öz’ün gözlerini bağlayıp kaçırmışlar. Öyle az öteye değil; bir araca bindirip günlerce uzaktaki bir yere götürmüşler. Taştan bir odaya kapatmışlar. Odanın duvarında ufak bir pencere varmış. Demirli. Bu pencereden bakınca yalnızca gökyüzü gözüküyormuş. Günlerdir gözleri bağlı yolculuk eden Az ile Öz çok yorgun düşmüşler ve nerede bulundukları konusunda en küçük bir bilgileri yokmuş. Haydutlar iki arkadaşı taş odaya koyduklarında gözlerini açmışlar. Öz hemen uyumuş. Az ne olur ne olmaz diye uyumadan beklemiş. Bir süre sonra Öz uyanmış ve Az’a “Ben uyurken ne oldu?” diye sormuş. Az, hiçbir şey olmadığını söylemiş. Öz “Hiçbir şey duymadın mı, görmedin mi?” demiş. Az, “Hayır, sadece pencereye bir kuş kondu” demiş. Öz heyecanla “Nasıl bir kuştu?” demiş. Az “Bilmiyorum dikkat etmedim, basbayağı bir kuştu, tam göremedim, sadece gagası gözüktü” demiş. Öz “Gagası nasıldı?” diye devam etmiş. Az, “Ne bileyim dikkat etmedim” demiş.

Öz bu duruma çok üzülmüş. “Hay ben sana ne diyeyim; eğer o kuşun gagasına dikkatli baksaydın, şimdi nerede olduğumuzu bilebilirdik” demiş. Az “Saçma, bir gaga çok küçük bir şey. Ona bakıp nerede bulunduğumuzu nasıl anlayabiliriz ki?” demiş.

Öz “Bu dünyada küçük şeyler yoktur. Bakmasını bilen göz için her şeyin bir anlamı vardır” demiş ve devam etmiş: Bu dünyada küçük şeyler yoktur. Bakmasını bilen göz için her şeyin bir anlamı vardır. “Bak eğer kuşun gagası uzun ise bizi Alma’nın (Alma yola çıktıkları kasaba imiş) kuzeydoğusundaki bataklık bölgeye getirmişler demektir. Uzun gagalı kuşlar suyun dibindeki solucanları, küçük kabuklan toplar çünkü, Eğer kuşun gagası, kısa, ince ve sivri ise ağaç kabuklarındaki böcekleri yiyordur; Söğüt Bülbülü’dür örneğin. Bu durumda bizi güneydeki ormanlık bölgeye getirmişlerdir. Eğer gagası eğri, çapraz uçlu ise, çam kozalaklarının pullarını ayıran bir çapraz gagadır. Bu durumda batıdaki çamlık bölgeye getirmişlerdir bizi. Eğer gagası kısa, kalın, güçlü ise tohumların, yemişlerin sert kabuklarını kırıyordur. Bu durumda Alma’nın kuzey batısındayız demektir. Nerede bulunduğumuzu bilmek ise kurtulma yolunda ilk adım olabilir.”

Az duydukları karşısında hayretler içinde kalmış, Öz’e “Küçük bir şeyden böyle büyük sonuçlar çıkarabileceğini hiç düşünmemiştim. İyi de bütün bunları şimdiye kadar niçin bana öğretmedin?” Öz, “Şimdiye kadar böylesine zor durumda hiç kalmadık da o yüzden. Bu dünyada her durumda işe yarayacak küçük bilgiler vardır.

Uygun durumda uygun bilgiyi kullanırsan büyük sonuçlar çıkar ortaya. Küçük, büyüğün anasıdır. Azlık çokluğun özüdür” demiş. Küçük, büyüğün anasıdır. Azlık çokluğun özüdür.

Günün Şiiri

Solgun Bir Gül Dokununca

Çoklarından düşüyor da bunca

Görmüyor gelip geçenler

Eğilip alıyorum

Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya büyük şehirlerin birinde

Geziniyor kalabalık duraklarda

Ya yurdun uzak bir yerinde

Kahve, otel köşesinde

Nereye gitse bu akşam vakti

Ellerini ceplerine sokuyor

Sigaralar, kağıtlar

Arasından kayıyor usulca

Eğilip alıyorum, kimse olmuyor

Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya da yalnız bir kızın

Sildiği dudak boyasında

Eşiğinde yine yorgun gecenin

Başını yastıklara koyunca.

Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor

En çok güz ayları ve yağmur yağınca

Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.

Uzanıp alıyorum, kimse olmuyor

Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda

Akşamlara gerili ağlarla takılıyor

Yaralı hayvanlar gibi soluyor

Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor

Yollar, ya da anılar boyunca.

Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece

Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam

Solgun bir gül oluyor dokununca.

Behçet NECATIGİL

 

Sokaktan Gelmek

Sokağa mı çıkıyorsun, dikkat et

Emanet ol Tanrıya,

Sokak demek

Eksilmek yarı yarıya.

 

Odalara kapanıp oturdunuz

İçinize evin serin sessizliği doldu.

Koruyucu duvarlara borçlusunuz

Çevrenizde dalgalanan dostluğu.

 

Bir sokağa çıkmayın bozulur bunca büyü

Yavan gelir ev size,

Hayatınız kuytu ve küflü,

Sokaklarsa aydınlık, taze.

 

Ayartıcısı caddelerin eseri

Zalim gelişleriniz,

Evde size uzanacak elleri

İtmek istersiniz.

 

Haince sokaktan dönüşünüz

Sisli, karda…

Çünkü başka yaşayışlar gördünüz

Dışarda.

 

Sokağa çıkarken dikkat

Sokaklarda esen rüzgar çünkü.

Rüzgarlarla eve dönmek saçma,

Ev dar çünkü

Behçet NECATIGİL

Günün Fıkrası

Anladık Ramazan Başlamış!

Ramazan hilali görülmeyince oruç tutmanın caiz olmayacağını bilen bir tiryaki, hilali görmemek için evinin pencerelerini kapayıp perdeleri de sımsıkı örter: geceleri mahalle kahvesine giderken de başını önüne eğermiş, nasılsa bir su birikintisi içinde hilalin aksini görünce ürkerek şöyle demiş: “Hey mübarek! Gözüme mi gireceksin, anladık işte ramazan başlamış!..”

& & & & &

Bir Gün Fazla Tutmuş

Adama sormuşlar: “-Kaç gün oruç tuttun?”

“-Hastalığım nedeniyle, ancak bir gün tutabildim!” demiş.

Aynı soru, orada bulunan Bektaşi’ye sorulunca, hiç istifini bozmadan yanıt vermiş: “-Bu arkadaş benden bir gün fazla tutmuş!”

Günün Sözü

Her sabah bir işin başlamasını, her akşam bir işin bitişini gören, bir şeye girişen, bir şeyi sona erdiren akşam istirahatını hak eder.
Henry Wadsworth LONGFELLOW

Başarı merdiveni dinlenme yeri değildir, o merdivende basamaklar tırmanan birinin bir ayağını öteki ayağından daha yükseğe çıkarmasına imkân vermek için konulmuştur.
Thomas H. HUXLEY

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here