Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah gün doğmadan çalan telefonun sesine uyandık. Karşı apartmandaki komşu arıyor. Bizim apartmanın duvarına araba çarpmış, doğal gaz kutusu kırılmış darmadağın olmuş. Büyük bir gürültü çıkmış çarpmanın etkisinden. Komşular duymuş ama bendeniz derin uyuyordum ki arka tarafta, hiç bir şey duymadım. Hemen ayaklandık telefona sarıldık AKS gazdan yetkililer geldi. Çarpmanın etkisi ile otomatik olarak gaz kesilmiş. Zaten bizde ilk iş olarak bütün vanaları kapatmıştık. Ancak tesisatta zarar var.
Onu biz yaptıracağız daha sonra AKS gazı arayacağız gelip kontrol edecekler, sonra açacaklar gazı. Emniyet yüzde yüz. Süper bir şey… Ancak savruk. sorumsuz magandalar bütün bu işler olurken, korku ve telaş içinde iken bizler ve bütün sokak sakinleri yataklarında uyuyorlardı… Düşünmek bile istemiyorum; gaz kendi kendini kesmemiş olsaydı ne olacaktı! Korkunç bir şey! Çok korkunç. Ve bu magandalar sokağımızı mesken tutmuşlar ki atölyemin camlarını da iki kez yere indirdiler dünya para verdim camlar için. Bendeniz kimseyi tanımıyorum kimseyi görmedim ancak bu konuda bir şeyler söyleyecek insanlar olmalı diye düşünüyorum.
Ve soruyorum bizi kim koruyacak? Kime güveneceğiz? Atölyemi ve evimizin kapılarını kilitlemeden uyuduğumuz zamanlar nerede kaldı? Şahsi zararlar umurumda değil. Ancak doğal gaz gibi bir bombanın zararı yalnız maddi değil çok ama çok korkunç olabilirdi. Bu yüzden polisin bizim sokağı daha çok gözaltında tutması gerekiyor diye düşünüyorum. Tabi her sokağa polis verilecek diye bir şey olamaz. Ancak camlar birden çok yere indiriliyor. Ve araba duvara bindiriyorsa ki hayati tehlikeye neden olabilecek şekilde. Bu sokakta yani okul sokağında yaşayan magandalar var demektir diye düşünüyorum… Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum? Ve bu magandaların eminim ne kitaptan ne de kütüphanelerden haberleri yoktur.
Dün İskenderun Halk Kütüphanesine gittim. Çocukluğumun sımsıcak sarıp sarmalayan kitap kokusunun anne kokusuna karıştığı, korkularımı, üzüntülerimi dizlerimdeki büyüme ağrılarını sarıp sarmalayan, ruhumun bütün iniş çıkışlarını içinde dinginleştirdiğim bu kutsal mekanı ziyaret edip adı gibi harika kütüphane müdürü Harika Hanımı ziyaret ederek, kitabımı kütüphaneye armağan etmek ve zaman geçirmek için. İlk söz kütüphanelere halkın ilgisizliği üzerineydi. Düşünün ki birçok kişi İskenderun’da bir halk kütüphanesinin varlığından bile haberdar değilmiş! Son günlerde artan magandalığın nedenlerinden biri belki bu durum? Harika hanımla kütüphanecilik üzerine uzun ve çok güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Kütüphaneyi gezdik. Ve kendimi çıldıracak gibi algıladım! Oradaki bütün kitapları dergileri ne var ne yok her şeyi kucaklamak ve kalbime sokmak istedim. İyi ki kütüphane gibi bir yerde yaşamıyorum dedim her halde buraya gömülürdüm. Ancak her şey iyi güzel ancak sıkıntılar da bir o kadar. Öncelikle bina Allah korusun en ufak bir yer sarsıntısında yerle bir olabilecek kadar eskimiş. Elektrik tesisatı kökten bozuk…
Bu da az buz bir tehlike değil yani. Yoğun rutubet bu tehlikeyi artırıyor kuşkusuz. Yani çok çabuk aslına uygun olarak yenilenmesi gerekiyor. Hiçbir engelle karşılamadan. İskenderun belediyesi ve bazı kuruluşların ve varlıklı halkın buna ivedilikle bir özüm getirmesi gerekiyor. Bunu İskenderun’a İskenderun çocuklarına, gençlerine, yetişkinlerine borçlular. Ki bu kütüphanede şimdilerde, 2014 yılında başlayan Kütüphane-e Türkiye Planlama ve Pilot Uygulama Projesi gereğince Kütüphane-e Türkiye Projesi kapsamında kütüphanede 2014 yılı Haziran ayından bu yana hiç bilgisayar bilmeyen ya da çok az bilen yetişkinlere yönelik bilgisayar eğitimleri verilmektedir.
2015 yılı Şubat ayında okuma yazma bilen ve bilgisayar kullanma becerisi olan herkesin alabileceği bilgisayar destekli online İngilizce eğitimi başladı. Yine bu proje kapsamında başlatılan diğer bir uygulamada 0-8 yaş aralığındaki çocuklar için Türkçe-İngilizce veya farklı dil seçenekli sesli e-kitap hizmetleridir. Kütüphaneyi gezerken bütün bu üniteleri dolaştık tertemiz ortamda huzurla çalışan gençler vardı öğretmenler eşliğinde resim yapan çocuklar. Şimdi bir kültür yuvası olan bu mekanlar azıcık desteği hak etmiyor mu acilen. Ki bir sürü parayla yapılan ancak kullanılmadan bırakılan birçok binanın varlığından da habersiz değiliz yani. Bu ortamda kütüphanelere öncelik verilmesi gerekmiyor mu? Yani deniz müzesinin bitişiğindeki eski konsolosluk binası restore edildi.
Müzeye verileceği söylendi ama orada bir hareket yok gördüğüm kadarı ile. Yalnızca boşa harcanan elektrik var. Bir çok defa sordum “neden sabaha dek açık bu lambalar?” diye. Orası çok güzel kütüphane olabilir diye düşünüyorum en azından yenisi yapılana kadar. Gerçi harika hanım bu yönde bir çalışma olduğunu söyledi ancak biz bu çalışmanın hızlandırılması gerektiğini düşünüyoruz ve hiçbir engele takılmadan şahsen ben deniz her gün yazacağım ve anımsatacağım bunu. Düşünüyorum da çocuklara niteliksiz kitaplar dağıtarak kütüphane haftasını kutlayanlar acaba kütüphanenin nasıl döküldüğünün hiç mi ayrımına varmadılar? Vardılarsa işleri neden hızlandırmıyorlar?
Ve lütfen dağıtılacak kitaplar nitelikli olsun. Çocuklar onları okuduğunda başkalarını da okumak istesin yoksa okutacağım diyerek okumaktan soğutabilirsiniz çocukları. Nitelikli derken içeriğinden değil ancak ucuz olacak diye kağıt kalitesinden sayfa adetin azlığından ve anlatılan öykülerin kuşa dönmesinden söz ediyoruz. Kitapları kitap gibi alın parası çok geliyorsa yüz yerine elli tane alın çok daha makbule geçer. Ve Allah için yapıyormuş gibi değil gerçekten yapın. İçinizden gelsin. Sağlıklı bir gençlik yetiştirmek istiyorsak çocukları kütüphanelerden, kitaplardan soğutacak, korkutacak, ürkütecek hareketlerden uzak duralım. Hala birçok kişi aboneliğin paralı olduğunu düşünüyor neden nasıl böyle düşünüyorlar bilmiyorum?
Bu yazı sürecek. Şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım hep birlikte ayrımsız gayrımsız. Magandalığın dışında. Yase
Günün Şiiri
Yolculuk
1.
ağır kampanalar çalıyor ağır ağır
haydarpaşa garından kalkıyor tren
bin yıllık tünellerden geçiyor
duruşu bin istasyonda birden
sessizlik sancılı kulak gibi çınlıyor
sonra uykularımın dibinden gelen deprem
beşikte doğrulmuş adam gibiyim
ağzımda sivas işi ağızlık
elimde oltu taşı tesbihim
kırk yıllık alışkanlık
ben ne sarsıntılardan geçtim
omzumdan düşmedi hiç ceketim
tercan’da bir köprü var tam oralarda
birdenbire çekiliyor yıldızlar
ince çaylar ve ıssız patikalar kederi
ezgisiyle katılıyor yolculuğuma
merhaba şarktaki paris’imiz erzurum
dağlara çatılmış lacivert kaşlarına
dışın kar ile boran için donan sis
mavi yolculuklarda merhaba bodrum
merhaba denektaşımız paris
bir çağrışım efendim özür dilerim
elimde değil bu uykumda ağlıyorum
2.
yıllar ne çabuk geçmiş hey gidi murat suyu
söğütlerin üçer beşer doğurmuş
yeni türküler yakmışsın ahvaline
bu kaya eskiden burada yoktu
bu dövünen uyağı bulmamıştı bu köpük
durmadan kağnılar geçiyor yine
alabildiğine yorulmuş bitik
ben bu şiiri yazıyorum rapor yerine
dağların sırtında morarmış şişlik
ve senin çağlarca derinden çıkmış
urartu yontusu gözlerinde
aşınmış hüzün eksilmiş yıldız
lo bu ne biçim gece bu ne biçim iş
bulut gibi dalgın bakıyorsun
inatla inmiyor kirpiklerin
esrik bir pekmez eritiyorsun
bir bardak daha bir bardak daha
her düşte burada bitiyor yolculuğum
çarpıyor yüzüme ha süphan ha
Aydın YALKUT
Günün Fıkrası
Temel üşütmüştü, çok fena öksürüyordu. Doktora gitti. Doktor iğne yaptıktan sonra yarın tekrar uğramasını söyledi. Temel ertesi gün tekrar gitti nispeten daha az öksürüyordu. Doktor; “Bugün öksürüğün daha iyi” deyince Temel başını salladı; “Tabi bütün gece antrenman yaptım da ondan” dedi.
Günün Sözü
Hiç kimse duyduğu neşenin başkasını rahatsız edebileceğin düşünmez.