Karanlık Önümüz! Işık, Doğru Tedbirde Gizli!

0
64

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Valla iyi miyiz, kötü müyüz bilemiyoruz. Her taraf karanlık önümüzü göremiyoruz artık. Korona ve ekonomi bir yana meclisteki kavga gürültü gündemimizi işgal ederken sinirlerimizi daha çok geriyor. Kullanılan dil, iftiralardan, atışmalardan fenalık geldi. Yapılan açıklamalar ise el insaf dedirtiyor.

“Kuru ekmek yiyenler aç değilmiş” örneğin, “Ülkede yoksulluk bitmiş” örneğin! Bazıları üç yerden maaş alırken diploma sorgulanıyor ne yani on tane üniversite bitirse 3 yerden maaş alması normal olabilir mi? İnsanlar faturalarını ödeyemezken. Esnaf kan ağlarken bir eli yağda bir eli balda yaşayanlar böyle garip açıklamalar yapıyorlar ve biz düşünüp taşınıyoruz; “Acaba biz gerçekten zengin miyiz yoksa bizi aptal mı sanıyorlar?” diye.

Biz kesinlikle aptal değiliz ama gerçekten çok zenginiz çok şükür! Kendimizi kandırmadığımız, hala adalete inandığımız için, insanları acayip şeylerle yaftalamadığımız için, duygudaşlık yapabildiğimiz için, hatta bu acayip açıklamaları yapanları bile anlamaya çalıştığımız için, yalancı, riyakar olmadığımız için zenginiz. Çok zenginiz çokk!!..

Ama Korona Hanım da ahtapot sanki! Dört bir yandan sarmış etrafımızı ancak o ahtapotsa kendi doğasını yaşıyor ya biz? Bizde kendi umursamaz kaygısız vurdumduymaz tavrımızı sürdürüyoruz. Her dört kişiden birinin hasta olmasının tek nedeni, hastalık yapan virüs değil, virüse geçit veren yayan biz! Eğer önlemlerimizi doğru ve zamanında almış olsaydık bu kadar yayılmasının önüne geçebilirdik. Ama biz hala vurdumduymaz halimizle onu besleyip duruyoruz. Millet aşı olmaya başladı biz hala doğru düzgün maske kullanmasını bilmiyoruz ya çenemizde ya burun altında, bir yandan da sigaramızdan ödün vermiyoruz. İlla da sokakta bir şeyler yiyeceğiz!

İngiltere’de salgın kontrol altına alınmışken şimdi yeniden mutasyona uğrayarak ortaya çıkmış. Demek neymiş? Hiç gevşemeye gelmiyormuş, her an tedbirli olmak gerekiyormuş.

Aşı bile yeterli gelmeyebilir bazı bünyelerde hiç etkili bile olmayabilirmiş zaten hastanelerde ters falan yaptırmazsınız, özel yaparsanız artık yapanın vicdanına kalmış. 250’den 750’ye kadar çıkıyor ücret. Eh her kriz zenginini yaratır. o fırsatçılara meydan vermemek için ne yapmalı? Zorunlu olmadıkça sokağa çıkmamalı, maske düzgün kullanılmalı ve kurallara uyulmalı! Bu o kadarda zor olmamalı değil mi?

Ve sevgili okuyucularım yazı yazmak gerçekten zor bu günlerde çünkü yaz sil durumları sürüp gidiyor. Ve içimizi yakan geçmiş hiç unutulmuyor! Elim varmıyor yazmaya dilim varmıyor söylemeye ama içim acıyor! İçimin acısı, kayıplardan çok yapanların vahşetinin yanlarına kalması ve insanları bunca vahşete iten benlikleri ne kadar da zalimmiş?

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla ve sevgiyle kalalım, ayrımsız-gayrımsız, malum insanların dışında… Yase

& & & & &

Çocuk

Yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldılar. “Eski gazeteniz var mı bayan?” Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler vardı ve ayakları su içindeydi. “İçeri girin de, size kakao yapayım” dedim.

Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel, ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işlerimi yapmaya koyuldum. Fakat oturma odasındaki sessizlik dikkatimi çekti bir an ve başımı uzattım içeriye.

Küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu. Erkek çocuğu bana döndü “Bayan, siz zengin misiniz?” diye sordu. “Zengin mi? Yo hayır!” diye yanıtlarken çocuğu, gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve “Sizin fincanlarınız, fincan tabaklarınız takım” dedi.

Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu. Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı.

Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı. Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler, başımızı sokacak bir evimiz vardı, bir eşim vardı ve eşimin de bir işi… Bunlar da fincanlarım ve fincan tabaklarım gibi bir uyum içindeydi.

Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri, halının üzerindeydi hâlâ. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de. Olur, unutuveririm ne denli zengin olduğumu…

& & & & &

İyi bilinen bir konuşmacı, seminerine 20 dolarlık bir banknotu göstererek başladı. 200 kişinin bulunduğu odaya, “Bu parayı kim ister?” diye sordu ve eller kalkmaya başladı ve konuşmacı “Bu parayı sizlerden birine vereceğim fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım” dedi. Parayı önce buruşturdu, ve dinleyicilere “Hala bu parayı isteyen var mı?” diye sordu, eller yine havadaydı.

Bu sefer, konuşmacı “Peki bunu yaparsam?” dedi ve $ 20 i yere attı onun üstüne bastı, ezdi, pisletti ve para simdi pis ve buruşuktu, fakat eller yine havadaydı ve o parayı herkes istiyordu. Ve konuşmacı söyle dedi “Arkadaşlarım burada çok önemli bir şey öğrendiniz. Burada paraya ne yaptıysam hiç önemli değil onu yinede istiyorsunuz, çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi, o hala 20 dolar!”

Hayatımızda çoğu kez verdiğimiz kararlar veya hayat şartları nedeniyle hırpalanır, canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz, kendimizi kötü hissederiz, fakat ne olduğu ya da ne olacağı önemli değil, hiçbir zaman değerimizi kaybetmeyiz, temiz yada pis, hırpalanmış yada kırılmış, bunların hiçbiri önemli değildir. Seni sevenler senin ne kadar değerli olduğunu her zaman bileceklerdir, hayatımızın değeri ne yaptığımız veya kimi tanıdığımızla değil kim olduğumuzla alakalıdır. Sen mükemmelsin, bunu asla unutma. Her zaman elinde olanları düşün olmayanları değil…

Günün Şiiri

Karanfil

Yarin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil,
Gönlüm acısından bunu bildi!

Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler;
Gönlüm ona pervane kesildi.
Ahmet Haşim

Kış

Yine kış,
Yine şems-i mesâda, ah o bakış,
Yine yollarda serseri dolaşan
Aşiyansız tuyûr-ı pür-nâliş…

Tehi kalan ovalar
Sükût eder sanılır mevsimin gumûmuyla
Harab olan sarı yollarda kalmamış ne gelen,
Ne giden,

Şimdi yalnız kavâfil-i evrâk
Mütemâdi sürüklenir bir uzak
Ufk-ı pür-ıztırâb u nevmide.

Yine kış, yine kış,
Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış…
Ahmet Haşim

Ağaç Diyor ki

Ağaç Diyor ki
Ben küçücük bir ağacım,
Yurdumun bir bahçesinde,
Topraklar tüterken görün,
Dallar da çiçeklensin de.

Her şeyimle yararlıyım,
İnsanoğluna dünyada,
Çiçeğim, yaprağım, gölgem
İri dallı zerdalimle.

Kuşlar mutlu şarkısını
Hep dalımda söylerler,
Şen arılar vızır vızır,
Kokuma koşup gelirler.

Sakın sakın dalımızı,
Çocuklar çekip kırmayın.
Çakınızla gövdemizde
Derin yaralar açmayın.

Halim YAĞCIOĞLU

Günün fıkrası

Uçağın havalanmasını beklerken adamın yanında oturan diğer yolcu, adama dönmüş ve “Biliyor musunuz, bir yerde okumuştum eğer yolculuk esnasında yanınızdaki ile sohbet ederseniz, seyahat süresi daha kısa geliyormuş insana.” Kucağındaki kitabı okumak üzere yeni açmış adam, kitabı yavaşça kapatmış ve adama; “Hangi konuda sohbet etmek istersiniz?” “Bilmem ki, nükleer enerji konusunda konuşmak ister misiniz?” “Olabilir, bu ilginç bir konu olabilir ancak nükleer enerji konusuna girmeden önce size başka bir soru sorayım. Bir at, bir inek ve bir keçi, üçü de ot yiyerek beslenmelerine rağmen, keçi misket şeklinde, inek sıvı şeklinde, at ise kurutulmuş ot şeklinde dışkılar. Sizce neden?” Sohbet etmek isteyen adam, hayretle bakmış; “Hiçbir şey aklıma gelmiyor, bilmiyorum.” Kitabını okumak isteyen adam; “Hiç bir bok hakkında bilgin yoksa ne demeye nükleer enerji konusunda sohbet etmek istedin.”

Günün Sözü

En büyük acı, başkaları ile paylaşmaya cesaret edemediğin acıdır.
Charles Bukowski

Hayat gerçekten basit ama biz karmaşıklaştırmakta ısrar ediyoruz.
Konfüçyüs

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here