Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Bu sabah sayfamızın konukları cesur yürekli itfaiyecilerimiz. 25 Eylül’ü takip eden hafta itfaiyeciler haftası. Bir bakalım istedim, itfaiyecilik nasıl doğmuş, hangi evrelerden geçmiş. Eski tulumbacılara kadar gittik. Beraberce okuyalım. Yase
İtfaiyenin Oluşması ve Tarihçesi
İtfaiye Teşkilatının ülkemizde kuruluşu; 15. yüzyıldır. Osmanlı padişahlarından “III. Murat” afet haline gelen yangınların önüne geçmek için 1579 yılında İstanbul Kadısına bir ferman gönderir. Fermanla ; “Her evde bir büyük fıçı su, dam yüksekliğinde bir merdiven bulundurulmasını, yangın çıkan yerlerde halkın kaçmayıp yangını söndürmeye çalışmasını, bütün hususların kontrol edilmesini …” istemesi İtfaiye tarihimizde yangınlara karşı alınan ilk yazılı tedbir ve düzen olarak kabul edilir. Gerçek Davut adını alarak Müslüman olan bir Fransız mühendis, 1715 yılında ilk yangın tulumbasını yapar. 1718 yılında “Tüfekhane” ve “Tophane”de çıkan yangınlarda, yapılan tulumbanın çok büyük yararı görülür. Bunun üzerine padişah “ III. Ahmet “ ve sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın emirleriyle, 1720 yılında Gerçek Davut’un idaresinde Yeniçeri Ocağına bağlı “ Tulumbacı Ocağı “ kurulur. Bu ocak, günümüz modern İtfaiyesinin çekirdeğini oluşturur.
II. Mahmut, her yönüyle bozulan Yeniçeri Ocağını 1826 yılında kaldırır. Buna bağlı olarak Tulumbacı Ocağı da dağılmak zorunda kalır. Bunun üzerine halk, kendi kendini korumak için semt tulumbaları kurmaya başlar. Ancak, 1828 yılındaki Büyük Hoca Paşa Yangını yeni bir teşkilat ve düzen ihtiyacını ortaya koyar. Zamanın yetkilileri yeni kurulan Asker-i Mansuri-i Muhammediye içinde bir tulumbacı taburu teşkil ettirir ve Yeniçeriliği hatırlatmaması için de Yangıncı Taburu adını verirler.
Abdülaziz devrinde, İstanbul Şehremaneti ve Belediye daireleri kurulunca, bu daireler birer tulumbacı takımı kurmuş olup, bunlara Daireli adı verilmiştir. Bunlar, gündüzleri kendiişlerinde çalışan, geceleri tulumbacı koğuşlarında yatan kimselerdi.
1871 yılında meydana gelen “ Büyük Beyoğlu Yangını “ bu kuruluşların yetersizliğini ortaya koyar. Padişah Abdülaziz’ in emriyle, Macaristan’ dan bu konuda uzman bir subay olan Kont Szeçsenyi Ödan getirtilir. Bu kişiye paşalık rütbesi verilir ve çalışmalara başlar. 26 Eylül 1874 tarihinde; 4 Nizamiye (kara), 1 Bahriye (deniz) taburundan oluşan koşulu bir İtfaiye Alayı kurulur. I. Dünya savaşından kısmen motorlu araçlarla takviye edilen bu kuruluş, 25 Eylül 1923 tarihine kadar, bir başka deyişle; İstanbul Belediye İtfaiyesine dönüşünceye kadar 49 yıl başarılı bir şekilde hizmet vermiştir. 16 Şubat 1924 tarihli Ankara Şehremaneti Kanunundan sonra kurulan, Ankara Belediye İtfaiyesi, görevini; araç ve gereçlerini askeri İtfaiyeden teslim almıştır.
Padişahlık devrinde İtfaiye ile ilgili bilgiler ve bu konudaki geliştirme çabaları, her konuda olduğu gibi İstanbul’un sınırlarını aşamamış, bazı büyük il merkezlerinde yangın söndürme önlemlerine başvurulmuşsa da sağlıklı bir sonuç alınamamıştır.
Cumhuriyet devrinde itfaiye teşkillerinin yurda hızla yayıldığını görüyoruz. 1923 yılında; Bolu, Bursa, Edirne, Denizli, Manisa, Uşak, İzmir, 1924 yılında; Ankara, Mersin, Konya, Samsun, 1925 yılında; Adana, Çorum, Erzincan, Trabzon, 1926 yılında; Balıkesir, Diyarbakır, Elazığ, İzmit, Malatya, Tekirdağ, Tokat, 1927 yılında; Eskişehir, 1928 yılında; Kayseri, illerinde teşkilatlarını kurarak hizmet vermeye başlamışlardır. 3 Nisan 1930 tarih ve 1580 sayılı Belediye Kanunu çıkarıldıktan sonra, adı geçen kanun belediyelere “ yangın vukuunu men edecek tedbirleri almak “ görevini vermiştir. İtfaiye hizmet ve teşkilatının dayanağı olan 15. madde 22. fıkra gereğince; tüm il merkezlerindeki belediyelerimiz teşkilatlarını kurmuşlardır.
Tulumbacılar Ateşten Hızlı Tulumbacılar
“Yaman gelir yaman gideriz” diye başlayan naraları ve cesaretleri ile, bir dönem ahşap evlerin saltanat sürdüğü İstanbul’u yangınlardan koruyan tulumbacılar, tarihe karışan figürlerden farksız…
Yıl 1509, yer İstanbul. Hadise; “küçük kıyamet” de denilen büyük deprem… Depremin ardından taştan evler ahşaptan yapılmaya başlandı. Fakat sokaklar daracıktı ve o daracık sokaklarda sağlı sollu sıralanan ahşap evler, bu kez yeni bir tehdite dem vuruyordu: Yangın… Tehdit tez vakitte hayata geçti ve İstanbul bu kez yangın felaketlerine sahne oldu.
Yangınlar genellikle Cibali’de başlardı. Birçok yanıcı maddenin gemilere yüklendiği ya da indirildiği iskeleler vardı çünkü Cibali’de… Rüzgârın yönü, yangının yayılacağı semtleri belirliyordu adeta. Unkapanı, Fatih, Aksaray yönünde ya da Kapalıçarşı’yı da yakarak Sultanahmet’e doğru yönelerek ilerleyen yangın, hızlı ve kolay yayılırken, güzelim Osmanlı mahalleleri, alevlerin ardından şehirden silinirdi…
İlk Ferman 3. Murat’tan
Hal böyle iken, tedbirler elden bırakılmamalıydı. Padişah 3. Murat tarafından 1579 yılında İstanbul kadısına hitaben yazılan bir fermanda, ahalinin evlerinin çatısında, ulaşabilecekleri uzunlukta bir merdiven ve içi su dolu bir fıçı bulundurulması salık verildi.
Şehirde çıkan yangınları söndürmek gayesi ile kurulan ilk teşkilatın “Yeniçeri Tulumbacı Ocağı” olduğunu biliyoruz. Padişah ve ailesinin hayatlarını idame ettirdiği sarayda da tedbir elden bırakılmadı. Mahalle tulumbacıları ve bir itfaiye ekiplerinden “Bostancı Tulumbacılar Ocağı” diye söz edilirken, bu birliklerin başında unvanı “Bostancı Tulumbacıbaşısı” olan zabitler, onların üstünde ise “Bostancı Tulumbacıbaşı Ağası” tayin edilirdi. Bostancıbaşı tulumbacılarına sahilde bir koğuş yapılırken vazifelerini bilmeyen yoktu: Bölgedeki yalı, saray, köşk ve sahil şeridinin güvenliğini sağlama ve yangınları söndürme…
Meşhur Yangınların Meşhur Tulumbacıları
İstanbul’un meşhur yangınları arasında tarihi şöyle bir gözden geçirdiğinizde, Adliye Binası, Bâb-ı Ali, Kapalıçarşı, Haliç, Aksaray ve Kurtuluş yangınlarını saymamak olmuyor. Bu yangınların çıkış sebebine bakıldığında, ısıtma ve aydınlatma esnasında meydana çıktıkları anlaşılıyor.
Tulumbacılar her an hazırlıklıydı. Yangın haberi mi geldi; sırtlarına su sıktıkları tulumbalarını atar, koşar adımlarla yangın mahalline ulaşırdı. Kendilerine özgü kıyafetleri, kabadayı tavırları ile halk arasında özel bir figür halini alan tulumbacılar, kullandıkları deyimleri ve kelimeleri ile de başka bir edebiyatın satırlarını yazmaktadır o zamanlar… Manilerini bilmeyen kalmaz. Evet, tulumbayı taşıyan, yangını söndüren kişilerdir tulumbacılar… Ve her mahallenin ayrı bir tulumbacıları olurdu.
Ateşle Savaşanlar
İtfaiye Teşkilatı’nın tarihinde farklı bir yol izlemek ya da daha derin malumatlara ulaşmak isteyenler için, bugün İstanbul Fatih’te ziyaret edebilecekleri bir müze bulunuyor: İtfaiye Müzesi. İtfaiye Teşkilatı’nın 300 yıllık geçmişi Saraçhane’de bulunan İtfaiye Müzesi’nde ücretsiz olarak sergileniyor. Müze, Pazartesi günleri dışında 09.00-16.00 saatleri arası ücretsiz olarak gezilebiliyor. 300 yıllık bir geçmişe sahip olan itfaiye teşkilatında kullanılan malzemelerin sergilendiği İtfaiye Müzesi Fatih’te Saraçhane’de İtfaiye Daire Başkanlığı’nın bulunduğu İtfaiye Caddesi’nde hizmet veriyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü’ne bağlı olan ve 1992 yılında restore edilerek yeniden açılan İtfaiye Müzesi’nde günümüzden yaklaşık 200 yıl öncesine kadar İstanbul’da kullanılan yangın söndürme aletleri (Mahalle ve askeri tulumbalar, hidroforlu tulumba, ilk motorlu pompa, atlı tulumba arabası, bez sarnıç, merdiven, itfaiye fenerleri, teneke ibrikleri, cankurtarma ipi, maske filtresi, telefon santralı, taksim muslukları, semt tulumbaları), 1700’lü yıllara ait çardaklı tulumbalar, tulumbacı ve İtfaiyeci kıyafetleri yer alıyor. Osmanlı döneminin yangın söndürme teşkilatı tulumbacılardan başlıyor, müze ziyaretiniz esnasında ilk motorlu itfaiye araçlarına kadar çeşitli malzeme ve giysileri de görme imkânını yakalayabiliyorsunuz.
Günün Şiiri
İtfaiyeciler
Gece gündüz nöbetteler
Can ile malı kollarlar
Yangın çıksa hemen koşarlar
Fedakardırlar itfaiye erleri
Evlerinden ayrılırken vedalaşırlar
Olurya gelmezseler helalleşirler
Kurtarırım derken canını bağışlarlar
Fedakardırlar itfaiye erleri
Renk,ırk,dil din seçmezler
İnsan,hayvan hiç ayırmazlar
Sabah akşam asla yorulmazlar
Fedakardırlar itfaiye erleri
Bir kampana sesi ile koşarlar
Araca binmeleriyle hareket ederler
Yolları su gibi yudumlarlar
Hızlı sürer itfaiye şoförleri
Araçlarına malı gibi bakarlar
Bayramlarda gelin gibi süslerler
Direksona mağrur şekilde otururlar
Hızlı giderler itfaiye şoförleri
Personeline baba gibidirler
Sefki idareye hakimdirler
Her davranışları ile örnektirler
Adil olur itfaiye amirleri
Eğitim dedin mi onlar akla gelir
Sual soruldu mu onlar cevap verir
Onbaşılardan onlar tekmil alırlar
Mesleğine adanmışlar itfaiye çavuşları
Yangınlarda önde giderler
Erlere örnek olurlar
Yangını en iyi onlar tanımlarlar
Çalışkan olur itfaiye onbaşıları
Atilla ADSAY
Günün Sözü
Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok, nereden ve nasıl geldiğinizdir.
Cenap Şahabettin