Geçmişten Sarı Bir Yaprak

0
179

Bugün yazıma biraz nostaljilerle başlamak istiyorum. İskenderun’da geçmişte yaşadığım çok renkli anılara doğru uzanmak istedim. Bence bugün, bayağı güzel olacak.

İskenderun deyince ilk önce akla, liman ve daha sonra tren gelir, sonrasında ise gece hayatının hoşluğu hafızalarımızda yer tutardı. O yıllar ne hoş yaşanmışlıklar vardı. Sahil kordonu gecenin bir zamanından sonra çok değişik bir sıfata dönerdi. Yerli halk evine kapandıktan sonra İskenderun gecelerinin renkliliği ortaya çıkardı. İyi miydi kötü müydü şu an için menfi ve müspet yorum yapamıyorum.

Özellikle saatin ona vurduğu zamanlarda, sahil kordonundan şehir merkezine kadar, gazinolarda çalan müzikler eşliğinde dolaşır dururduk. Şimdiki sahil petek pastanesinin yerinde özellikle doğa ile iç içe organize edilen, Emirgan Çay Bahçesi vardı. Tahta masa ve iskemle sandalyelerin yüzlercesi çimler üzerinde yerini almış vaziyette beklerdi. İskenderun, Payas, Dörtyol, Belen, Antakya ve hatta diğer yabancı ilerden gelen halk, Emirgan’da sandalye ve masaları hınca hınç doldururdu.

Müzik ve Konserlerin alası bu Emirgan’da yaşanırdı. Kimler geldi kimler geçti. Zeki Müren, Muzaffer Akgün, Safiye Ayla, Muhterem Nur gibi yüzlerce sanatçı, Emirgan’da konserler verir halkı coştururdu. Müzik sanatçılarının yanında birde yerli ve yabancı piyesler sergilenirdi. İsmail Dümbüllü’yü ilk orada gördüm. İskenderun halk evinin hazırlayıp sunduğu piyesleri orada seyrettim.

İnsanlarımızın kültür seviyeleri imrenilecek derecedeydi. Kimse kimseye karışmaz. Neşe içerisinde vatandaşlar felekten bir gece yaşardı. Yaz akşamlarında gecenin nasıl geçtiğini asla anlayamazdınız. Tüm bu güzellikleri yaşarken, halkımızın birçoğu da sahil kenarında yerlere dizilen sofralarda, geceyi evlerinden getirdikleri akşam yemeğiyle süslerdi.

Gece denize girmenin ne zevkli olduğunu da bilirdik. Plaj lokantasının hemen önünde bulunan sahil kenarında babamla birlikte denize girmenin keyfini yaşardım. Bir tarafta kulağa hoş gelen müzik, bir tarafta denizin dalga sesleri hala kulaklarımda tatlı bir name! O vazgeçemediğimiz faytonlar; bizi tıkır- tıkır evlerimize nasıl da götürürdü… Pac Meydanında bulunan elektrik santralinin gürültülü motor sesine alışmıştık. Sesi gece ve gündüz ninni gibi gelirdi. Sustuğu zaman elektriklerimiz kesilir üzülürdük. Şimdi koskoca bildiğimiz ama o zamanlar bir balıkçı kasabası olan şehrimizin elektriğini bu santral üretirdi.

Birde olamaz ise olmazlarımız olan yazlık-kışlık sinemalarımız vardı. Bir tarafta sinema sesleri bir tarafta pavyonlarda çalan müzik birbirine karışır dururdu. Bu gibi yerlere gitmesek dahi dışarıdan gelen ses ve sedalarıyla sahilde volta atmanın keyfine doyulmazdı. Bizleri dolayısıyla mest etmeye yeterdi o nostalji dolu anlar. Hala aklıma geldiğinde biz neydik o zamanlar diye şaşırıyorum.

Sabahın ilk ışıklarında, hem de uykunun en derin yerinde, kayıkçıların sırayla denize açıldıklarında, pat-pat diye gürültülü çalışan pancar motor seslerinin sesleriyle denizi ruhumuzda tam manasıyla yaşardık.

Diğer yandan İskenderun’da, sayıları bayağı çok derecede çok olan pavyonlar vardı. Bu pavyonların müdavimleri genelde limana gelen yabancı, yerli gemi personelleri ile İsdemir’in yeni kuruluyor olmasının kalabalıklaşmamızda etkisi oluyordu. Hatta diyebilirim ki İsdemir memleketimizin kırılma noktasıydı. O yıllar orada bulunan yüzlerce şirketin çalışanlarının yanı sıra hali vakti yerinde olanlar pavyona gider, eğlenir ve günün yorgunluklarını pavyonların loş ışığında atarlardı. Akşam saat ondan sonra çok değişik atmosferdeydi bu pavyonlar. Gerçekten bambaşkaydılar.

İçeriye attığınız ilk adım sizi bir anda rüya âlemine götürürdü. Her yer loş ışıklarla donatılmış, tatlı çalan müzik eşliğinde sahne sizi dansa çağırırdı. Dans edecek bayan derdiniz de olmazdı. Onlar karşı tarafta sırayla oturur. Hoşunuza giden bir bayanın yanına gider. Onu kibarca dansa davet ederdiniz. Efendi şekilde eğlenmeyi bildiğinizde size kimse karışmazdı.

Pavyon mekânları çalıştıranların rızık kapısıydı. Bazen içki şişede durduğu gibi durmaz ve bazı kendini bilmezler sarhoş olur mekanları tarumar ederdi. Çoğu insanlar böyle nahoş olaylar sonucunda aramızdan ayrıldı. Pavyon işletenler hiç yoktan birbirlerine düşürüldü ve tanıdığımız renkli simalar renksiz kaldı.

Karaağaç mıntıkası şimdi yeni kafe ve barlarla donatıldı. Tabi eski pavyonlardan şehrimizde eser kalmadı. Aracımla kafelerin önünden her geçtiğimde, İskenderun pavyonları aklıma gelir. Keşke insanlar akıllı olup birbirini vurmasalar diye dua ediyorum. Bazı eğlenmesini bilmeyen ve içki içip kalp kıranlar ortaya çıktığında toplumun ve mekanların huzuru kaçacak.

Nostaljiler olmazsa yaşamın rengi de olmaz derler. Bazen dalar gideriz eski günlere doğru. Yakalandığı anda unutulmayan unutamayacağımız anılar, bize hoş saatler yaşatır.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here