Değerli okurlarım, Adalet her tarafta olmalıdır ve “zamanında” tecelli etmelidir. Aksi halde ona adalet denilir mi bilemiyorum. Adam idam ediliyor ve bir süre sonra o davadan beraat ediyor. Adaletin fıtratında böyle şeyler olur diyebilir miyiz? Ama bizimkiler “bu işin fıtratında var” deyip, hiçbir şey olmamış gibi koltuklarına yapışıyorlar. Futbolun adaletine devam edeceğiz, hiç aklımdan çıkarır mıyım? Bazı hallerde adaletsizlik oluyor ya, onu sineye çekmemiz mümkün.
Örneğin, çay tiryakileri beni daha iyi anlayacaklardır. Demini almamış çay ne tat verir ne de huzur. Semaver üzerindeki porselen demlikteki kuru çay, kendini bırakacak ve üzerine kıvamında, az kaynamış suyu gezdirip, makul bir süre beklettikten sonra içilir diye düşünüyorum. Bunun adaletsizlik neresinde dersiniz. Yabancı bir yerde misafirsiniz ve çaylar geliyor. Bardaklar aynı ama içindeki çay çok farklı. Size paşa çayı denk geliyor. Bana göre bu adaletsizliktir.
Ya da sabahleyin uyanmış, eşinizle balkonda kahvaltı ediyorsunuz. Sohbet etme gereği duyduğunuzdan kahvaltıyı uzatıyorsunuz. Oğlunuzu da evlendirmişsiniz, bir yerde sorumluluğunuz aza inmiş. Bir anınızı anlatırken sevgili eşiniz; “Namazımı kaçıracağım veya senin rakından şikâyetçiyim…” Ne alaka hanımefendi? Ben sana bir anımı anlatıyorum senin söylediklerine bak. Rakımdan sana ne. Önce beni dinlemelisin.
Yukarıda sözünü ettiği idam edilen kişi haksızlığa uğramıştır ama bu anlattıklarım en büyük adaletsizliktir. O kişi sırasını savmıştır, sen ise her an idam sehpasındasın. Neyse şimdi, hep adaletsizlikten söz ederiz ama hayatımızda aldığımız birçok kararı, kazandıklarımızı, kazanamadıklarımızı düşünelim bir an. Gerçek bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilecektir. Demini almış işler, verilen kararlar genel olarak tatmin edici, bizleri mutlu edecek sonuçlar vermiştir. Acele etmeye, durup dururken boyutlarımızı aşmaya hiç gerek yok. Bazen yanlışlarımız doğru olabilir ama bu tamamen istisnadır.
İnsanlar ne denli ihtisas sahibi olurlarsa olsunlar yaptıkları işte dört dörtlük değillerdir. Yeni tecrübeler kazanmaya ihtiyaçları vardır. Hep kazananların tecrübesi yoktur hemen belirtmiş olalım. İnsanlar konuştuğu kadar da karşısındakini dinlemek zorundadır. Bu yetmez, dinlemeye öncelik verilmelidir. Bu çok önemli, altı çizilmesi gereken bir diyalogdur. Adilane konuşuyorsanız, ikna edecek konumdasınız demektir.
Adaletten yana olmak, adilane işler yapmak için kendi düşüncelerimiz önemli olmakla birlikte, diğer yorumlara da açık olacağız. Eğitim, temayül normal olduğunda futbolcu şahsi oyunu bırakır, takım oyununu tercih eder. Teknik direktör oyunu iyi okur, oyuncu değişimliğini bile zamanında yapar.
Oyuncu değişikliğine hep ağırlık vermişimdir. Öyle maçlar hatırlarım ki, ilk yarı 2–0 galip ikinci yarı başlarken libero ve golcüsünü değiştiriyor. Hani iki golün garantisi var ya. Sonuç hüsran, defans yol geçen hanı gibi. Uzatmayalım, maçtan sonra yenik takımın hocası hatasını kamufle etmek için gaf üstüne gaf yapıyor. “Hakem taraf tuttu, hakkımızı yedi…” demez mi? Futbolun adaleti, adaletsizliği yoktur. İyi oynadığınız bir maçta serseri bir top ağlarınızı sarsıyor. Ufak tefek şanssızlıklar ve bunun için de birilerini suçlamanız gerekmez.
Futbolumuza yön verenler, adaletin herkese gerek olduğunu unutarak atıp tutarlar. Yıllar önce; ‘Şu kadar sene Avrupa’ya gitmezsek ne olur? UEFA’da kim oluyor?’ Bu türden beyanatlar insanlarımızı ve cüce olan futbolumuzu antipatikleştiriyor. Milyonları peşinden koşturan futboldan nemalanmaya çalışırsak, beyanatlarımıza dikkat etmezsek sonuç çıkmaz sokaktır. Unutmayalım ki, UEFA’nın patronları da, hakemler de insan. Onların da duyguları var. Tamam mı?
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA