Değerli Okurlarım millet olarak bir şeyin tadını kaçırmakta üstümüze yoktur. Ancak biz, bu işi şimdiye kadar kusursuz yerine getirdik, bundan sonra da aynı minval üzere devam edeceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın.
“Dersimiz Yine Futbol” ama yarım asır önce futbolumuz şöyleydi ya da o zamanki futbolcular öylesine adam gibi adamlardı falan demeyeceğim. Çünkü artık o dönemi gündeme getirdiğimde inanın içim burkuluyor, onlara haksızlık ettiğime inanıyorum. Rahmete kavuşanlara ve yaşamını güç bela götürenlere verdiğimiz güzel şeyler olmadığı gibi, onları hep üzüyoruz. Böyle şeylerde de üstümüze yoktur hani…
Şöyle düşünelim… Hafta sonu bir derbi oynanacak, daha dolu-dolu bir hafta var. Yayıncı kuruluşlar hemen kolları sıvarlar. Oynanacak derbinin öneminden, kazanan takımın rahat bir nefes alacağından, Dünya’nın en önemli derbilerinden birisi olduğundan, “Bu maç kaçmaz” demeyi akıllarından çıkarmadan…
Amaç nedir? İlgiyi tavan yaptırıp reklam şirketlerine yağ çekme, tava getirme gibi bir riyakârlık içinde olurlar. Bitmedi, hafta sonu oynanacak derbiyi daha da ilginç hale getirmek için arşivlere saldırırlar. Uzun yıllar önce oynanan maçları ve o muhteremleri ekranlara taşırlar. Fakat galip gelinmiş maçlar seçilir ve yayınlanır. Bazı takımların özel kanalları var ya bunu söylemeye bile gerek bile duymuyorum. Hafta sonuna hazırlık olsun, reyting gerçekleşsin diye olmadık efendiliği yaparlar. İşin garibi, böylece futbolumuza katkı sağladıklarını sanıyorlar.
Siz ne dersiniz, gerçekten öyle mi? İşin içine para girince bundan daha iyisi olmaz. Toto-Moto, İddaa-Middaa hepsi de bu işten palazlanıyor. Yani milleti “para kazanmak” uğruna sömürüyorlar.
Burada bir anımı sunmak istiyorum. Genç kuşak da anımsayacaktır eminim. Televizyonumuz siyah-beyaz ve yeni yayına girdiği dönem. Haftada sadece Çarşamba günü ve birkaç saat yayın yapıyor. Bunu söylerken de gelişmiş ülkeler de televizyonlar renkli, günün 24 saatinde yayında.
Evet, birçok evler düğün evi gibi. Televizyonlarda yayın var boru mu? Yakın komşular o eve ya da evlere misafir olurlar. Giderken de elleri boş değildir, pasta-masta falan filan. Evin sahibesi ikramda bulunacağım diye helak olurdu. Kimseye gelme denilmezdi ki… Bir süre böylece devam etti. Daha sonraları, millet az yedi ama haram yemedi. Yani genel olarak her evde bir televizyon oldu. Televizyonlarının üzerine muska koyanlar da vardı. Bozulmasın diye!
O dönemde, televizyon tamircileri yeni-yeni tüyleniyor. Cihazını oraya getiren biraz heyecanlı ise anası ağlamıştır. O dönemin tamircileri televizyonları açıp tekrar kapatamıyorlardı. Öylesine müthiş yetenekleri vardı. O günleri doyasıya yaşadık. Şimdi öyle değil tabi. Her kesin üç-dört televizyonu var. Lig TV’yi birkaç eşit parçaya böldüler ya… Onu da yarın anlatayım.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA




