Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılısınız bu sabah? Ramazan hikayelerine devam ediyoruz bugün. Sağlık ve sevgiyle kalın… Yase
Biz de Vaktiyle Güzel Yiyeceklerdik!
Halife Harun Reşit bir gün Behlül-i Dânâ ile sohbet ederken; “Ey Behlül! Sana sarayımda bir oda ve hizmetçiler vereyim. Yeter ki bu eski elbiselerden kurtul. Yenilerini giy. İnsanlar arasına karış” dedi.
Bunun üzerine hazret-i Behlül; “Müsâde ederseniz bir danışayım” dedi.
Halîfe; “Kime danışacaksın, kimsen yok ki?” diye cevap verdi.
Behlül de; “Ben danışacağım yeri biliyorum” dedi ve oradan ayrıldı.
Harun Reşit arkasından adamlar salıp danışacağı yeri öğrenmek istedi. Behlül gide gide şehir dışında bir mezbeleliğe gitti. Başını eğip bir şeyler dinlermiş gibi yaptı. Bir şeyler söylendi. Daha sonra oradan ayrıldı. Saraya yöneldi. Sultanın adamları ondan önce saraya dönüp hâdiseyi halifeye bildirmişlerdi. Behlül huzura girince, halife Harun Reşit ona; “Ey Behlül! Söyle bakalım vereceğin cevabı” dedi.
Behlül; “Danıştım efendim. Lâkin insanlar arasına karışmam mümkün değil” dedi.
Halife heybetle; “Ey Behlül! Sen gidip çöplere danışmışsın, haberim oldu” dedi.
Behlül de; “Doğru söylüyorsun ben de onlara danıştım. Onlar bana cevap verdiler ve Ey Behlül! Biz de vaktiyle en güzel ve nefis yiyecekler idik. Bütün güzellikler bizde idi. Sevgi ve itibarımız çoktu. Ne zaman ki insanlar arasına karıştık. İşte bu hâle geldik. Çöpe atıldık. Sen de sakın insanların arasına karışma” dediler.
Bu sözlerdeki ince manaları anlayan Harun Reşit: “Haklısın” deyip düşüncelere daldı.
Kaynak: 1) Yeni Aile İlmihali, Ahmed Şahin, Cihan Yayınları – 2) Evliyalar Ansiklopedisi, İhlas
& & & & &
Behlül’ü bilen var, bilmeyen var. Sizlere Harun Reşit’in bu meczub görünüşlü velisinden söz etmek istiyoruz. Bilindiği gibi, geçmiş büyükler yanlarında hep bir nasihatçi taşır, onun ikaz ve irşadından hep istifade etmeyi düşünürlerdi. Başkalarının söyleyemediklerini rahatça söyleyebilen bu meczub rolündeki ikazcılar, bilhassa sultanları, makam ve mevki sahiplerini yanlışlarından dolayı tenkid eder, irşadda bulunurlardı.
Bahsinde bulunduğumuz Behlül Dana bunlardan belki de en birincisiydi. Bir rivayete göre Harun Reşit’in akrabası, bir başka rivayete göre ise, Kûfeli olup, Bağdat’a bir vesileyle gelen, sonra da Halife’nin gösterdiği yakınlık üzerine aynlamayarak (H.190)’da Bağdat’da vefat edinceye kadar kalıp, Dicle kenarındaki (Şunuziyye) kabristanına defnedilen bu deli görünüşlü akıllı zat, insanları güldürerek yola getirmeyi denemiş, tebessüm ettirirken de düşündürmeyi tercih etmiştir.
Nitekim bir gün evine giren hırsızlar nesi var, nesi yok alıp gitmişler. Herkes hırsız ararken Behlül doğruca kabristana gidip oturarak beklemeye başlamış. Görenler şaşkınlık içinde sormuşlar: “Evini soydular, sen burada bekliyorsun!”
O gayet emin şekilde cevap vermiş: “Nasıl olsa buraya gelecekler, hiç merak etmeyin.”
Böylece hırsızları da, onlara kızanları da düşündürmek istemiş Behlül Dana. Demişler ki: “Buraya gelen hırsız ölü olarak gelir. Ölünün nesine bakacaksın?”
Şöyle cevap vermiş: “Ben onların çaldıklarının hesabını nasıl vereceklerini seyredeceğim. Bu öyle meraklı bir şey ki, kim bunu görmek istemez.”
Harun Reşit bir ara Behlül’ü aramış, mezarlıkta uyurken kaldırıp huzuruna getirtmiş. Behlül Halifeye sitem etmiş: “Neden beni uyandırıp da getirdiniz? Ne güzeldi halim. Rüyamda padişah olmuştum Tahtımda azametle oturuyordum.”
Harun Reşit gülmüş: “Ey Behlül, uykudaki padişahlıktan ne olacak, o da bir şey mi sanki?”
Behlül hemen cevap vermiş: “Ne fark eder ey Harun! Ben gözlerimi açınca padişahlıktan düştüm, sen ise kapayınca düşeceksin, fark yok ki.”
Harun Reşid tasdik makamında başını sallar, düşünceye dalar.
Birinin oğlu vefat etmişti. Behlül’e sordu: “Mezar taşına ne yazdırayım?”
Şöyle cevap verdi Behlül: “Ey yolcu! Bana iyi bak, benden ibret al. Dün altımda olan toprak bugün üstümde… Dün altımda büyüyen otlar bugün de üstümde yeşermekte. Bu toprak beni gizledi ama günahlarımı asla! Ben şimdi günahlarımla beraberim.”
Bir gün sarayın avlusunda rastladığı Behlül’e Harun Reşit sorar: “Nereden geliyorsun ey Behlül?” Beklemeden cevap verir: “Cehennemden.”
“Ne işin vardı cehennemde?”
“Ateş almaya gitmiştim de.”
“Hani ateşin yok elinde.”
“Dediler ki, burada ateş olmaz. Herkes ateşini kendisi getirir dünyadan”
Ramazan Ayetleri
Ramazan mağfiret ve rahmet ayıdır. “Ramazan’ın başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennemden kurtuluştur.” (İbn-i Ebid-Dünya) Allah rızası için oruç tutan bahtiyar Müslümanlara Allah Teâlâ ekstra lütuflarda bulunur. Buna işaret eden bazı hadis-i şeriflerde Allah Rasülü (sallallâhü aleyhi vesellem) Efendimiz şöyle buyururlar:
“Ramazan ayı girdiğinde cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlere vurulur.” (Buhârî, Savm 5; Müslim, Sıyâm, 1-5)
“Allah, rızası uğrunda bir gün oruç tutan bir kulunu cehennemden yetmiş mevsimlik mesafe uzaklaştırır.” (Buhârî, Cihâd, 36; Müslim, Sıyâm,167-168)
Bu ay öylesine bereketli ve ilahi lütuflara açıktır ki günahlardan kaçınma ve hayırlara yönelme adına harekete geçen ve bu yolda irade cehdi sergileye herkes affolunur. Nitekim bu konudaki çarpıcı bir hadiste bildirildiğine göre Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: “Cebrâil aleyhisselam geldi ve ‘Ramazana yetişmiş, Ramazanı idrak etmiş olduğu halde Allah’ın mağfiretini kazanamamış, afv ü mağfiret bulamamış kimseye de yazıklar olsun, rahmetten uzak olsun o!’ dedi, ben de ‘amin’ dedim.” Bu aya erişip de kendini affettirme gayretine girmeme büyük bir kayıptır.
Günün Şiiri
Zindanı Taştan Oyarlar
Bursa’nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
Bir şubat gecesi tutuldu dilin
Silâha bıçağa varmadı elin
Ne ana ne baba ne kız ne gelin
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
Ne bir haram yedin ne cana kıydın
Ekmek gibi temiz su gibi aydın
Hiç kimse duymadan hükümler giydin
Döşek diken diken yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
Zindanı taştan oyarlar
İçine bir yiğit koyarlar
Sağa döner böğrü taşa gelir
Sola döner çırılçıplak demir
Çeliğin hası da yiğidim aman böyle bilenir
Döşek melul mahzun, yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler
Demirden pencere taştan sedirler
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman burda yatıyor
Mezar arasında harman olur mu?
On üç yıl hapiste derman kalır mı?
Azrail aç susuz canın alır mı?
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman yerde yatıyor…
Dilinde dilimi bulduğum
Gücüne kurban olduğum
Anam babam gibi övdüğüm
Dayan hey Aslan Ustam
Abenim
Yiğidim dayan.
Dayan hey gözünü sevdiğim
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler.
Sana kökü dışarda diyenlerin kökleri kurusun
Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
Şiirin gökyüzü gibi herkesin.
Sen Kızılırmak kadar bizimsin
En büyük ustası dilimizin
Canımız ciğerimizsin.
Bugün burdaysa şiirin, yarın Çin’dedir
Bütün hışmıyla dilimiz
Kökünden sökülmüş bir çınar gibi
Yüreğimiz içindedir.
Bugün burdaysa şiirin, yarın Çin’dedir
Acısıyla sızısıyla alnının kara yazısıyla
Bir yanı nur içinde tertemiz.
Bir yanı sızım sızım sızlayan memleketimiz içindedir.
Bedri Rahmi EYUBOĞLU
Günün Sözü
Köpeğe atılan bir kemik yardımseverlik değildir. Yardımseverlik en az köpek kadar aç olduğunda etini onunla paylaşmandır.
Jack London