Yorgun Olmak ya da Olmak…

0
82

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İstanbul’da seçim tarihi yaklaştıkça havalar biraz daha ısınıyor. Şimdi hepimizin dikkati Pazar günü yapılacak Sayın Yıldırım ve Sayın İmamoğlu’nun açık oturumuna kilitlendi. Türlü söylenceler var ve bu söylenceler sanırım bitmeyecek. Bizde tansiyonumuzu yükseltmeden sükûnetle bekliyoruz diyeceğim ama hiçte kolay olmuyor her yalan, her iftira, doğruya, hak ve hukuka saygısı olan herkesi derinden yaralıyor aslında.

Milli takımımızın İzlanda’da uğradığı yakışıksız davranışlar ve aldığımız sonuç cabası! Kısaca bu günlerde içerden dışardan sıkıntılıyız. Hepsinin üzerine hızla ve acımasızca ayrıştırılmaya çalışıyorlar bizi. Gerçi samimi olmayan sözler, eylemler ve davranışlara artık kimse kanmıyor ama çamuru at izi kalsın taktiği her zaman geçerli oluyor ne yazık ki. Ve herkes herkesi garip bir şekilde duyduğunu, okuduğunu algılamayan aptal sanıyor! Nasıl bir rahatlık, nasıl bir özgüven? Doğrusu onlar gibi akıllı olmaktansa aptal olmayı tercih ederiz.

Ve sevgili okuyucularım valla yorgunuz bütün bu yaşananlardan azıcık huzur istiyoruz ve biz normal insanlar bunu isterken siyasiler nasıl bu tempoyla çalışmaya devam ediyor anlamak zor. Özellikle komplo teorileri üzerinde çalışanlar didik-didik her şeyi araştıranlar hiç sıkılıp “of” demiyorlar mı?

Gerçi Sayın Yıldırım çok yorgun ve bıkkın görünüyor, ne kadar bunu saklamaya gayret etse de açık seçik “bu iş bitse de şöyle bir uyusam” der gibi dolaşıyor. Valla bazen onunla duygudaşlık yapıyorum ve kendimi çokkk yorgun algılıyorum. Sayın Ekrem İmamoğlu ile duygudaşlık yaptığımda ise kendimi enerjik hissediyorum ancak sanırım onun kadar sabırlı olamazdım diye düşünüyorum.

Ve bütün bunları yazmak ki bu kadar değil şu ana dek sayfalarca yazdım ve tabi olarak sildim, bunlar ayıkladıklarım ve bu yüzden bir sürü zamanım ve enerjim tükendi gerçekten kendimi yorgun algılıyorum. Bahçeye, çiçeklere, börtü, böceğe, denize, dağa, geceye, aya, yıldızlara, mehtaba övgüler yazdığımız güzel günleri özlüyorum. Ve ailem bendenizi özlüyor ve kızıyorlar “bütün gün var ama yoksun” diyorlar.

Çok haklılar bir yandan kitap yaz, bir yandan oku, bir yandan siyaseti izle, bir yandan sergi hazırlığı içinde ol, valla bendenizde kendime şaşıyorum. İstanbul’a dinlemeye geldim sözüm ona ama nerede?

Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, her türlü ayrıma, gayrıma inat, birlik ve beraberlikle, malum insanların dışında tabi. Ve her şey güzel olacak buna inanarak… Yase

& & & & &

Beyinsiz Geyik Masalı

Ormanların kralı aslan zamanla iyice kocamış; üstüne üstlük hastalanmış da. Komşusu tilki sık sık konukluğa gelir, hal hatır sorarmış. Aslan, bir gün tilkiye yalvar yakar olmuş: “Canım öylesine geyik yemek istiyor ki…” demiş. “Hiç anlatamam. Hadi git, ormandaki geyiği kandır getir bana, bir gü­zel yiyeyim.”

Tilki ne yapsın? Bir yandan kral, bir yandan kapı duvar komşusu. Ormanda geyiği arayıp bulmuş. “Aslan seni istiyor, hadi gel,” demiş. “Ya, geleyim de beni yesin, değil mi? Gelmem,” demiş geyik.

Tilki: “Yahu, sen gel,” demiş. “Mesele bildiğin gibi değil. Allah-Allah, elbet bir bildiğimiz var ki, sana gel gidelim diyoruz. Ne yani, ben senin düşmanın mıyım ?”

“Yok, değilsin ama” demiş geyik, duraklamış. Tilki sağına soluna bakınmış; bir dinleyen, bir gören var mı diye çevresini süzmüş: “Sana bir şey diyeyim mi ?” demiş yavaşça. “Aslan son anlarını yaşıyor. Ha öldüm ha ölüyorum, Öyle. Tek tasası, öldükten sonra yerime kimi geçireyim, kimi kral yapayım”dır. Kurdu tutmuyor, salağın biri diye. Deve desen, neresi doğru ki, kral olsun diyor. Kuşları sevmiyor. Fili gebeşten sayıyor, ne desen, kimi söylesen bir kulp takıyor hepsine. Sonunda ağzındaki baklayı çı­kardı: ‘Geyik olsun’, dedi.’Bacakları yamandır, koşup haksızlıkları kovalar; boynuzları sağlamdır, haklıyı haksıza karşı savunur. En iyisi, en hası geyiktir. Yerime o geçmelidir,’dedi. Ben de kalktım, sana söylemeye geldim. Şimdi kralın yanına gideriz konuşursunuz, kendi ağzından da duyarsın.”

Geyikte etekler tutuşmuş, sevinçten uçmaya başlamış. Hemen tilkinin yanına katılıp aslanın inine gitmişler. Aslan, gelenleri duyunca, bir köşeye sinmiş, beklemiş. Tilki, önden buyur etmiş geyiği; geyik içeri girer girmez, aslan bir kükremeyle saldırmış, fakat geyik çabuk toparlanmış. Aslanda kocamış bir aslan ya, eli ermemiş, ayağı varmamış; ancak bir pençe atabilmiş, o da geyiğin kulağını sıyırıp geçmiş.

Geyik, korkudan dörtnala kaçmış, hemen ormana gizlenmiş, izini de yok etmiş. Tilki, bu duruma fena bozulmuş tabii.

Aslana çıkışmış: “Amma beceriksizsin birader. Bir çuval inciri berbat ettin. Ben allem ettim kallem ettim, göbeğim yarıldı geyiği sana getirene kadar, sen bir hakkından gelemedin !”

Günün Şiiri

Sakız Ağacı

O bir sakız ağacıydı, alelade;
Bir gün o yeşil sahile çıktı geldi,
O zaman bu zamandır memnun yerinden;
Seyreder bulutları, göğü, denizi.

Titreşirdi rüzgarla güneşli yaprakları;
Ömür sürdü öyle hoşnut dünyasından,
Aydınlıktan uyku tutmazdı bazı gece,
Motor sesleri duyulurdu uzaklardan.

Tanrı adın işitmedi ömründe;
İnanmadan da madem yaşanıyor diye
Rüzgarlı bir kıyıda, sevinç içinde,
Yaşamak dururken düşünmek niye?

Anmadı geçenleri bir defa bile;
Ne uğraşır mesut olan gelecekle?
Bir avare misali, günü gününe,
O bir sakız ağacıydı, yaşadı sade.
Can YÜCEL

Deliler

Birinci deli kara sevdalı
Elinde kağıt kalem
İri memeli, geniş kalçalı
Kadın resimleri yapıyor
Burumuş bir mektup avuçlarında
Hem ağlıyor, hem öpüyor

İkinci deli Tanrıya küskün
Çıkmış dinden, imandan
Küfrediyor bütün gün
Kocaman kocaman elleri var
Bir tutuşta parçalayacak gökyüzünü
Bıraksa gardiyanlar

Üçüncü deli zavallının biri
Bakışları bomboş
Cam gibi mavi gözleri
Bir yangında dört yıl önce
İki çocuğu yanmış cayır cayır
Çıldırmış, karısı da ölünce

Dördüncü deli bir eski zengin
Düşmüş, namerde muhtaç olmuş
Bir dilim ekmek için
Hala rüyasını görür geçen zamanların
Sekiz silindirli otomobillerin
Dağ gibi apartmanların

Beşinci deli aklı başında
Besbelli hayli dirsek çürütmüş
Büyük ümitler peşinde
Deli demeğe bin şahit ister
Beğenmemiş gidişini dünyanın
Deli demişler.
Ümit Yaşar Oğuzcan

geleceğim bekle dedi gitti
ben beklemedim, o da gelmedi.
ölüm gibi bir şey oldu
ama kimse ölmedi..
Özdemir Asaf

bir martı göğü ikiye bölüyor
yakınlarda deniz olmalı diyorum
sonra gözlerin aklıma geliyor.
Engin Akbaba

bekliyorum
öyle bir havada gel ki
vazgeçmek mümkün olmasın
Orhan Veli Kanık

sen bana bakma
ben senin baktığın yönde olurum
Özdemir Asaf

özlemek ne garip.
ölüyorum sanıyorsun, ama ölmüyorsun.
Cemal Süreya

yine ağustos gelse elele versek,
sen anandan kaçsan
ben yalnızlığımdan.
Hasan Hüseyin Korkmazgil

Günün Fıkrası

Temel, Fransız ve İngiliz 6 yıl hapse girerler. 6 yıl hapsi yer ve çıkarlar. Çıktıklarında nerede kalacaklarını aralarında tartışırken Fransız atılır: “Benim 6 bin katlı binam var isterseniz oraya gidelim”

İngiliz: “Benimde 850 bin katlı binam var isterseniz oraya gidelim” demiş.

Temel: “Haçen uşaklar kavga edeysuz ama benim bir binam var hapse girmeden önce aşağı tükürdüm hala yere düşmedi demiş:))”

Günün Sözü

Dünyada iki farklı insan var, bilmek isteyenler ve inanmak isteyenler.
Friedrich Nietzsche

Engelsiz bir yol bulursanız, muhtemelen hiçbir yere gitmez.
Frank A. Clark

Kötülerin övülmesi arşı titretir. Her şey neye layıksa ona dönüşür.
Mevlana

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here