Herkesin Güzeli Hayatının Anahtarıdır

0
73

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Her sabah kendim için güzel ne yapabilirim?” diye uyanıyorum. Sağıma, soluma, çiçeklerime, ağaçlarıma gülümseyerek “Günaydın” diyorum. Hepsi birden uyanıyorlar derin uykularından, gülümseyerek yanıt veriyorlar. İşte güne “Kendine güzel bir şeyler yaparak başlamak bu olmalı” diye düşünüyorum.

Ve gün istediğimiz gibi geçmiyor ya da geçiyor ya da geçiyor gibi? Peki, ne istiyoruz “güzel geçiyor” diyebilmek için? Güzelse neye göre kime göre güzel? Bazısına sağlıklı olmak, başında bir çatı kemirecek aş varsa güzel budur. Bazısına ise pahalı otomobiller, zengin yemekler, villalar, tonlarca para gerekir güzel diyebilmek için. Bazısı ise güzeli yalnızca birilerinin yuvasını yapmak, açığını yakalamak olmaz her şeye saldırmak sanır.

Sağlığı, aşı hiç düşünmez bile zaten bir eli yağda bir eli baldadır. Bazılarının ise kulluğa dayanır güzellikleri, kuldurlar, insanoğluna elleri bağlıdır, önlerinde başları eğiktir. Yap der yaparlar, onun güzeli de budur. Ve bazıları başkaları için bir şey yapınca güzeldir. Bir lokma, bir hırka diyerek paylaşır bilgisinden, kuru ekmeğine ne kadar paylaşırsa o kadar hayatı güzeldir.

Herkesin güzeli hayatın anahtarıdır diye düşünüyorum.

& & & & &

Güne güzel başlamak için bir tek engel var bendenizce; insanın kendi benliğine esir olması, kul köle olması, o kul köle benlik güzeli görse de kendini aşmaz ve onu görmezden gelir. Ve hayatta neler kaçırdığını hiçbir zaman anlayamaz. Güzeli bilmez, paylaşmayı bilmez, bencillikten, benlikten, ayakları yere değmez. Bu insanlar aslında sevilmez çünkü onlarda sevmez! İnsanın bu dünyada en büyük cezası sevilmemekti bence.

Ve sevgili okuyucularım. İnsan gerçekten bir muamma, kendini ne kadar aşabilir hiç bilmiyorum. Ama bir şey biliyorum, bazen insan kendini tanımayabiliyor. Yapmam, etmem dediği her şeyi gün gelir yapıyor! Ve bu sabah bendeniz güzelli gördüm ama birlerini de gerçekten öldürmek istedim. Ve bunu düşünebildiğim için kendime şaşmadım bile. Ve tabi ki böyle bir şey yapamam ama istemekte yapmanın yarısı değil mi?

Ve sevgili okuyucularım şimdilik hoşça kalalım demek zorundayım, devam edersem belki bendenizden korkacaksınız ne de olsa birini öldürmeyi düşündüm bu yeterli bir cürüm değil mi? Ve kadınlar her gün öldürülüyor her gün de havanda sular dövülüyor. Ölen öldüğü ile kalıyor.

Ve sağlıkla ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım ayrımsız gayrımsız. Şunu unutmamak lazım ki can almak yalnızca canı verene mahsustur. Bu yüzden kadın cinayetlerinin failleri en ağır şekilde cezalandırılmalı diye düşünüyorum. Yase

& & & & &

Karadut’un Hikayesi

Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe ,delikanlının ki ise Piremus idi. Bunlar yanyana evlerde otururlardı. Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı ask beslerlerdi. Fakat aileleri görüşmelerini istemezler, birbirlerine uygun olmadıklarını düşünürlerdi.

Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı. İki evin arasında gizli bir çatlak vardı aileleri bunu bilmezler onlarda geceleri burada buluşur o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi. Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus dan önce varmıştı. Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi. Korkarak bi mağaraya doğru koşmaya başladı.

Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürmüştü. O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında donup kalmıştı. Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe’nin eşarbını parçalıyordu. O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe yi öldürerek yediğiydi. Tispe siz yaşayamazdı. Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Kanlar içinde cansız bedeni yere düştü.

Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermişti. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşti. Piremus un cansız vücudu yerdeydi ve elinde Tispe’nin düşürdüğü eşarbını tutuyordu. İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamıştı. Ama esarpı ve uzaklaşan aslanı görünce anladı. Bir an ve mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmişti. Ve onun öldüğünü düşünen Piremus askı uğruna canına kıymıştı.

Tispe bir an bile düşünmeden hançeri aldı ve göğsüne götürdü. Onların aşkı ölesiye bir aşktı ölüm bile onları ayıramazdı. Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri sapladı. Birden vücudu Piremusun bedeninin üstüne yığıldı. O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek istediler ve bu ciftin üstünde duran ağacı bunların askına adadılar. Piremusun kanını bu ağacın meyvelerine, Tispenin gözyaşlarını ise ağacın yapraklarına verdiler. O günden beri kara dut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini, (Piremusun kan lekesini), dut ağacının yaprakları, (Tispenin gözyasları) temizler.. Bilirmisiniz dut agacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini göreceksiniz…

Günün Şiiri

Çocuksun Sen

1

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

2

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
Dursam ölürüm paramparça olur dünya
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan
Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle
Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su
Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(Soluğunun elma kokması bundandı belki)
Bir elma kokusuna tutundum düşerken
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Çocuksun sen, çocuğumsun
Ahmet TELLİ

Günün Fıkrası

İlkel bir kabile devletinde, milli eğitimi ele geçiren mum yüzlü bir bakan buyurmuş: “Üzerinde resmim olan pul bastırdım, bakanlığın bütün mektuplarında bu pullar kullanılacak.” Bir süre sonra görülmüş ki, pullar zarfa bir türlü yapışmıyor. Bakan küplere binmiş ve yetkiliyi çağırıp sormuş; “Üstünde resmim olan pullar yapışmıyor, arkalarına zamk sürmediniz mi?” “Sürdük efendim” demiş yetkili ve eklemiş; “Yapışmamasının nedeni, herkesin pulun ön yüzüne tükürmesi…”

Günün Fıkrası

Yapabileceğini düşünen yapabilir, yapamayacağını düşünen yapamaz. Bu değişmez ve tartışılmaz bir kuraldır…
Pablo PİCASSO

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here