Gücümüz Tükeniyor

0
104

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bahar geldi geçiyor ama hiç birimiz ayrımında bile değiliz. O kadar kan revan, göz yaşına, acıya, isyana batmışız ki ne bahar ne de getirdikleri umurumuzda değil artık. Yaşam sevincimiz gitti! Her şehit haberi ile dağılıp binlerce parçaya bölünüyoruz. Dün arka arkaya gelen şehit haberleri ve cenazelerini izlerken yalnız biz değil, dağlar taşlar bile ağladı. Daha nereye kadar can verecek bu analarının kuzuları? Mekânları cennet olsun. Allah sabır versin hepimize katlanma gücü de tabi. Çünkü bu güç yavaş yavaş elden kayıyor gibi.

& & & & &

Taciz ve tecavüz olayları  hız kesmiyor inanılır gibi değil! Özelikle çocuklara yönelik olan ve okullarda yaşanan olaylar? Gün geçmiyor bir olay patlak vermesin “ne oluyoruz ya!” diyesi geliyor insanın. “Ne oluyoruz kardeşim?” Herkes mi birden çıldırdı? İnsan çocuğunu okula bile göndermek istemiyor artık. Toplu bir cinnet geçiriyor gibiyiz valla. Taciz her tarafta sözlerle, gözlerle, eylemlerle… En üstteki adamlar birbirine “sapık” diyebiliyorlarsa sokaktaki insanlar ne desin?

Özgecan’ın  katilini vurmuşlar! Ne diyelim şimdi! Aferin mi? Sevinelim mi? Hak yerini buldu diyebilir miyiz? Giden gelmiyor. Yaşanan acılar yaşanmamış gibi olamıyor. Bu yüzden katil ölmüş ya da öldürülmüş bizim için bir şey ifade etmiyor ancak cezaların caydırıcı olması gerekiyor ki, cezacılar suçlular olmasın. Herkes başkasının kanını kendi kanı ile temizlemeye kalkışmasın! Toplu cinnetten kendimizi korumak zorundayız ki hızla o yoldayız.

Ve sevgili okuyucularım sağlık, sevgi ile kalalım her zaman birlik ve beraberlikle ayrımsız gayrımsız. Yase

Dilerim ben duyduğum  neşeyi, ya da hüznümü  sizlerle paylaşırken benden rahatsız olmuyorsunuzdur. Lütfen öyle bir şey olursa beni arayıp  uyarın. Sevgilerimle.

yase-bahar geldi1

& & & & &

Çanta

Genç yönetmen yeni filmi için yüzü düzgün, kamera karşısında rahat, düş gücü gelişkin bir kadın oyuncu arıyordu. Gazeteye ilan vererek adayları davet etmişti. Gün boyu peş peşe girdiği mülakatlardan yorgundu. O, kendine yeni bir kahve koyarken, sıradaki oyuncu adayını içeri aldılar. Alımlı genç kız, yüzünde meraklı bir tebessümle deneme kamerasının karşısına oturdu ve yönetmenle sohbete başladı. Adı Emile Muller’di. Kısa hasbıhalden sonra yönetmen değişik bir şey denemiş olmak için “Çantanızı açıp bana içindekileri birer birer anlatır mısınız?” dedi.

Genç kız arkadaki çantaya uzandı. Fermuarını açtı. Önce eline gelen iri kırmızı elmayı çıkarıp anlattı: “Bu elmayı sabah tezgah başında meyvelerini parlatırken gördüğüm manav hediye etti. Çok iştahlı bakmış olmalıyım.” Sonra bir kitap çıkardı. Henüz kitabın ilk sayfalarında olduğunu ve okuduğu satırlardan çok etkilendiğini anlattı. Romanın başkahramanının dalaverelerinden söz etti. Ardından bir gazete çıkardı: İş aranıyor ilanını orada okumuştu. Listede, başvuracağı başka işler de vardı. Sonra makyaj çantası, ajandası ve not defteri… Yönetmen, bu sonuncudan rastgele bir sayfa çevirip okumasını isteyince defteri açıp mahcup bir edayla okudu genç kız… Özel duygulardı okudukları… Derken çantanın gizli bölmesine attı elini… Oradan iki fotoğraf çıkardı. Biri uyuyan genç bir adam fotoğrafıydı: “Sevgilim” diye açıkladı: “Fotoğraf çektirmeyi hiç sevmez de… Ancak uykudayken çekebiliyorum fotoğrafını…” İkinci fotoğrafın annesinin evlenmeden önceki hali olduğunu söyledi. O halini şimdikinden daha çok seviyordu.

Genç kızın, çantadan çıkarıp büyük doğallıkla anlattığı her bir nesne, bir yap bozun parçaları gibi onun hayatından kesitler sunuyordu. Bu oyun, 15 dakika kadar sürdü. Sonunda yönetmen Emile’e teşekkür etti. Çıkarken kapıdaki görevliye telefonunu bırakmasını söyledi. “Arkadaşlar gelecek hafta sizi arar” dedi. Emile çıkarken, yönetmenin asistanı girdi içeri… Dışarıda bekleyen daha pek çok aday vardı. Yönetmen gerindi. Kısa bir mola vermek istediğini söyledi. Hala aradığını bulamamıştı. Yeni bir kahve doldururken karşısındaki sandalyeye asılı çantaya ilişti gözü… Biraz önce içindekilerin birer birer anlatıldığı çantaydı bu… Telaşla asistanını uyardı: “Giden kız çantasını unutmuş, hemen koşup yetiştirsene…” Asistan kız sandalyeye baktı ve “Yoo… O benim çantam” dedi. Yönetmen, koltuğundan ok gibi fırlayıp kapıya seğirtti. Aradığı oyuncuyu bulmuştu. 20 dakikalık bu siyah-beyaz Fransız filmini geçen hafta, 10. Avrupa Filmleri Festivali’nde izledim. Kısa filmin adı, filmdeki kızın adıydı: “Emile Muller” Yönetmeni: Yvon Marciano… Konusu: “Hiçbir güç, düş gücü kadar güçlü değildir.” Can DÜNDAR

Günün Şiiri

Gafil Gezme Şaşkın

Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün

Yalan dünya senin olsa ne fayda

Akibet alırlar tatlı canın

Bülbül gibi dilin olsa ne fayda

Söylersin de söz içinde şaşmazsın

Helâli haramı yersin seçmezsin

Nasibin kesilir de sular içmezsin

Akar çaylar senin olsa ne fayda

Söylersin de el içinde sözün var

Yeler çalışırsın oğlun kızın var

Bu dünyada üç beş arşın bezin var

Bedestenler senin olsa ne fayda

Bir gün alır götürürler evinden

Hakk´ın kelâmını koyma dilinden

Kurtulaman Ezrail´in elinden

Dünya dolu malın olsa ne fayda

Pir Sultan Abdal´ım çıktık oturduk

Kaza lokmasını burda yetirdik

Dünya bizim diye çektik getirdik

Yalan dünya bizim olsa ne fayda

Pir Sultan ABDAL

Leylakları Anlatıyorum

Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün

Onu saçlarından topladığın belli.

Bir leylak bahçesisin karşımda.

Böyle kucağında kalsa daha iyi

Bir vazoya bırakıp gidiyorsun

Sen gidiyorsun leylaklar kalıyormu sanki

Önce renk gidiyor arkandan

Nesi varsa gidiyor arkandan

Nesi varsa gidiyor soyunarak

Her vazoya baktığımda karşımdasın ne tuhaf

Her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun

Düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe

Yaprak yaprak gelişiyorsun

Leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine

Ölümsüz bir mevsim oluyorsun.

Rıfat ILGAZ

Günün Fıkrası

Temel üşütmüştü. Çok fena öksürüyordu. Doktora gitti. Doktor iğne yaptıktan sonra yarın tekrar uğramasını söyledi. Temel ertesi gün tekrar gitti nispeten daha az öksürüyordu. Doktor, “Bugün öksürüğün daha iyi” deyince Temel başını salladı. “Tabi bütün gece antrenman yaptım da ondan” dedi.

Günün Sözü

Hiç kimse duyduğu neşenin başkasını rahatsız edebileceğini düşünmez.

ALAİN

Bir babanın çocuklarına verebileceği en büyük hediye annelerini sevmektir.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here