Zaman öyle çabuk geçiyor ki; gençliğinde insan bunu fark edemiyor. 20’li yaşlarda işe giren bir insana emeklilik çok uzun bir zaman gibi gözükür. Söz kesersin, nişanlanırsın, evlenirsin. İlk çocuğun olduğunda dünyalar senin olur. Arkasından 2’cisi belki 3’cüsü gelir.
Tabii ben kendi zamanımı anlatıyorum. Eşimle Ulaştırma Bakanlığında tanışıp evlendik. Tamamen kendi imkanlarımızla… Eşimin ailesi Ankara Hacıbayram Camisinin hemen arkasında eski Ankara evlerinin birinde kira ile oturuyordu. Biz de çocuklarımız olursa eşimin annesi bakar düşüncesiyle aynı yerden bir ev tuttuk. Dediğim gibi henüz 20’li yaşlarda idik. 1971 yılında bir oğlumuz oldu. Dünyalar bizim olmuştu. Ben bu arada öğretmenliğe başlamıştım. Derken 1973 yılında bir kızımız dünyaya geldi. Bir oğlumuz bir kızımız vardı ve mutluluğumuz sonsuzdu.
Çocuklarımıza kayınvalidem bakıyordu. 1974 yılında kayınpederim vefat etti. Aydınlık Evler Türk-İş Bloklarında bir ev tuttuk ve 1979 yılına kadar orada oturduk. Daha sonra Bahçelievler ve 1980 yılında İskenderun’a dönüp geldik. Burada da değişik işler ve biraz da siyaset yaptım. Bir de baktım ki emeklilik yaşım gelmiş. Erken denecek bir yaşta emekli oldum. 1983 yılında 3. çocuğum dünyaya geldi. Şimdi 3’ü de evli.5 torun sahibiyim. Bu arada geriye dönüp baktım ki, 70’i geçmişim.
Ne yazık ki emekliliğimin son 23 yılı Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına denk geldi. O nedenle kendimi ve benim gibi aynı dönemi yaşayan emeklileri, çalışanların tamamını, Cumhuriyet tarihinin en şanssız insanları olarak görüyorum.
Son yıllarda kentimizde pek turiste rastlamıyoruz. Geçmiş yıllarda Avrupalılar çok gelirdi buralara. Yaşlanmış insanlar maaşlarıyla ülke-ülke dolaşır, emekliliğin tadını çıkarırlardı. Şu anda yine Antalya, İzmir gibi Ege bölgesinin turistik kentleri yabancı turistlerle dolup taşıyor. Çünkü Dolar ve Euro karşısında bizim paramız eridikçe eridi. Onlar için bizim yurdumuzda tatil çok ucuz.
Ya bizim emeklilerimiz ne yapıyor? Yaşı 65’i geçmiş birçok emekli ikinci bir iş bulursa çalışmaya devam ediyor. Bulamayan veya sağlığı müsait olmayanlar AKP iktidarının açlık sınırının çok altında verdiği maaşla yaşama tutunmaya çalışıyor. Yurdumuzun her yanında ev kiraları en az 15 bin liradan başlıyor. Emekli eğer evi de kira ise yandı. Asgari ücretli de emekliden farksız… Geçen otobüsle TOKİ Hastanesine giderken oğlumun yanına oturan bir genç “Asgari ücretle çalışıyorum. Bir çocuğum var, evim kira” diye dert yanmış. Türk insanının yüzde doksanı bu durumda…
Çay mahallesinde oturuyorum. Şükürler olsun başımızı sokacak bir yuvamız var. Tanrı olmayanlara, kirada oturanlara yardım etsin. Semt pazarımız Cuma günleri kuruluyor. Arada bir gidebildiğimiz Pazar bomboş. Her şey ateş pahası! İnsanlar alış veriş yapamıyor. Kirasını ödemekte zorlanan insan nasıl alışveriş edebilsin?
Ama sarayın günlük harcamasının 59 milyon 300 bin lira olduğu söyleniyor. Cumhurbaşkanı 13 uçak, 12 saray kullanıyor. Bir yerden bir yere 300 araçlık konvoyla gidiyor. Türk insanı açlıkla boğuşurken o yandaş iş adamlarının vergilerine çizgi çekiyor. Otoyollara, köprülere, şehir hastanelerine garanti ödemeler dolarla yapılıyor. Cumhuriyet döneminin tüm kazanımları satıldı. Çiftçi üretemiyor. Üretse, emeğinin karşılığını alamıyor.
Tekrar emeklilere dönecek olursak, eski karayolları arazisi yerine yapılan Millet Bahçesi ve 4 Nolu sosyal tesis günün her saatinde emeklilerle dolup taşıyor. Kafelerde bir çay 50, kahve 150 liradan aşağı değil. Emekli de, çalışan da oralara yaklaşamaz.
Sahil düzenlemesi çalışmaları devam ediyor. Orada emekliler için de bir sosyal tesis düşünülmelidir. Yukarıda saydığımız tesisleri yapan, emeklilere tahsis eden belediye başkanlarına teşekkür ederiz. Ama sahilde de böyle bir yere emekliler olarak ihtiyacımız var.