Dev Aynası

0
55

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah bütün minik dünyaların anası olan büyük dünyanın derdini bir yana bırakıp kendi dünyamızın derdindeyiz. Keşke herkes kendi küçük dünyasının derdine düşüp onu düzeltebilseydi, belki o zaman hepimizi içine alan büyük Dünya daha sağlıklı, daha adil, daha eşitlikçi, daha doğru olurdu. Savaşlar, kişisel hırslar, etnik ayrımcılık, gayrımcılık olmazdı zahir?

Neyse, sonunda herkes kendi dünyasından sorumlu, biz onlara karışmayalım; kendi dünyamızda neler yapabiliriz ona bakalım. Önce kendi aynamıza bakmayı deneyelim. Bu günlerde dev aynası bir ayna var karşımda, moleküllerime kadar her şeyi açık ve net gösteren. Ufalmışım neredeyse karınca olmuşum karşısında. Günahlarım, hatalarım, yanlışlarım, üzüntülerim, düş kırıklıklarım, acılarım, kayıplarım, devleşmiş duruyor karşımda. Adı üzerinde devaynası tabikî her şeyi dev gibi gösterecek!

Neyse biz aldık aynamızı, taktık evin dört bir yanına, nereye dönsen sen, dev gibi! Kaçmak kurtulmak yok. Evden çıksan da sokakta, çarşıda, pazarda dolaşsan da bu aynadan kurtuluşun yok. Bir defa baş koydun ya bu yola artık bakacaksın kendine kardeşim o kadar!

Yani bir anda nereden çıktı şimdi kendine bakmak? “Neden bırak inceldiği yerde kopsun” diyemiyorsun? Diyemiyorsun çünkü an geliyor ve yapman gerekenler yapılmak üzere önüne geliyor. Yani “yapacağım, alacağım” dediğin zaman olmuyor bu işler. Onlar ne zaman olmak istiyorlarsa geliyorlar karşına ve “yap” diye buyuruyorlar. Aslında zerre kadar iraden yok bu işlerde? Korkutucu değil mi? Bütün dünyaları içine alan, büyük-büyük dünyaların sahibi olan vicdanın buyuruyor! “Hadi kendini düzeltme zamanı kalk” Zaten bu ses değil mi ki bendenizin kulaklarını patlatan, onun yüzünden almak zorunda kaldım devaynasını karşıma. Yani pekte kendi isteğimle olmadı.

Bir adım ilerledim mi peki? Azıcık şimdi, ama umudum var kendimden. Ve sağlıkla başladım ilk, kendime bakmaya vicdanımın buyurduğu sese uyarak. Karşımdaki aynada bu konuda yaptığım ve yapmakta olduğum hatalar kocaman kocaman gözümün önüne geliyor!

Ve virüsler ve mikroplar ve bakteriler, hataları, stresi, direnç düşüklüğünü çokkk seviyorlar onlarla beslenmek ve büyümek için en ufak bir fırsatı bile kaçırmıyorlar.

Ve bu günlerde onlarla mücadele etmeme rağmen hatalarımdan ve zayıflığımdan oburca beslenmelerini önleyemedim. Uykularımı çaldılar, neşeme el koydular. Patlamaya hazır bombaya döndüm. Sabır sınavını geçmek için hep benden çok kötü durumda olanları düşündüm. İşe yaradı ama yine de kendimi unutturmadı.

Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım ayrımsız gayrımsız… Yase

Ve sevgili okuyucularım ayın 14’ünde Kitap Otağı yayınevi standında, 15 ve 16’sında bağımsız şairlere ve yazarlar standında kitaplarımı imzalamak ve sizlerle sohbet etmek için bulunacağım hepinizi bekliyorum…

& & & & &

Havuç, Yumurta ve Kahve

Siz hangisisiniz? Bir baba ile kızı dertleşiyorlarmış. Kızı hayatında çok sıkıntı yaşadığından ve bunlarla nasıl baş edeceğini bilemediğini söylemiş babasına. Hatta sorunlar ardı arkasına devam ediyormuş hayatında. Babası kızını dinlemiş, dinlemiş ve “gel, sana bir şey göstereceğim!” diye kızını mutfağa götürmüş. Baba ünlü bir aşçı imiş…

Ocağa 3 tane eşit büyüklükte kap koymuş, 3’ünede eşit su koymuş ve 3’ununde altını ayni miktarda yakmış. Ve 1. kaba bir havuç, diğerine bir adet yumurta, diğerine ise de bir avuç çekilmemiş kahve çekirdeği koymuş. Ve her üçünü de tam 20 dakika pişirmiş. Daha sonra ateşi kesmiş. Masaya 2 tane tabak ve bir tane bos bardak koymuş ve, ilk önce haşlanmış havucu alıp bir tabağa koymuş. Daha sonra artık epey pişmiş olan yumurtayı alıp bir tabağa koymuş. En sonunda da artık suya iyice ısınmış ve tam kıvamında kahve görüntüsü olan kahveyi de alıp bir bardağa boşaltmış. Kızına su soruyu sormuş: “Kızım ne görüyorsun?”

havuç yumurta kahve hikayesi ile ilgili görsel sonucu

Kızı demiş ki: “havuç, yumurta ve kahve.” Kızını elinden tutup masaya yaklaştırıp daha yakından bakmasını ve hissetmesini istemiş. Kızı demiş ki: “Ne görüyorum.. haşlanmış yumuşak bir havuç (Bunu yaparken çatalı havuca batırmış ve yumuşaklığını hissetmiş), artık pişmekten içi katılaşmış bir yumurta (yumurtayı eline almış, hatta bir tarafından masaya vurup, çatlatmış ve içini görmüş) ve bir bardak kahve. (Biraz içmiş) “Hatta tadı oldukça iyi…” “Baba, bunu niçin bana gösteriyorsun?” diye sormuş. “Bak demiş, hepsi ayni sekil kapta, aynı sıcaklıkta, ayni dakika pisti. Fakat hepsi bu etkiye farklı tepki verdiler.

Havuç ilk basta sertti, güçlü idi. Ama kaynatılınca yumuşadı hatta güçsüzleşti. Yumurta çok kırılgandı, hafifçe dokunsan çatlayabilirdi, ama kaynatılınca içi sertleşti, hatta katılaştı. Bir avuç çekilmemiş kahve ise yine sertti, hepsi birbirine benziyordu, ama ısıtılınca ne oldu, bu kahve çekirdekleri, ısındılar, gevşediler ve içinde oldukları suya yayıldılar. Koku yaydılar, tad yaydılar ve suyu essiz tad’da bir kahveye cevirdiler.” “Kızım sen hangisisin? diye sormuş adam. Zorluklarla karşılaştığın zaman nasıl tepki gösteriyorsun? Sen havuç musun, yumurta mısın, yoksa kahve misin? Siz hangisisiniz arkadaşlar?

Havuç gibi sert bir kişi misiniz, ama sorunlar yaşayınca, yumuşuyor ve güçsüzleşiyor musunuz? Yumurta gibi, içi yumuşak, her an kırılabilir bir kişi misiniz? Sorunlar karşısında (olum, ayrılık, krizler vs.vs..) güçleniyor ve sertleşiyor musunuz? Yoksa bir kahve çekirdeği gibi misiniz? Kahve sıcak suyu değiştirir, hatta suyun sıcaklığı en üst dereceye çıktığında, en lezzetli kahve ortamı hazır olur. Lezzet maksimuma ulaşır. Eğer sen bu kahve çekirdeği gibi isen, çevrende ne kadar sorun olursa olsun, bunları olumluya çevirebilirsin. Çevrene güzel tadlar, duygular katarsın. Kendini ve çevreni daha iyi yapmak için çalışırsın. Siz hangisisiniz?

& & & & &

Nazlı

Güneş’i evde bir sürpriz bekliyordu. Babası Arabistan’dan gelmişti. Sevinmekle sevinmemek arasında bocaladı o da olanları duyunca çok kızacaktı! Bütün aile bir şeyden habersiz salona doluşmuş neşeyle çay içiyorlardı, mutfaktan tabak çanak gürültüleri geliyordu, akşam yemeği için yoğun bir hazırlık vardı. Güneş babasını sevgiyle kucakladı. Babası da onu aynı sevgiyle kucakladı. Sonra yan yana bir koltuğa oturdular. Güneş’in annesi içten içe kıskanırdı babasına olan sevgisini Güneş’in. Hemen yanında yer açıp oğluna işaret etti “Gel yanıma otur seni çok özlüyorum” dedi.

Güneş “Tamam anne müsaade et biraz babamla oturayım onu nerdeyse bir yıldan beri görmüyorum” dedi.  “Zaten yarın okula döneceğim.”

“Neden yarın biraz daha kalamaz mısın?”

“Hayır, anne biliyorsun zaten okul çoktan açıldı.”

Tam o sırada telefonu çaldı. Ekranda Nazlı’nın annesinin adını görünce Güneş’in bir anda benzi soldu, kalbi boğazında atmaya başladı, telefonu açıp açmamak arasında bocaladı. Annesi sakin sakin “Ne bakıyorsun oğlum açsana şunu” dedi.

Güneş yerine çivilenmişti sanki kalkmak için kalkınca tökezledi sonra kendini hemen toparlayıp; “İçerde konuşayım” dedi.

“Neden açmıyorsun oğlum?” diye başladı konuşmaya Nazlı’nın annesi.

“Nazlı seninle mi eve gelmedi, telefonu da kapalı!”

“Hayır, Nazire teyze benimle değil” derken Güneş nerdeyse bayılacaktı, yalan söylemekten nefret ediyordu.

“Oğlum Allah için bir şey biliyorsan söyle meraktan ölmek üzereyim” dedi. “Hiç böyle yapmazdı. Babası seninle görmüş, nereye gittiğini sana söylemedi mi?”

“Gerçekten bilmiyorum Nazire teyze” sesi kendine bile yabancıydı.

Kadın ısrarla içini rahatlatacak bir yanıt almak umudu ile; “Lütfen oğlum iyi düşün inan bana kızmayacağız yalnız nerede olduğunu bilelim. Babası, kardeşi çıldırmak üzere…” Sonra aklına yeni gelmiş gibi “Sen neredesin şu an?” diye sordu.

“Ben evdeyim babam geldi onunla oturuyoruz.”

“Bak doğuyu söyle yoksa oraya geleceğiz.” Arkası Yarın

Günün Şiiri

Ben De Şu Dünyaya Geldim Giderim
Ben de şu dünyaya geldim giderim
Kalsın benim davam divana kalsın
Muhammed Ali\’dir benim vekilim
Kalsın benim davam divana kalsın

Yorulan yorulsun ben yorulmazam
Derviş makamından ben ayrılmazam
Dünya kadısından ben sorulmazam
Kalsın benim davam divana kalsın

Ben de vekil ettim Bari Hüda\’mı
O da kulu gibi zulüm ede mi
Orda söyletirler bir bir adamı
Kalsın benim davam divana kalsın

Mümin müslim düşürür de cem olur
Anda sınık yaralara em olur
Kara taş erir de safi mum olur
Kalsın benim davam divana kalsın

Pir Sultan Abdal\’ım dünya kovandır
Gitti adil beyler kalan avamdır
Muhammed divanı ulu divandır
Kalsın benim davam divana kalsın
Pir Sultan Abdal

Ey Benim Divane Gönlüm
Ey benim divane gönlüm
Dağlara düştüm yalınız
Bu cefayı kendi özüm
Pek mail gördüm yalınız

Dağlar var dağlardan yüce
Dağ mı dayanır bu güce
Derdimi üç gün üç gece
Söylerim bitmez yalınız

Şah’ın ayağına varsam
Hayırlı gülbengin alsam
Kızılırmak’a gark olsam
Çağlasam aksam yalınız

Pir Sultanım ey erenler
Erine niyaz edenler
Üçler, kırklar, yediler
Mürvete geldim yalınız
Pir Sultan Abdal

Günün Fıkrası

Benimle Evlenir Misin?

Evleri yanyana olan iki ufaklık konuşmaktadırlar. Erkek çocuk kıza sorar: “Büyüyünce benimle evlenir misin?” “Hayır evlenmem!” diye cevap verir kız, “Bizim ailede herkes bir akrabasıyla evleniyor. Mesela annem babamla evli; büyükannem, büyükbabamla; teyzem eniştemle…”

Günün Sözü

Ben ışık olmaya, gecelerin susuzluğunu çekmeye ve yalnız olmaya mecburum.
Friedrich Nietzsche

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here