Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı ve bendeniz bugün Nutuk’tan konuşuyorum.
Atatürk Diyor ki; “ Savunma Hattı Yoktur Savunma Alanı Vardır…” Peki, ne zaman söylüyor bu tarihi müthiş sözü Atatürk? “NUTUK’ta yazıldığı gibi alıyorum. “12 Ağustos 1921 günü Genelkurmay başkanı Fevzi paşa hazretleri ile birlikte Polatlı cephe karargâhına gittim Düşman ordusunun cephanemize doğru ilerleyerek sol kanadımızdan kuşatacağı yargısına varmıştık. “Önlemlerimizi çekinmek sizi bu görüşe göre aldırdım ve düzeneklerimizi sağladım olaylar görüşümüzün doğruluğunu gösteriyordu. Düşman ordusu 23 Ağustos 1921’de bütün gücüyle cephemize doğru ilerlemeye ve saldırmaya başladı birçok kanlı ve bunalımlı evreler ve dalgalar oldu. Düşman ordusunun üstün birlikleri savunma hattımızın birçok parçalarını kırdı bu ilerleyen düşman birliklerinin güçlerimizi yetiştirdik.
Meydan savaşı 100 kilometrelik bir cephe üzerinde oluyordu. Sol kanadımız Ankara’dan elli kilometre güneyine değin çekilmişti. Ordumuzun cephesi batıya iken, güneye döndü, arkası Ankara’ya iken kuzeye verildi yön değiştirme oldu. Bunda bir sakınca görmedik savunma hattımız bölüm, bölüm kırılıyordu ancak kırılan bölüm hemen en yakın uzaklıkta yeniden kuruluyordu. (gözlerimden sicim gibi yaşlar akıyor bunları okuyup yazarken, gözlerimin önünden sıra, sıra ateş gözlü ay yüzlü, kınalı saçlı Mehmetçikler geçiyor) Ancak savunma hattına çok umut bağlamak ve onun kırılmasını çürütmek için yurt savunmasını başka bir biçimde anlatmak ve direnmeyi daha çok üstlenmeyi yararlı ve etkili buldum.
Ve dedim ki; “Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır o alan bütün yuttur, yurdun her karış toprağı yurtlaş kanıyla ıslanmadıkça düşmana bırakılmaz onun için küçük büyük her birlik bulunduğu dayanağından atılabilir ancak küçük büyük her birlik ilk durabildiği noktada yeniden düşmana karşı cephe kurup savaşı sürdürür. Yanındaki birliğin çekilme gereğinde de kaldığını gören birlikler ona uymaz bulunduğu dayanağında sonuna değin dayanmak ve direnmek gereğindedir.”
İşte ordumuzun her bireyi bu düzenek içinde her adımda en büyük özveriyi gösterip düşmana üstünlük sağladı 13 Eylül 1921 günü Sakarya ırmağının doğusundan düşman ordusundan iz kalmadı. Böylece 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe değin bu günler de içinde olmak üzere yirmi iki gün ve yirmi iki gece aralıksız süren büyük ve kanlı Sakarya Savaşı Türk devletinim tarihine dünyada pek az olan büyük meydan savaşı örneği yazdı.
Ne mutlu o tarihi yazan büyük önder eşliğindeki Mehmetçiğe küçük, büyük, kadın, erkek, yoksul, zengin herkese. Ve ne mutlu bize ki böyle bir önderin, böyle bir ecdadın torunlarıyız. Bekçisiyiz bu kanla sulanmış sevgili ülkenin.
Ve yine Nutuk’tan…
Atatürk başkomutanlık almadan önce büyük millet meclisine şu cümlelerle sesleniyor; “Baylar, boynu bükük ulusumuzu tutsak etmek isteyen düşmanları kesinlikle yeneceğimize olan inan ve güvenim, bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu İnancımı yüksek kurulumuza karşı bütün ulusa karşı ve bütün dünyaya karşı duyuruyorum.”

Bu satırları okurken ve yazarken müthiş etkileniyorum tüylerim diken, diken oluyor. Gözlerim dolu-dolu. Ve Nutuk’tan çıkıp ansiklopedik bilgiler ve menkıbe, destan, şiir, anekdot ve efsaneler vermek istiyorum. Sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, bu eşsiz bayramımız kutlu ve daim olsun dilerim. Yase
& & & & &
Günün Anlamı ve Önemi
Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklar düşmanlara veriliyor, bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu.
Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla, lideriyle kucaklaşan Anadolu, Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920’de TBMM’yi kurdu. Böylece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı’nın merkezi Ankara oluyordu.
TBMM yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. “Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşü”nden hareketle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. İlk başarı, Doğu’da Ermeni çetelerine karşı kazanıldı. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılar’a büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bunun üzerine Yunan ordusu yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, ordularına: “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini verdi.
Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa toprak kazanmaya başlıyordu. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal’e “gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesi verildi.
Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı’ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı.
1922 yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlandı. Güneydeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydırıldı”. İstanbul’daki cephane depolarından silah ve cephane kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silâhlar satın alındı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı. Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal’in başkomutan-lığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922’de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos’ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis’te vardı.
Bu savaş, Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı. Büyük Taarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir’e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline “dur” diyen ve kanımızın son damlasını akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, bayram olarak kutluyoruz.
Bir buluşma esnasında Mısır Devlet Başkanı Atatürk’ü takdir ettiğini söyler ve ekler; Ekselans benim milletimin de sizin milletiniz gibi hürriyete ve istiklale ihtiyacı var. Bunu nasıl temin edebiliriz? Tıpkı sizin Çanakkale Boğaz Savaşında Düvel-i Muazzama Ordusuna karşı kazandığınız zafer gibi bizim de böyle bir ordu ve stratejiye ihtiyacımız var. Bize bu konuda yardım edebilir misiniz? ” Sorusuna Mustafa Kemal: “Vatanı için şehit olacak bir buçuk milyon Mısırlı genciniz varsa bu işi yapabiliriz. Bunun haricinde olmaz! ” deyince Mısır Devlet Başkanı “Maalesef bizim öyle ölecek bir buçuk milyon Mısırlı gencimiz yok” der. Mustafa Kemal de: “O zaman sizin de hürriyet ve istiklale hakkınız olamaz” deyiverir.
İşte bu söz her şeyi açıklamıyor mu?
Günün Şiiri
30 Ağustos
Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos
İçime bir ordu havası dolar.
Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos,
Bayrak imil imil, geçer ordular…
Geçer tunç adımlar demir göğüsler,
Geçer Mehmetçikler, geçer subaylar,
Hepsinin alnında zaferden süsler.
Geçer hayalimde bir bir alaylar.
Geçer toplar, geçer atlar, yağız, al,
Geçer dağlar, geçer yollar, şehirler…
Yangınlar üstünde ince bir hilal!..
Yaralılar düşe kalka geçerler.
Çılgın bir istekle bu şan akını
Afyon’dan, İzmir’e kaçlar çağıldar.
Unutmuş at gemi, kılıçlar kını,
Can canı unutmuş zafere kadar.
Ne var bu dünyada sana yakışan,
Alnında bir zafer sabahı kadar;
Sen Mehmetçik, söyle büyük kahraman,
Sana zafer kadar yakışan ne var?
Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos,
İçime bir zafer havası dolar.
Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos,
Bayrak imil imil, geçer ordular…
Ahmet Kutsi TECER
30 Ağustos
Otuz Ağustos…
Ufukta bir duman, bir toz.
Türk süvarisi yürüyor; uzakta,
Top sesleri homurdanmakta.
Köpük içinde, tere batmış atlar…
Bunlar at değil.
Ayaklı kanatlar.
Sisli tepelerde gölgeler boğuşuyor
Gölgeler düşüyor, kalkıyor, koşuyor
Süngüler parlıyor,
Eziyor, vuruyor;
Mehmetçik yeni Türkiye’yi yuğuruyor.
Bir sürünün dağılışı.
Boğulan bir boğazın kısık nefesi…
Bir el, Akdeniz’i gösteriyor.
Bir el ki, bütün cihana bedel…
Uçuyor atlar, Köpüklü kanatlar.
Kaçıyor gölgeler,
Eriyor mesafeler…
Dokuz Eylül, İzmir,
Sanki bir Gelincik tarlası,
İki sevgilinin kavuşması,
Gözler yaşlı, denizler sapsarı,
Sevinç içinde çırpınıyor, Akdeniz’in Dalgaları.
Server ZİYA
Atatürk’ün “Zafer” ile İlgili Söylemiş Olduğu Sözleri
Zafer, “Zafer benimdir” diyebilenindir. Başarı ise, “Başaracağım” diye başlayarak sonunda “Başardım” diyebilenindir.
Memleketimizi esir etmek isteyen düşmanları behemehal mağlûp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun sarsılmamıştır.
Harp; zaruri ve hayati olmalıdır. Hayatı millet tehlikeye maruz kalmayınca harp bir cinayettir.




