Bazen Yazılar Kendiliğinden Yazılır

0
183

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Kaç gündür kendiliğinden yazılıyor öyküler, kıssalar ve şimdi şiire geldi sıra. Bendenizle birlikte uyandı Abbas…

Abbas

Haydi, abbas vakit tamam.

Akşam diyordun işte oldu akşam.

Kur bakalım çilingir soframızı

Dinsin artık bu kalp ağrısı

Şu ağacın gölgesinde olsun

Tam kenarında havuzun

Aya haber ver, çıksın bu gece

Görünsün şöyle gönlünce

Bas kırbacı sihirli secadeye

Göster hükmetiğini mesafeye

Ve zamana katıp tozu dumanı

Var git.

Böyle ferman etti cahit (benim fermanımda bu )

Al getir ilk sevgiliyi beşiktaş tan

Yaşamak istiyorum gençliğimi baştan.

Cahit Sıtkı Taranca

& & & & &

Diyorum ki işte sevgili okuyucularım. Bazen ne yazacağınıza siz karar vermiyorsunuz. Dağarcığınız dökülüveriyor sizden habersiz önünüze. Ne varsa gizlediği sanki “biz yazarız sen yorulma, kendini bizim kadar bilemiyorsun” diyorlar ve devam ediyorlar dökülmeğe. Valla bende şaşıyorum nasılda biliyorlar ne zaman nasıl döküleceklerini acaba bir yerlerde var mıdır “a tam bu sabah bende böyleyim” diyen.

& & & & &

Ateş ve Su

Ateş bir gün suyu görmüş. Yüce dağların ardında sevdalanmış, onun deli dalgalarına. Hırçın hırçın kayalara vuruşuna, yüreğindeki duruluğa… Demiş ki suya “gel sevdalım ol hayatıma anlam veren mucizem ol.” Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa “al” demiş. “yüreğim sana armağan” sarılmış ateşle su birbirine sıkıca, kopmamacasına. Zamanla su buhar olmağa, ateş kül olmaya başlamış, ya kendisi yok olacakmış ya aşkı, baştan alınlarına yazılmış kaderi de, yüreğindeki kaderi de alıp gitmiş uzak diyarlara su. Ateş kızmış yakmış ormanları. Aramış suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu. Bir gün gelmiş suya varmış yolu; bakmış o duru gözlerine suyun. Biraz kırgın biraz hırçın…

Ve o an anlamış aşkın bazen gitmek olduğunu ama gitmenin yitirmek olmadığını… Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla. İşte o zamandan beridir ki ateş sudan, su ateşten kaçar olmuş. Ateşin yüreğini sadece su, suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş.

& & & & &

KOŞMA

Bir daha o fırsat geçer mi ele,

Dün gördüm bu günde göresim geldi.,

Gülüşü o kadar hoştu ki hele,

Lebinden goncalar düresim geldi.

Hem küçük hem güzel hem utangaçtı,

Gözleri gözümden daima kaçtı.

Saçları ne güzel ne ipek saçtı.

Öpüp okşayarak öresim geldi.

Yüzü benziyordu bahar ayına,

Kaşları can yakan aşkın yayına,

Hasretle kapanıp hak-ı payına

Yüzümü, gözümü süresim geldi.

Yusuf Ziya Ortaç

& & & & &

Ve dökülmeğe devam ediyorlar belki defalarca yazmış olsam da bu öyküyü, boynum kıldan incedir bu gün dağarcığımdan gelenlere, onların muhakkak bir bildiği vardır?

Gül Yaprağı

Uzakdoğu’da bir Budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki Budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra söz’süzlü konuşmaları başladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.

Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı. İçerideki Budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı… (Anonim)

& & & & &

Ve bugünkü yazı benim denetimimden uzak kendiliğinden yazıldı. Bazen kendinizi kendinize bırakmanız gerekebilir sevgili okuyucularım. Bu o kadar zor olmamalı, bir zamanlar benim için çok zor hatta olanaksızdı, şimdi hiç sesimi çıkarmıyorum, ne dökülmek isteniyorsa içimden duygularla ilgili izin veriyorum ama sizde dikkat etmişsinizdir bazı şeylere artık izin yok. Ya köşeden bucaktan ya da hiç… İnansam işe yararlılığına!! Amma hem inancım hem de güvenim yok artık hiçbir şeye. Ve yine “haydi Abbas” diyesim var sabırsızlıkla “haydi, haydi” Sevgiyle, sağlıkla hep birlikte kalın sevgili okuyucularım. Yase

Not: Yorumlarınız için çok teşekkürler.

Günün Şiiri

Mükemmel Olmayan

İnsanların Sıradan Çatışmaları

evet ben değersiz biriyim be şekerim

sen bunu söylerken bilmediğin kadar

suçlarımla, yalan vaadlerimle,

burun karıştırma huyumla, çorapsız ayaklarımla

ezilmesine izin verenlerden intikam almaya

bu çocuk

bir sabah erken kalkacak

 

hepsi hepsi

sorularının zavallılaşmasını seyretmeye bir bir

nası da sevmiyosn beni di mi?

bahane şey be, şu hayat, şu sen, şu ucu

kıvrık gülüşün ve şu sokmayı beklemek

ve madem ki

seviştik ateşle oynadık

intikam keyifli duyguymuş be şekerim

ve acemilikle birden önerdiğim

dolu bir hayat, düzenli gardroplar hayat

veya sadece soğanın cücüğü masada hayat

yanlışmış

onun yerine bir sabah aryasında

iskeleye yanaşan bir şehir hatları vapuru gibi

titreyişimi seyredişini seyretmek

yuuuuuuuuuuuuuh be

tevazu muydu kalçalarının büyümesini beklemek

bir bir

şimdi bağıracaksın

ama bağırmakla sorunlar çözülmez ki

göm yastığa başını

madem ki

kendinden umut kesilmeyecek adam olamadım

içtiğin her sigarayı bundan böyle ben çekerim,

ciğerime, be şekerim

Enis AKIN

Karanlıklar Ülkesi

Çöller ülkesinde, ölüler gölünün yakınında,

sessizliğin aysı ufkunda

bu tuz kıyıları sokuluyor düşünceme.

Neden bu gri sudan aynaya

kurşun ve ceset rengi aynaya süzülüyor ruhum.

Bazı çığlıklar duyulmalıydı. Çığlıklar ise yok.

Çadırlara vurulmalıydı,

develer yüklenmeliydi alacakaranlıkta.

Ama her şey sessiz.

Çöl yaklaşıyor ölüm kıyılarıyla usuldan.

Kımıldamıyor durgun su.

Yalnız ruhum göz atıyor bu cüzamın,

bıkmak bilmeyen yorgun kanatların

gri enginliğine.

Pär LAGERKVİST / Çeviri: Aytekin KARAÇOBAN

Günün Fıkrası (Berke’den)

Temel ile Çöpçü

Temel İstanbul’a taşınmış bir akşam oturduğu apartmanın kapıcısı gelip. “Çööp” diye bağırınca. Temel cevap vermiş “ihtiyacccımız yok.”

Günün Sözü

Zayıflar asla affetmez. Affedebilmek güçlülere özgüdür.

Mahatma GANDHİ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here