Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dünya, çorbaya dönmüş; sanki gizli bir el kocaman bir kepçeyle karıştırttıkça karışıyor. Bir taraftan doğa intikam alır gibi selleri, fırtınaları salıyor, her yer tarumar. Mutasyona uğrayıp başka bir isimle can almaya devam eden Korona hanıma kızıp tedbirleri protesto edenler sokaklarda.
Patlamalar, yangınlar, kazalar, kadın cinayetleri, koronaya rakip olmuş ortalıkta cirit atıyor. Ülkemizde kurallara uymayanlar, hasta sayısının hızla artmasına neden oluyor ve tabi ekonomik durum buna destek oluyor. Bir tarafta dolar yükseliyor, bir tarafta alım gücü dip yapıyor, işsizlik can yakıyor. Ve çorba kaynamaya devam ediyor… Yani bir adam çıkıyor, kocaman, kelli felli, çocukları vardır büyük olasılıkla. Bir kitap yazıyor üstelik çocuklar için “Gül ve Düşün”… Adına bakınca bir şey sanıyorsunuz. Ama okuyunca, ‘ağla, çıldır, isyan et ve derin derin düşün’ oluyorsunuz ve adını anamayacağım acayipliklerde tüyler ürperten yeni kitaplar ve söylemler! “Allah’ım aklıma mukayyet et” durumları yani…
Ve bu ortamda tabi ki iyiyim demek zorlaşıyor. Ve “an”lara her zamankinden daha çok sarılmak kaçınılmaz oluyor, ruh sağlığımızı koruyabilmek için. Ancak an avcısı olmak içinde gözlerin ve yüreğin açık olması gerekiyor ki o da bu günlerde gerçekten zor! Buna rağmen her tablonun bir başka yüzü olduğu ve güzel şeylerin her an olabileceği de unutulmamalı… Yani dün kutlanması yasak olup bütün ülkede coşkuyla yürüyüş ve konserlerle, ışık gösterileri ile kutladığımız büyük zafer 30 Ağustos Zafer Bayramı bir ömür boyu sürecek mutluluklardan biri!
Ve bir gülümseme, içten bir selam bile birçok şeyi değiştirmeye yetebilir! Hiç eskimeyen bir dostun başarısı; örneğin “İskenderun’da görev yaptığı süre içinde İskenderunluların ve çevresinin sevgi ve saygısını kazanmış olan 39’ncu Piyade Tugay ve eski Garnizon Komutanı, Emekli Tümgeneral Gürsel Öztürk’ün gülümseyen yüzü ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi diploması alması. Aileye yeni bir ferdin katılması, bir bebeğin tombul elleri, gamzeli yanakları.
Her ne kadar öpemiyor sarılamıyorsak ta. Kardeşimin, bahçesinde yetişen fulyaların narin kokusu ve kuşların cıvıltısı… Ve bir insanın telefonuna mesaj sesi olarak kuş sesini yüklemesi nasıl bir güzel ya? Ve bunları görebilmek, hissedebilmek, her şeye rağmen az buz bir şey değil yani, yoksa bunca olumsuzlukta boğulmak işten bile değil…
Ve sevgili okuyucularım git geller arasında yazılıyor bu yazılar. Ve sanırım hayatımızı da böyle yaşıyoruz. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım ve tedbirlerimizi almayı unutmayalım, maske, güvenli mesafe zaten diğer her şeye hepimiz dikkat ediyoruz. Ama nedense maskeler sıkıntıymış gibi algılanıyor ki öyle, ancak ondan büyük sıkıntılar da var onu unutmayalım. Ve her zaman hep birlikte kalalım. Yase
& & & & &
Mutluluk Hikayesi
Hikaye bu ya hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve mutluluğu aramaya koyulmuş. Ne yaptıysa da mutluluğu yakalayamamış. Kimden yardım istesem diye düşünürken, uzak bir diyarda, zengin bir bilgeyi önermişler. Bu bilge aklı, bilgisi ve malı ile ün salmış birisiymiş. Kim yardımına gelse sorularına cevap verip derdine derman bulmadan geri göndermezmiş.
Bu bilgeden yardım istemeye, mutluluğun sırrı nedir diye sormaya karar vermiş. Uzun bir yolculuktan sonra bilgeyi bulmuş, ancak kapısında derdine derman arayanlardan oluşan çok uzun bir kuyruk varmış. Bilgenin gerçekten sorusuna doğru cevap vereceğine inanmış, beklemeye başlamış.
Sonunda sıra ona da gelmiş ve bilgeye mutluluğu nasıl yakalarım diye sormuş. Bilge bu soruyu cevaplarsa sıradaki diğer insanların beklemekten sıkılacağını düşünmüş, adamlarından bir kaşık istemiş ve içine iki damla yağ damlatmış sonra demiş ki: “Sarayımın her yerini gez ve sonra tekrar gel ama sarayımı gezerken yağı dökmeden bu kaşığı ağzında taşıyacaksın.”
Adam sorusuna hemen cevap alamadığı için biraz şaşkın tamam demiş, sarayı gezmiş gelmiş bilge bakmış yağ hala kaşıkta, demiş ki: “Aferin yağı dökmemişsin güzel, peki sarayımın güzelliklerini anlat bakalım, sarayımda neler gördün.”
Adam yağı dökmeyeceğim diye uğraşmaktan pek dikkat edememiş, bir şey diyememiş. Sonra bilge: “Olmadı, yağı dökmeden, kaşığı tekrar ağzında taşı, bu sefer sarayımdaki güzelliklere dikkat et, sonra tekrar gel.”
Adam ne yapalım diyip tekrar kabul etmiş. Her yeri gezmiş, bu sefer sarayın güzelliklerinden çok etkilenmiş. Sonra ağzında kaşıkla gene bilgenin yanına gelmiş. Bilge sormuş: “Sarayımın güzellikleri gördün mü, anlat bakalım.”
Adam bu sefer hayran kaldığı güzellikleri anlatırken bilge onun sözünü kesmiş ve demiş ki: “Güzel, peki ama yağ nerede?”
Adam sarayı hayran hayran dolaşırken yağı tamamen unutmuş, utana sıkıla bilgeye demiş ki: “Şey… yağı dökmüşüm.”
Bilge bizimkine anlamlı bir bakış atmış ve demiş ki: “Mutlu olmak için hayatın bütün güzelliklerini yaşamak, tadını çıkarmak ve hayatın getirdiği sorumluluklara, kaşıktaki yağ gibi sahip çıkmak gerekir.”
Adam mutluluğun sırrına ulaştığı için sevinmiş, bilgeye teşekkür etmiş ve bilgenin huzurundan ayrılmış.
Günün Şiiri
Acımın Soyadı
Irmağın söğütlerin sesiyle
Söylüyorum bu şiiri
Senin o kırılgan sesinle
Badem çiçeklerine
Sabahın ilk ışıklarına
Dönüştürüyorum hüznümü
Hüznümü ve acımı
Öfkemin karanlığı
Korkutuyor beni
Bir orman çiziyorum
Sesime kattığın sevinçle
Yalnızlığımın üstüne
Kıyımlar yaşamış yalnızlığımın
Kuşları unutmuyorum
Ve su başlarını
Bir geyiğin avcısına bakan gözlerini
Sevgimin silgisiyle sildim öfkemi
Öfkemi ve acımı
Yerine yeniden adını yazdım
Adın acımın soyadı
Bedrettin AYKIN
Bileği Taşı
Bin bir engelli bir maratondu
Koştum kan ter içinde
Tırmandım durdum yıllar yılı
Karlı bir yokuşu
Dipsiz karanlık bir kör kuyu
Renksiz kokusuz sevgisiz
Ne çok dinledim ben bu ağıdı
Neresinden baksam bugün
Başı bir hoyrat sonu ağlatı
Ne zaman nasıl geçti ilkyaz
Sonrası bir başka yalnızlıktı
Yoruldum yaşlandım yokluğunda
Tükettim temmuzları ağustosu
Yaşam ki bir bileği taşı
Kimini keskinleştirir yollarında
Tüketir kimini bilene bilene
Sol yanım paslanmaz çelik
Bilendikçe kendi kınını kesti
Sağ yanım kar beyaz pamuk yığını
Yıldız sağar gecelerinden
Bedrettin AYKIN
Bir Gülü Sulama Zamanı
Açık mı yüreğinin kapısı sevgilere
Duyuyor musun çağıltısını yaşamın
Yürüyorsa o özsu hücrelerinde
Kaçıncı baharında olursan ol
Vakit hep bir gülü sulama zamanı
Gecikmiş değilsin dinlemeye
Tenin tene sevgiyle her dilden
Söylediği o coşkulu türküyü
Bulur bir gün nerede olsan seni
Sürüp gelir bir yangının izlerini
Tut elinden sokaklara çıkar hüznü
Yoksa büyür sığmaz olur odalara
Konuş onunla havadan sudan söz et
Kuşlardan çiçeklerden istersen
Sadece bir merhaba desen de olur
Gülümse ona bir gün karşılaşınca
Tükenir paylaşılınca yalnızlıklar
Biliyorsun yurtsuz nicedir sevgiler
Geçit verirsen gözlerinin çölünden
Gelir sığınır bir yerinden yüreğine
Bedrettin AYKIN
Günün Fıkrası
Bir mecliste konuşulurken, Amerikalı: “-Biz Mars’a gideceğiz” demiş. Alman: “-Biz yakıtsız giden otomobil üreteceğiz” demiş. Fransız: “-Atom bombasını etkisiz hale getirecek projelerimiz var” demiş. Bizim Karadenizli de onlardan geri kalmamak için: “-Biz de güneşe gideceğiz” demiş. “-Güneşe gidemezsiniz” demişler. “Güneş yakar.” Karadenizli gülümsemiş: “-O kadar da enayi değiliz, tabi, demiş. Akşam serinliğinde gideceğiz.”
Günün Sözü
Kendini yönetirsen dünyayı yönetecek gücü bulabilirsin.
Eflatun
Adaleti seven bir insan için her yer emindir.
Epiktetos