30 Ağustos Zafer Bayramı

0
77

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? 30 Ağustos zaferini kutladığımız eşsiz bir zaferin haftası bu hafta. Coğrafyamız da savaş rüzgârları esiyorken kaygısız olmamamıza olanak yok. Ve bu yüzden kutladığımız zaferlerin değerini her zamankinden çok daha fazla idrak etmeye başladık ulusça. Ve sahip çıkmaya.

Kutladığımız bu eşsiz zafer bayramını Büyük Türk Mustafa Kemal Atatürk’ün “Nutuk” kitabından onun dilinden, onun kaleminden alıntılar yaparak sayfama taşımak istiyorum. Ve herkes en az bir kez olsun “nutuk” okusun istiyorum. Yazımın tümü nutuktan ve Atatürk’ün eşsiz anlatımından…

Atatürk Diyor Ki; “Savunma Hattı Yoktur Savunma Alanı Vardır..”

Peki ne zaman söylüyor bu tarihi müthiş sözü  Atatürk?  “NUTUK”ta yazıldığı gibi 12 Ağustos 1921 günü. Ve  devam ediyor  anlatmaya; “Genelkurmay başkanı Fevzi paşa hazretleri ile birlikte Polatlı cephe karargahına gittim.  Düşman ordusunun cephanemize doğru ilerleyerek sol kanadımızdan kuşatacağı yargısına varmıştık. Önlemlerimizi sizin bu görüşe göre aldırdım ve düzeneklerimizi sağladım  olaylar görüşümüzün doğruluğunu gösteriyordu, düşman ordusu 23 ağustos 1921de  bütün gücüyle  cephemize doğru  ilerlemeye ve saldırmaya başladı  birçok kanlı ve bunalımlı  evreler ve dalgalar oldu düşman ordusunun üstün  birlikleri savunma hattımızın  birçok parçalarını kırdı bu ilerleyen düşman birliklerine güçlerimizi yetiştirdik.

Meydan Savaşı 100 kilometrelik bir cephe üzerinde oluyordu. Sol kanadımız Ankara’dan elli kilometre güneyine değin çekilmişti ordumuzun cephesi batıya iken, güneye döndü, arkası Ankara’ya iken kuzeye verildi yön değiştirme oldu bunda bir sakınca görmedik savunma hattımız bölüm, bölüm kırılıyordu  ancak kırılan bölüm hemen en yakın uzaklıkta yeniden kuruluyordu (gözlerimden sicim gibi yaşlar akıyor bunları okuyup  yazarken,  gözlerimin önünden sıra, sıra ateş gözlü ay yüzlü, kınalı saçlı Mehmetçikler geçiyor) ancak savunma hattına çok umut bağlamak ve onun kırılmasını çürütmek için yurt savunmasını başka bir biçimde anlatmak ve direnmeyi daha çok üstlenmeyi yararlı ve etkili buldum ve dedim ki; “Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır o alan bütün yurttur, yurdun her karış toprağı, yurttaş kanıyla ıslanmadıkça düşmana bırakılmaz, onun için küçük büyük her  birlik bulunduğu dayanağından atılabilir ancak küçük büyük her birlik ilk durabildiği noktada yeniden düşmana karşı cephe kurup savaşı sürdürür yanındaki birliğin çekilme gereğinde de kaldığını gören birlikler ona uymaz bulunduğu dayanağında sonuna değin dayanmak ve direnmek gereğindedir.”

İşte ordumuzun her bireyi bu düzenek  içinde  her adımda en büyük özveriyi gösterip düşmana üstünlük sağladı 13 Eylül 1921 günü Sakarya ırmağının doğusundan düşman ordusundan iz kalmadı böylece 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe değin bu günler de içinde olmak üzere yirmi iki gün ve yirmi iki gece aralıksız süren büyük ve kanlı Sakarya savaşı Türk devletinim tarihine dünya da pek az olan büyük meydan savaşı örneği yazdı.

Ne mutlu o tarihi yazan büyük önder eşliğindeki Mehmetçiğe küçük büyük kadın erkek yoksul zengin herkese. Ve ne mutlu bize ki böyle bir önderin böyle bir ecdadın torunlarıyız. Bekçisiyiz bu kana sulanmış sevgili ülkenin.

Ve yine nutuktan; Atatürk başkomutanlık  almadan önce büyük millet meclisine şu cümlelerle  sesleniyor;

“Baylar, boynu bükük ulusumuzu tutsak etmek isteyen düşmanları kesinlikle yeneceğimize olan inancım ve güvenim, bir dakika  olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu İnancımı yüksek kurulumuza karşı bütün ulusa karşı ve bütün dünyaya karşı duyuruyorum”

(tüylerim diken, diken oluyor gözlerim dolu, dolu bu müthiş kararlı ve mucizevi  inanç  sanırım ancak bir kurtarıcıda olur)

Yine “Nutuk”ta “Baylar; bu önerge, doğruluktan yanaymış gibi görünerek öneride bulunanların gizli düşüncelerini açığa vurmalarına neden oldu. Hemen karşı çıkışlar başladı. Bir kez; başkomutanlık sanını veremeyiz, o, büyük millet meclisi tinsel kişiliğindedir. Başkomutan vekili denilmelidir” dediler.

İkinci olarak da meclisin yetkisini kullanmak gibi bir ayrıcalığın verilmesi kesinlikle söz konusu olmaz görüşünde bulundular.

Ben, padişah ve halifelerce verilen  eski bir sanı takınmayacağım, yapacağım görev, eylemsel başkomutanlık olduktan sonra bu sanı olduğu gibi vermekten kaçınmaya bulunmadığını ileri sürerek görüşümde direndim. Durum, meclisin anladığı ve belirttiği gibi olağanüstü olduğuna göre benim yürütmelerimin ve alacağım kararların da olağanüstü olması gerekeceğine kuşku yoktur. Düşünce ve kararlarımı hızlı ve etkili bir biçimde uygulamak gereği vardı bakanlar kurulundan meclisten izin istemekle ortaya çıkacak gecikmelere durum elverişli olmayabilirdi.

Birtakım milletvekillerinin kuşku ve duraksamalarını giderecek açıklamalarda bulunduktan sonra yapılacak yasaya da bu konularla ilgili bağlayıcı hükümler konulmasının uygun olduğunu söyledim.”

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım işte böyle bir komutan böyle bir asker böyle bir  insan. Ve bu bizim minnetimizi, şükranlarımız ancak ve ancak ilkelerini sahip çıkarak onları yaşatarak ödeyebiliriz. Ve en önemlisi gaflet uykusundan ırak olarak… Ve sevgili okuyucularım bu eşsiz bayramı kutluyorum sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman  hep birlikte. Yase

& & & & &

Günün Anlamı ve Önemi

Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklar düşmanlara veriliyor, bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu.

Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla, lideriyle kucaklaşan Anadolu, Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920’de TBMM’yi kurdu. Böylece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı’nın merkezi Ankara oluyordu.

TBMM meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. “Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşünden hareketle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. İlk başarı, Doğu’da Ermeni çetelerine karşı kazanıldı. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılara büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bunun üzerine Yunan ordusu yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, ordularına  “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini verdi.

Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa toprak kazanmaya başlıyordu. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal’e “gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesi verildi.

Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı’ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı.

1922 yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlandı. Güneydeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydırıldı”. İstanbul’daki cephane depolarından silah ve cephane kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silâhlar satın alındı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı. Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal’in başkomutan-lığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922’de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos’ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis’te vardı.

Bu savaş, Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı. Büyük Taarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir’e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline “dur” diyen ve kanımızın son damlasını akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, bayram yaparak kutluyoruz.

Günün Sözü 

Zafer, “Zafer benimdir” diyebilenindir. Başarı ise, “Başaracağım” diye başlayarak sonunda “Başardım” diyebilenindir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here