Yarım Asır Önceki Anılarım (5)

0
37

Değerli okurlarım, anılarımla dolu bu makaleyi okurlarımı merakını gidermek için hazırladım. Tüm okurlarıma şükranlarımı sunarım. İnsanlar yedikleriyle değil, yaptıklarıyla anılırlar. Bu ifadeyi arada bir kullanmak zorunda kalıyorum. İlk patronum Gazanfer Ağabeyin ölüm yıldönümünde ruhunu şad etmek için ve de aynı mekanda bir çok anılarımı çağrıştırdı.

“Bana Marzuman Mustafa diyeceksiniz. Elimin boyası lokmaya ulaşmayınca karnım doymuyor…” Marzuman Mustafa Ağabeyin de ruhu şad olsun.

Lider Gazetemizde mizanpaj, sayfa tekniği ile bu işin kompetanı olduğunu söylemeden, efendiliği ile de iyi izlenimler bıraktığını anlatmadan geçersem Yazı İşleri Müdürümüz Sayın İlyas Terbiyeli’ye haksızlık etmiş olurum doğrusu.

El pedalında bir cetvel baskısı yapan dostum Rızkullah Terbiyeli, elim boya olmasın diye kolunu uzatıyor ve ben de ısrarla elini sıkıyorum, bulaşan boyayı belli etmeden öpüyorum. O matbaa boyası bana şehit kanı gibidir, çok ekmek yedik sayesinde.

Anılar düşünmekle değil de bir vesile ile belleklerde yoğunlaşıyor. Gazeteciliğin sıradan bir meslek olmadığını, nezih, ağırlıklı bir uğraş olduğunu o ustalardan duymuştum ilk kez. O ustaları rahmet ve şükranla anıyorum. Şişirilmiş sayfalarımı mizanpaja uygun hale getirmek için çaba gösterdiğimi Rahmetli Gazanfer Ağabey camdan görmüş ama benim haberim bile yok. Ertesi gün beni yukarıya çağırdılar ve Tuğrul Aşuroğlu söze başladı.

“-Öcal, matbaacılıktan, sayfa tertibinden anlıyor musun?”

“-Biraz efendim.”

Daha sonra Gazanfer Ağabey konuya girdi. “-Öcal, senin sayfaların bu iş bildiğinden zarif ve göze hoş gözüküyor…”

-………

“-Peki, spor sayfana makale yazmayı düşünmüyor musun?”

“-Bilmem ki…”

“-Yarından itibaren günlük spor makalelerini okumak istiyorum…”

“-Tabi ki. Yalnız klişe başlık düşünmedim.”

“-Senin birçok maçlarını ve antrenmanlarını izledim ve çok ofsayt’a düşüyordun. Spor makalenin başlığı da bu olmalı… Ofsayt!

O günden sonra, yarım asrı geçen bir zamandan beri “Ofsayt” klişeli başlık makalelerimi süsledi, değiştirmeyi de hiç düşünmedim. Rahmetli beni banka genel müdürleriyle röportaja gönderdi. Fakat benden çok kıdemli ağabeylerim vardı ve huzursuz oluyordum. Rahmetli bu duygularımı hissetmiş ve de aynen şöyle dedi; “Öcal bir onlara, bir de kendini bak, farkı göreceksin. Bu farkı çoktan gördüm…”

Zamanın en güzel giyinen erkeklerindendi. Bu hal bende ırsi olabilir ama ondan da esinlenmiş olabilirim diye düşünüyorum. Örneğin uzun yıllardan beri manşetli gömlek giyerim. Bazı dostlar gıyabımda şöyle söylüyorlarmış; “Adama bak ya, 40 derece sıcaklıkta kruvaze ceketinin önünü kapatıp geziyor.” Bu şekilde de bazı şeylerin altını çizmiş oluyorlar.

Bu ifadeleri son yirmi yıl içinde ikinci kez kullanıyorum. Ancak bazı gerçekleri söylemeden geçersem kendime saygısızlık etmiş olurum. Bazı yeni yetmeler gazete çıkarıyorlar ve havalarından geçilmiyor, selam sabah yok, bundan imtina ediyorlar. Yıllar önce vefat eden bir gazete sahibi arkadaşım ölmeden kısa süre önce, bana önemli itiraflarda bulundu. Beni biraz göklere çıkardığı için anlatmayacağım.

Gazeteci nezihtir, zariftir ve de uzaktan fark edilen bir kişiliğe sahip olmalıdır. Mademki bir gazete temsil ediliyor, gereken neyse yapılmalıdır. Bunun ayrıntısına girmeyeceğim arif olanlar anlar.

Rahmetli patronum Gazanfer Ağabey 27 Mayıs ihtilali döneminde Öncü Gazetesini perde arkasından yönetiyordu. Bu konuda bana çok önemli sırlar vermişti. Bir defasında “Ya Öcal, senin ne kadar ağzın sıkı” demişti. Hamdolsun bize verilen sırları unutmayız ama mezara kadar götürürüz. Onlardan öğrendiğimi yaşamım boyunca uygulamaya özen gösterdim. Ömrüm oldukça aynı münval üzere devam edeceğim. Konuyu izam ettiysem ve de sürç-i lisan ettiysem af ola.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here