Yağmur ve Sefalet

0
50

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yağmur güzel ama İskenderun’un sokakları, caddeleri, tepeleri, perişan tam bir keşmekeş, alt yapısı süren yollara diyeceğimiz yok. Ancak sokak araları, kırık dökük asfaltlar ve kaldırımlar ve en iğrenci o kaldırmalardaki köpek dışkıları kedi ve köpeklere bırakılan iğrenç ötesi kaplardaki yemekler? Ve ben deniz İskenderun kenar mahallelerinden söz etmiyorum, çevremdeki sokaklardan ve bizim sokaktan söz ediyorum yani okul sokağından ve arka sokaktan ve ön sokaktan! Ve kaldırım kenarlarını hatta kaldırmaları işgal eden araçlardan! Tam bir geri kalmışlık, tam bir boş vermişlik, tam bir keşmekeş sanki sahipsiz bu şehir!

Yeminle burnumu tıkayarak ve kaldırımda zikzaklar çizerek -köpek dışkılarına basmamak için- ilerlerken kendimden utanıyorum! Çok yazdık çok çizdik. Dilerim yeni başkan bu işe bir el atar en acilinden. Çünkü gerçekten hem araçlar hem yayalar için çok zor oluyor. Seçim zamanı gelince bol keseden sözler verilir, şu yolu yaptık, şu köprüyü yaptık diyerek sanki lütufmuş gibi konuşmalar yapılır. Keşke doğru düzgün yapsalar da bizde dolu dolu teşekkür edebilseydik? “Evet, seçtiklerimiz gerçekten iş yapıyorlar” diyebilseydik. Ve şimdi yeni başkanımız Sayın Tosyalı’dan bu soruna ivedilikle el atmasını bekliyoruz.

Her yer inşaat alanı, sormak istiyorum bu inşatlara park yeri yapma zorunluluğu getirilmiş mi ya da kaçında böyle bir zorunluluk var? Dört kattan sonraya asansör zorunluluğu getirenler neden park alanı bırakma zorunluluğu getirmiyorlar? Park alanı yoksa araçta olmasın kardeşim koyun belediye otobüslerini, tramvayları, toplu taşımayı geliştirin. Araç almayı güçleştirin, faizsiz banka kredisi ile nerdeyse hiçbir iş yapmayanların bile arabası oldu. Tepeden tırnağa tüketici toplumu olduk, üreten yok yiyen çok. Üstelik çoğu kredi kartı ile yapılmış alışverişler yani borç harç!

Kaldırmalar, yayalara bırakılsın mümkünse kardeşim ya! Köpek dışkıları, kırık döküklükler, araçların üzerlerine park yapması yetmiyormuş gibi birde kuaförler kaldırımda müşterilerin saçlarını fönlüyor, boya yapıyor, zaten jeneratörleri kaldırımın yarısını kaplamış birde kaldırıma yaslanmış devasa motorlar! Ya lahavle çekmeden, sabır dilenmeden geçip gidemiyorsunuz nasıl bir aymazlık nasıl bir rahatlık, “ya siz kimsiniz kamu malı olan bu kaldırımları bu şekilde kirletiyor, işgal ediyorsunuz?” demiyor kimse diyemiyor!

Valla sevgili okuyucularım gülümseyelim falan diyorum ya yeminle gülümsemek gelmiyor artık içimden, kendimi gülümsemesi, neşesi gasp edilmiş, çalınmış algılıyorum, yağmuru da sevmiyorum artık bu yüzden ki yağmur bendenizin nefesi gibi bir şey, nefes almaktan da vazgeçiyorum sırf bu yüzden. Sanki ortaçağın Fransa’sındayız Zola’nın kitaplarındaki yoksul sokaklarda.

Ve acilen bu köpek sahiplerine yaptırım uygulamak gerekiyor, köpeklerine sahip çıksınlar. Sokak köpekleri bile onların pislettiği kadar pisletmiyor etrafı. Kaldırımlar doğru düzgün onarılsın, kaldırım kenarına park yasağı gelsin. Kuaförler ve de diğer esnaf kaldırımları işgal etmesin, herkes içeri girsin zaten adım başı inşaat onların çektikleri perdeler sokağa taşmış. Yeter ama bu gariban insanlar isyan etmeden, lahavle çekmeden sabır dilenmeden çekip gitsinler işlerine, okullarına yani.

Belediye eleman alsın, işçi alsın, bütün sokakları tek-tek dolaşsın, eksik gedik ne varsa bildirilsin, bunları yapmıyorsa bile yazdıklarımızı okusun ve ciddiye alsınlar bari! Biz yazmaktan bıktık belli ki kimsenin okuduğu, okuduysa bile ciddiye aldığı yok. Saldım çayıra Mevla’m kayıra durumları, anlayış, anlayış hep vatandaş mı anlayış gösterecek, zaten pahalılıktan, vergilerden beli bükülmüş, yoksulluk sınır aşmış, işsizlikten depresyonda gençler bundan fazlasına dayananlara artık ne denir bendeniz bilmiyorum ya da biliyorummmm.

Ve sevgili okuyucularım sinirliyim bu sabah gördüklerim yüzünden yoksa öyle uyanmadım. Ve Sayın Ekrem İmamoğlu. Sanki gökten bir ışık gibi düştü dünyaya… Valla umutlarımız depreşti, seçim sürecindeki sükûneti, gülümsemesi, dili, üslubu, yapıcı konuşmaları, özlenen şeylerdi ve nihayet onları bir güzel insanda toplanmış bulduk. Doğrusu bütün dostlara düşmanlara örnek olacak nitelikte. Ne kadar özlemişiz bütün bunları bendenizce ilerisi içinde çok olumlu bir aday.

CHP nihayet nokta atışı yaptı ömründe ilk kez diye düşünüyorum. Tabi İskenderun’da da durum böyleydi, özlenen bir seçim süreci yaşadık, gerçek bir kardeş şehir dayanışması vardı adaylar arasında, kimse kimseye kıracak söz söylemedi, hakaret etmedi.

Seçim sonunda da kimse kimseyi germedi, sirenlerle, gereksiz gürültülerle, doğrusu kutlanacak bir tavır sergilendi. Seçilen ve seçilmeyen bütün adaylara teşekkür ederiz. Kuşkusuz girinti çıkıntılarda vardı ama onlarda büyümeden geçiştirildi. Bizler yeni başkanımıza gerçekten hoş geldiniz diyoruz ve yolunuz açık olsun, başarılı olsun. Size güveniyoruz özellikle yukarıda saydığım en sıradan ama en önemli sorunlardan başlarsınız icraatlara…

Sağlıkla ve sevgiyle kalalım her şeye rağmen tabi bu arada gülümseyebilirsek gülümseyelim de. Hep birlikte ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & &

Mutluluğun Peşinden Gitmek

500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.

Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.

5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.

Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu.

Konuşmacı dedi ki: “Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur… Mutluluğun peşinden gitmek…”

Tiffany Moore

& & & & &

Ve Oğuz Atay Kısaca Hayatı ve Şiirlerinden Bir Buket

1934 yılında İnebolu’da  dünyaya geldi. 1951 yılında Ankara Maarif Kolejini, 1957 yılında  İstanbul Teknik Üniversitesi  İnşaat Fakültesini bitirdi. 1960 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Bölümünde Öğretim Üyesi oldu.

1975 yılında Doçent olan Atay, “Tutunamayanlar” adlı romanıyla tanındı ve bu romanla 1970 TRT Roman Ödülünü kazandı. Oğuz Atay 13 Aralık 1977 beyninde oluşan bir tümör nedeniyle henüz 44 yaşında İstanbul’da hayatını kaybetti. Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığına defnedildi.

Günün Şiiri

Cam Kırıkları Gibidir
“Cam kırıkları gibidir
bazen kelimeler;
ağzına dolar insanın.
sussan acıtır,
konuşsan kanatır..”
Oğuz ATAY

Gel Seninle

Gel seninle
Bir daha ağlayalım
Yaşanmışlara
Yaşanmamışlara
Bir de hiç
Yaşanamayacaklara!..
Oğuz ATAY

Provası  Yok  Hayatın

Provası yok bu hayatın.
Ne yeniden yaşamak mümkün,
Ne de yaşadıklarını silebilmek.

Önemli olan
İlk defa değil son defa
Sevebilmek..
Oğuz ATAY

Velut

Hep geçer diyorlar ya Olric..
Sence geçer mi.?
Geçer elbet efendim;
Bazısı teğet geçer,
Bazısı deler geçer,
Bazısı deşer geçer,
Bazısı parçalar geçer..
Ama mutlaka geçer..
Oğuz ATAY

Yaşamak

Ne ölmek nefessiz kalmaktır
ne de yaşamak nefes almaktır..

Yaşamak;
sevilmeyi hak eden birine
yaşamını harcamaktır.!

Oğuz ATAY

Günün Fıkrası

Üçüncü Boğaz Köprüsü’nü Japon, Amerikan ve Türkler’den oluşan bir konsorsiyum almış. Tam açılışın yapılacağı sırada kurdele kesilirken köprü büyük bir gürültüyle yıkılmış.

Japon; “Gitti bütün emeklerim, mahvoldu kumlarım” diyerek harakiri yapmış.

Amerikalı; “Gitti çeliklerim, tonlarca çelik yıkıldı” diyerek tabancasını çekip intihar etmiş. Tüm bunları izleyen bizim Temel de derin bir ‘Oh!’ çekerek yanındakilere dönmüş: “İyi ki çimento koymamışım, yoksa bunlar gibi mahvolurdum.”

Günün Sözü

Acı çekmek, ölmekten daha çok cesaret ister.
Napoleon

Acı çekmeyenler, başkalarının acı çekebileceğini akıllarını bile getirmezler.
Samuel Johnson

Acı tanımamış olmak, büyük bir acıdır.
Cicero