Unutulmaya Yüz Tutan Ramazan Gelenekleri

0
167

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah. Nette dolaşırken “Unutulmaya Yüz Tutan Ramazan Gelenekleri” başlıklı bir yazı gördüm. Çok hoşuma gitti, paylaşmak istedim. Sevgi ve sağlıkla kalın sevgili okuyucularım… Yase

Samsun’da “Sele-Sepet” Şenlikleri Düzenleniyor

Samsun’un Bafra ilçesinde özellikle çocuklar için ayrı bir anlam taşıyan bir gelenek yıllardır sürdürülüyor. “Sele-sepet” adıyla bilinen ve Ramazan ayının 14’ünü 15’ine bağlayan gece gerçekleştirilen şenlik, ilçe halkının katılımı ile düzenleniyor. Geçmişin kültür mirası olarak bugüne taşınan etkinlik; çocukların sevindirildiği, ikramlarda bulunulan ve eğlence amaçlı bir şenlik olarak günümüzde hala etkinliğini koruyor.

İftarın ardından başlatılan şenlikte çocuklar taşıdıkları “sele-sepet” adı verilen fenerlerle evleri dolaşarak bahşiş topluyor. Çaldıkları kapıyı açanlarca bahşiş ve çeşitli ikramlarda bulunulan çocuklar gruplar halinde “sele-sepet top kandil, aç kapıyı ben geldim. Ay da yıl da bir kere, kapınıza ben geldim” şeklinde maniler söyleyerek teravih vaktine kadar mahalleleri dolaşıyorlar. Her gidilen evde mutlaka bir ikramda bulunulurken, verilen hediyeler taşınan sepetlerde biriktiriliyor.

Amasya’da Bando Geleneği

Amasya’da, geçmişi yaklaşık 150 yıl öncesine dayanan müzikle iftar açma geleneği ile kent sakinleri belediye bandosunun çaldığı yılın popüler parçaları eşliğinde iftar yapıyor, sahura kalkıyorlar. Zamanın Amasya Mutasarrıfı Ziya Paşa’nın 1860’lı yıllarda bir Ramazan günü Amasya Kalesi’nden davul zurna çaldırmasıyla başladığı bilinen geleneği bugün belediye bandosu verdiği konserlerle sürdürüyor.

Kente hakim en yüksek yer olan Harşena Dağı’ndaki Amasya Kalesi’nde iftardan yaklaşık bir saat önce başlayan konserlerde, yılın popüler şarkıları ile Amasyalıları iftara hazırlayan bando, konserlerini sahurda da sürdürüyor. Genellikle yöreye özgü türkülerin icra edildiği konserlerde, zaman zaman istekler doğrultusunda yılın popüler parçalarına da yer veriliyor. Bando, Ramazan ayında seslendireceği parçaların provalarına ise Ramazan öncesinde başlıyor.

Sinop’ta Helesa

Sinop’a özgü bir gelenek olan ve Ramazan ayında “sellime çıkma” ya da diğer adıyla “helesa” olarak gerçekleştirilen şenliklerin geçmişi ise tam olarak bilinmiyor. Bir anlatıma göre, çok eski bir dönemde kış mevsimi fırtınadan kaçarak Sinop’a sığınan bir geminin tayfaları haftalarca burada mahsur kalmış. Kumanyaları tükenen tayfalar da kimseden bir şey isteyemedikleri için çaresiz kalınca, sonunda bir filikayla kente çıkıp, ellerinde fenerle evleri dolaşıp mani söyleyerek yiyecek istemişler. Helesanın bu öyküden kaynaklanıp kaynaklanmadığı tam olarak bilinmese de her yıl Ramazan ayında gerçekleştirilen bu gelenek, yıllardır sürdürülüyor.

Ramazan ayının 15’inden itibaren helesaya çıkan gençler, taşıdıkları maket kayıkla “sellim”e çıkıyorlar. İftar sonrası birkaç kişinin taşıdığı ve özenle süslenmiş kayıklar eşliğinde ellerinde fener ve mumlarla mahalleler dolaşılarak bahşiş toplanıyor. Kayığı, gidilen evin önüne koyan gençler evlerin kapılarına giderek mani söyleyip bahşiş istiyor. Bahşişler ise bir mendile sarılarak ve düştüğü yer görülsün diye de mendilin ucu yakılarak helesacılara atılıyor.

Erzurum’da İlk Kez Oruç Tutan Çocuklara Hediyeler

Erzurum’da ilk defa oruç tutan çocuklara çeşitli hediyeler verilmesi, nişanlı kızların evlerine iftarlık yemek ve hediye götürülmesi, maddi durumu kötü olan vatandaşlara iftarlık verilmesi ve her yıl Ramazan ayında 1001 hatim okuma geleneğinin sürdürülmesi dikkat çekiyor.

Konya’da, “Oruca Direk Vurma”

Konya’da oruç tutan çocuklara dayanamadıkları için yaptırılan “oruca direk vurma”günümüzde tamamen unutulmaya yüz tutarken, esnafın dükkan komşusunu iftar yemeğine çağırması geleneği de giderek azalıyor. Selçuk Üniversitesi’nden emekli Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Konya’da Ramazan geleneklerinin en önemlisinin iftar yemeğine davet olduğunu söyledi. Eskiden akrabalar ve komşuların birbirini, esnafın ise dükkan komşusunu iftara davet ettiğini anlatan Sakaoğlu, şunları kaydetti: “Ramazan ayı boyunca herkes birbirine gider gelir. Günümüzde esnafın dükkan komşusunu iftara daveti giderek azalıyor. Akraba davetleri sürüyor ancak eskisi kadar yoğun değil. Teravih namazları bazı camilerde genellikle hatim ile kılınırdı ve çok uzun sürerdi. Ayrıca bir kısım cemaat, namazını her akşam başka bir camide kılardı. Çocukların akşama kadar oruç tutmaları, yaşları dolayısıyla uygun olmadığı için öğle saatlerinde bir yemek verilirdi. Buna ‘oruca direk vurma’ denilirdi ve çocuğun gönlü de alınmış olunurdu. Şimdilerde neredeyse hiçbir çocuk hatta genç ‘oruca direk vurmanın ne demek olduğunu bilmiyor.”

Önceden Ramazan ayında esnafın sattığı mallarda ciddi zam olmadığını da vurgulayan Sakaoğlu, şimdilerde ise Ramazan ayında zamlar yapıldığını, eski hassasiyetin kalmadığını bildirdi.

Karaman Ve Aksaray

Karaman İl Kültür ve Turizm Müdürü Dindar Dilbaz, televizyon yüzünden komşuluk ve aile ilişkilerinin zayıflamaya başladığını söyledi. Önceden Ramazan gecelerinde teravih namazı sonrası belli evlerde sıra geceleri yapıldığını anlatan Dilbaz, şunları kaydetti: “Bu sıra gecelerinde Karaman’a has yüksük oyunu, tura oyunu, yıldız sayma, yumurta saklama gibi oyunlar oynanıp büyüklerin anlattığı hikayeler, anılar yöresel masal ve efsaneler dinlenirdi. Şimdi ise değil mahalledeki insanların bir araya gelmesi apartman sakinleri bile birbirini tanımıyor. İnsanlar evde oturup televizyon seyretmeyi tercih ediyorlar.”

Aksaray’da da Karaman’dakine benzer durum gözleniyor. Teravihten sonra toplanan ailelerin, yüzük oyununu oynadığı belirtiliyor. Bir tepsi üzerine ters çevrilmiş 9 fincan konulduğunu ve bunlardan birinin altına da yüzük saklandığını belirten yetkililer,“Oyunu kazanan ekip, kaybeden ekibi değişik yöntemlerle cezalandırırdı. Şimdilerde ise bu oyunlar televizyon yüzünden unutuldu” dedi.

Ramazan’ın Gelişi İzmir’in Tarihi Kemeraltı Çarşısı’ndan Anlaşılırdı

İzmir Tarihi ve Mutfak Kültürü Araştırmacısı, Gazeteci Yazar Nedim Atilla, Osmanlı döneminde çok dinli, çok kültürlü bir kent olan İzmir’in Ramazan aylarında büyük heyecan ve hareketliliğe sahne olduğunu, bugün ise Ramazan ayı geleneklerinin sadece kentin eski mahallelerinde yaşatıldığını söyledi.

Hıristiyan ve Musevilerin de yaşadığı bir kent olan İzmir’de Ramazan aylarında Müslüman geleneklerine büyük saygı gösterildiğini ifade eden Atilla, “İzmir’de çoğunluk Müslüman ahaliden oluştuğu için, farklı dinlere mensup kişiler de Ramazan geleneklerine uyarlardı. Sokakta bir şey yememeye özen gösterirlerdi. Ramazan ayında büyük iftar sofraları düzenlenirdi ve bu sofralara katılan kişiler arasında din farkı gözetilmezdi” diye konuştu.

İzmir’de 18. ve 19. yüzyılda büyük iftar sofralarının düzenlendiğini, kadınların bütün mutfak hünerlerini ortaya koyduğunu söyleyen Atilla, gezginlerin seyahatnamelerinde“kentteki iftar sofralarında 140 çeşit yemek bulunduğuna” dair notlara rastlandığını belirtti. Ramazan ayının gelmesinin İzmir’in tarihi çarşısı Kemeraltı’ndan anlaşıldığını ifade eden Atilla, şöyle dedi: “En eski çarşılardan biri olan Kemeraltı’nda kuru bakliyatların, şekerlerin arabalarla merkeplerle evlere doğru taşındığı görülürdü. Hurmanın gelmesi ise dört gözle beklenirdi. Hicaz’dan gemilerin hurma getirmesi beklenirdi. Ramazan ayının başlamasından birkaç gün önce gemi körfeze yanaşırdı. Daha sonra sokak satıcıları hurma satmaya başlardı.”

Osmanlı dönemindeki Ramazan gelenekleriyle bugünkü alışkanlıklar arasında “görgü” farkının bulunduğuna dikkati çeken Nedim Atilla, eskiden varlıklıların Ramazan ayına özel yaptıkları yardımın “gizli” tutulduğunu söyledi.

Günün Şiiri

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir şey Var

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol BEHRAMOĞLU

Günün Fıkrası

Oruç

Tilki çok acıkmış. Ormanda giderken bir ağaçta büyük, güzel bir biftek… Hemen ağacın yanına gider, bakar ki bifteğin yanında bir bomba. Eğer bifteği almaya çalışan bombanın patlamasıyla ölür. Tilki hiç ölmeye meraklı değilmiş. Hemen bir çare düşünürken, oradan bir kurt gelir.Tilkiye sorar: “Tilki o ağaçta bir biftek var. Sen niye almıyorsun?” der. Tilki: “Yok sağol ben oruçluyum” der. Fırsattan yaralanmak isteyen kurt, bombayı görmeyerek hemen ağaca atlar ve bombanın patlamasıyla kurt bi tarafa biftek bi tarafa uçar. Bifteği gören tilki hemen yemeye başlar. Kurt zar zor kafasını kaldırır ve: “Hani oruçluydun hain tilki?” der. Tilki de oradan “Top atıldı duymadın mı?” der.

Günün Sözü

Kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar. Ramazan ayında oruç tutmayı farz bilip, sevabını da Allah’u teâlâdan bekleyerek oruç tutanın günahları af olur.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here