TOBB Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gökhan Barış Bağcı İle…

0
1326

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Hem varız hem yokuz” “Hem İsa biziz, hem İsa’yı ihbar eden biz, hem onu çarmıha geren biziz” Yani hem her şeyiz hem hiçbir şey? İnşallah doğru anlamışımdır…

Bu sözler  geçtiğimiz Çarşamba günü Evimiz İskenderun Süpürge Derneği&Ayna Kültür Sanat derneklerinin ortak söyleşi etkinliğinin konuğu TOBB Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gökhan Barış Bağcı’nın sözleri. Her zamanki gibi geç  yetiştim söyleşiye. Çoktan sakin sakin yumuşak bir havayla sürüyordu söyleşi. Kuantum ve zaman  hakkında bir ön bilgim vardı ama bendeniz her zaman boş bir kafayla gitmek isterim söyleşilere ön yargılı olmamak için. Bu yüzden kafamı boşaltmıştım. Kendi yöntemlerimle boş ve yazılmaya hazır bir word sayfası gibiydi belleğim. Bu yüzden kulak kesildim ancak gözlerimde dolaşıyordu etrafta, konuşmacıların ses tonu, konuyla olan bütünleşmeleri, saçları ve ne yalan söyleyeyim giysileri bendenizi çok ilgilendiriyordu. Yani kadife bir ceket, kareli bir gömlek ve yine kadife pantolon doğrusu siyah dağınık saçlara ve hafif nezleli bir sese çok yakışmıştı. Rahat göze batmayan bir şıklık ve yumuşak bir ses işte  dinlemem ve dinlediğimi algılamam  için yeterliydi. Kulağımı ya da gözümü tırmalayan bir şey yoktu kısaca. Bendenizde sakinleştim. Diğer bütün dinleyiciler gibi.

“Hem her şeyiz hem hiçbir şey” dediği zaman içimden kocaman bir destek geldi. Çok zaman düşüncelere daldığında bendenizde kendimce öyle düşünüyordum. Hem melek hem şeytan, hem iyi  hem kötü, hem günahkar hem tövbekar olduğumu düşündüğüm gibi.

“Konuşulanlar bana uyuyordu devam edebilirim” dedim kendime. Ve yerime yerleştim. Dr. Gökhan Barış aslında İskenderunlu. Lisede okurken ünlü fizikçi Hopkins’e bir mektup göndermiş ve yanıtını almış. Bunu anlatırken heyecanlıydı ve öğrencilere dönüp “işte bizim zamanımızdaki İskenderun Lisesi böyle bir okuldu” dedi. Misilleme yapar gibi. Belki şimdiki duruma gelmesinde bu mektubun gerçekten itici bir etkisi olmuştur diye düşünüyorum. Zehir gibi bir matematik kafaya, dil yeteneğine sahip olan Dr. Gökhan daha sonra  fizik ve felsefe eğitimi alarak, kuantum mekaniği ve astrofizikle ilgilenmeye, ileri ki zamanlarda  konferanslar vermeye, makaleler yazmaya başlamış ki bu konuda hatırı sayılır makaleleri var. Gerçekten haklı bizim zamanımızdaki lise de ilkokul da başkaydı. Burada biraz öğretmenler ve yaptırmaları konuşuldu, iyi öğrenmenler ve yalnız öğretmen olanlar anıldı. Onları geçelim ve kuantum üzerine verdiği bir örneği irdeleyelim.

“İki elmamız var biri kırmızı biri mavi. Ben kırmızısını aldım, Recep hoca da mavisini aldı” Recep hoca “Tammura” adlı kitabın sevgili yazarı.

Recep hoca Amerika’ya gitti mavi elması ile. Şimdi size sorsam Recep hocanın elindeki elmanın rengi ne diye. Hep birlikte mavi dedik. Peki, neden mavi dedik elmayı gördük mü? Hayır, görmedik ama biliyoruz. Madem iki elma var biri kırmızı diğeri mavi. -Sarı olmasını isterdim, mavi elma masalımsı geliyor da- Ve iki kişi var bunlardan birindeki elma kırmızı ise diğerindeki kesinlikle mavi! Parçacıklar ve dalgalar! Bu örnek  kuantum teorisindeki belirli bir parçacığın her yerde var olabileceği ve bir olayın birkaç, hatta bazen sayısız şekillerde meydana gelebileceği önermesine uyuyor yanlış anlamadıysam! Ne yalan söyleyeyim kalbim tok tok kulaklarımda atmaya başladı. Anladığımı sandıklarım sayesinde.

Doğum günümde Ahmet bendenize  bir kuantum kitabı armağan etmişti şu çok popüler olanlarından. Mevlana ve öğretisine gömülmüşken zihinsel  kuantumu kullanarak para kazanan beleşçilerin kitapları  pek cazip gelmiyordu bendenize ve bir arkadaşım vardı kuantum ve zihinsel çalışmalara kocasını zorla sürüklüyordu adam hayatından bıkmıştı, kuantumcu olduğunu iddia eden eşi de zaten kafayı sıyırdı!

Konu zor, konu doğru anlaşılmalı ya da hiç uğraşılmamalı. Her konuda olduğu gibi nasıl ki -yarım doktor hayattan yarım hoca dinden ederse -onun gibi işte. Ancak eve gelince bildiğimi sandıklarım ve duyduklarımla bu yazı ortaya çıktı. Sonra netten biraz araştırma yaptım. Ve ilgimi çeken bir makaleyi paylaşmak isterim meraklılarına. Ama daha önce Dr. Bağcı kimmiş ona bakalım kısaca.

yase-kuantum1

1975 İskenderun doğumlu Doç. Dr. Bağcı, 1992’de İskenderun Lisesi’nden mezun oldu. ODTÜ Fizik bölümünden mezun oldu. 2005’te ODTÜ Fizik, 2006’da ODTÜ felsefe, 2008’de Kuzey Teksas Üniversitesi Fizik bölümünden doktora derecelerini aldı. 8 yıl ABD’de hocalık yaptıktan sonra Türkiye’ye döndü. Yaklaşık 30 bilimsel makale, konferans bildirileri ile 2 çeviri eseri bulunmaktadır.

Ve sevgili okuyucularım toplu bir öz çekim ile noktayı koyduk çok fazla anlaşıldığını sanmadığım  konuya. Dr Gökhan, Ankara’da bile böyle bir toplulukla karşılaşmadığını vurgulayarak. Ön çekimi teklif eden  bendeniz yavaşça sıvıştım, kafam dolu ve kalbim kulaklarımda atmaya devam ettiği için.

Sevgili okuyucularım çoğunuz duymuşsunuzdur ABD’de “Biocentrism: Yaşam ve Şuur İnsanın Doğasını Anlamaya Nasıl Anahtar Olur?” isimli bir kitap yayınlanmıştı. Anlayan anlamayan, bilen bilmeyen, ters yüz olan düşünceler bilgiler derken darmadağınık olan kafalar ve kuantum teorisi. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle, birlik ve beraberlikle kalalım ayrımsız gayrımsız… Yase

Kuantum Teorisi Şuurun Öldükten Sonra Başka Bir Evrene Geçtiğini Kanıtlıyor

ABD’de “Biocentrism: Yaşam ve Şuur İnsanın Doğasını Anlamaya Nasıl Anahtar Olur?” isimli bir kitap basıldı ve internet karıştırdı çünkü yaşamın beden öldüğünde sona ermediği ve sonsuza dek var olduğu bilgilerini içeriyordu. Bu eserin yazarı bilim adamı Robert Lanza bunun mümkün oluşuyla ilgili herhangi bir şüphe taşımıyor.

Zamanın ve Mekanın Ötesinde

Lanza, yenileyici tıp alanında bir uzman ve İleri Hücre Teknolojisi Şirketi’nin bilim yönetmeni. Gövde hücreleriyle ilgili olan geniş araştırmasıyla tanınmadan önce de tehlikedeki hayvan türlerini klonlama konusundaki birkaç başarılı deneyiyle ünlüydü.

Ama çok uzun olmayan bir zaman önce, bilimadamı fizikle, kuantum mekaniği ve astrofizikle ilgilenmeye başladı. Bu patlama potansiyeli taşıyan karışım yeni “biyomerkezcilik (biocentrism)” teorisini doğurdu, profesör o zamandan beri bu konuda konferanslar da vermektedir.

Teori basitçe ölümün varolmadığını ima etmektedir. Ölüm, insanların zihninde oluşan bir illüzyon sadece. Ölüm var çünkü insanlar kendilerini bedenleriyle tanımlıyorlar. Bedenin er ya da geç öleceğine inanırken şuurlarının da kaybolacağını düşünüyorlar. Aslında, şuur zamanın ve mekanın sınırlarının dışında varolur. Şuur, her yerde varolabilir; insan bedeninin içinde de dışında da varlığını sürdürür. Bu ise kuantum mekaniğinin temel önermeleriyle tam uyuşuyor, örneğin kuantum teorisindeki belirli bir parçacığın her yerde varolabileceği ve bir olayın birkaç, hatta bazen sayısız şekillerde meydana gelebileceği önermesi gibi.

Lanza, çoklu evrenlerin eşzamanlı olarak varolabileceğine inanıyor. Bu evrenler olası senaryoların meydana gelebilmesi için çoklu yöntemler kapsayabiliyor. Tek bir evrende, beden ölebilir ama bir diğerinde varolmaya ve bu evrene göçen şuuru emmeye devam eder.

Bu da şu anlama geliyor ; ölen bir insan belli bir tünelde seyahat ederken birdenbire cehenneme veya cennete geçmiyor, zaten yaşamını sürdürmekte olduğuna benzer bir dünyaya geçiyor ama bu sefer canlı olarak. Ve bu sonsuza dek böyle devam ediyor.

Çoklu Dünyalar

Lanza’nın bu umut aşılayan ama son derece tartışmalı teorisi, pekçok destekçiye sahip, Bunların arasında sadece sonsuza dek yaşamak isteyen ölümlüler değil, aynı zamanda bazı tanınmış bilimadamları da var. Bu bilimadamları parallel evrenlerin varlığını kabul etmeye eğilimi olan fizikçiler ve astrofizikçilerle çoklu evrenler olasılığını önerenlerden oluşuyor. Çoklu evren, onların savunduğu bir bilimsel kavramın adı. Bu bilimadamlarına göre, parallel dünyaların varlığını engelleyen hiçbir fizik kanun yok.

Paralel Evrenler kavramından ilk olarak bilimkurgu yazarı H.G. Wells, 1895’te “Kapıdaki Duvar (The Door in the Wal)” isimli hikayesinde bahsetti. Ondan 62 yıl sonra, bu önermesi Hugh Everett Princeton Üniversitesi’ndeki lisans tezinde geliştirildi. Önerme temel olarak, herhangi bir anda evrenin sayısız benzer anlara bölündüğünü varsayıyordu. Bir sonraki ansa bu yeni doğan evrenler benzer bir tarzda bölünüyordu. Bu dünyaların bazılarında sizler de mevcut olabilirsiniz, örnrğin bir evrende makale okurken, televizyon seyrederken vs bulunabilirsiniz.

Bu çoklu dünyalar için tetikleyici faktör eylemlerimizdir diye açıklıyor Everett. Eğer bazı seçimler yapıyorsak o an tek bir evren sonuçların farklı versiyonlarıyla ikiye bölünüyor.

1980lerde, Lebedev Fizik Enstitüsü’nde bilimadamı olan Andrei Linde, çoklu evrenler teorisini geliştirdi. Kendisi şu anda Stanford Üniversitesi’nde professor.

Linde’nin açıklaması şöyleydi: Uzay pekçok şişen küreyi barındırıyor ve bunlar da benzer kürelerin artmasını sağlıyor, ve onlar da daha çok sayıda küreyi üretiyor, bu sonsuzca devam ediyor. Ama onlar aynı fizik evrenin farklı bölümlerini temsil ediyor.

Evrenimizin yalnız olmadığı gerçeği, Planck uzay teleskopundan alınan veriyle de destekleniyor. Bu bilgiyi kullanarak, bilimadamları mikrodalganın arka planının en doğru haritasını ürettiler, buna kozmik kalıntı, arka plan radyasyonu deniyor ve evrenimizin başlangıcından beri mevcut bulunuyor. Ayrıca evrenin deliklerle ve uzun geçitlerle temsil edilen çok sayıda karanlık kovuğu da barındırdığını buldular.

Kuzey Carolina Üniversitesinden Teorik fizikçi Laura Mersini Houghton meslektaşlarıyla şunu tartışıyor: Arka plandaki mikrodalganın anomalileri, evrenimizin hemen yakındaki diğer evrenlerin yarattığı etkilerden kaynaklanıyor. Ayrıca delikler ve geçitler komşu evrenlerin bizim üzerimize olan saldırılarının doğrudan bir sonucudur.

Kuanta Ruhu

Dolayısıyla yeni biyomerkezciliğe göre ölümden sonra ruhumuzun geçebileceği çok sayıda yer vardır. Peki ruh var mıdır?

Arizona Üniversitesinden Stuart Hameroff’un ebedi ruhun varlığı hakkında şüphesi yok. Bilimadamı, geçtiğimiz yıl kadar yakın bir zamanda şuurun ölümden sonra kaybolmadığının kanıtlarını bulduğunu açıkladı.

Hameroff’a göre, insan beyni mükemmel bir kuantum bilgisayarı ve ruh ya da şuur da kuantum seviyesinde saklanan bir bilgi. Bedenin ölümünden sonra ruh, başka bir yere geçebiliyor, şuurun temsil ettiği kuantum bilgi evrenimizle birlikte birleşerek orada varlığını sürdürebiliyor. Biyomerkezcilik uzmanı Lanza ruhun başka bir evrene göçtüğünü kanıtlıyor. Onun diğer meslektaşlarından temel farkı bu.

Sir Roger Penrose, ünlü bir İngiliz fizikçi ve Oxford’dan bir matematik uzmanı. Penrose da Hameroff’un teorisini destekliyor ve bunun yanında diğer evrenlerle bağlantıların izlerini de buldu. Bilimadamları birlikte şuur fenomenini açıklayabilmek için kuantum teorisini geliştiriyorlar. Onlar şuurun taşıyıcılarını, yaşam sırasında bilgi biriktiren elementlerini bulduklarına inanıyorlar ve bedenin ölümünden sonra başka bir yerden şuur çektiğini düşünüyorlar. Bu elementler protein bazlı *mikrotübüllerde (nöron mikrotübüllerinde) yerleşmiş bulunuyor ki bu sözkonusu mikrotübüllere daha önce sadece canlı hücre içindeki bir destekleme ve aktarma kanalı olarak bakılıyordu. Yapılarından ötürü, mikrotübüller en iyi beyinde kuantum özelliklerinin taşıyıcıları olarak fonksiyon görmek üzere oluşturulmuşlardır. Bunun da temel sebebi, kuantum hallerini uzun süre tutma potansiyelini taşımaları ve bu da bir kuantum bilgisayarının elementleri olarak fonksiyon görebilecek olmalarıdır.

*Mikrotübül: Hücre içinde materyallerin taşınmasını sağlayan küçük tüp şeklinde yapı (microtubule)

http://topinfopost.com/…/consciousness-moves-to-another-uni…

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here