Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Seçimlere az kaldı ama CHP İskenderun belediye başkan adayını açıklamadı daha. Merak ve hayal içinde herkes; ama bendenizce bütün aday adayları sanki aday kendileriymiş gibi canla başla çalıştıkları için endişe edecek bir şey yok. Yani herhangi bir şeye geç kalmış sayılmazlar. Bütün adaylar haklarında herhangi bir şaibenin bulunmadığı, değerli insanlar oldukları içinde kim aday olarak seçilirse seçilsin bizim için fark etmez. Yalan, dolan, benmerkezci olmasın yeter. Hep yazarım şimdide yazıyorum. Allah rızası için ayakları yere değsin birde. Ve hayal kurmasınlar mümkünse gerçekleri net görsünler ve yapmayacakları şeyler için söz veremesinler.
Bizde alışkanlıktır sürekli bir şey için söz veririz. Çocuklarımıza tutmayacağımız sözler vererek başlarız, sonra çevremize, sonra topluma. Bugün tutmayacağımız sözler veriyorsak, sanınım çocukken bize verilen ama tutulmayan sözlerden dolayı alışageldiğimiz bir durumdayız. Ancak çocuklar verilen sözlere inanır ve yerine getirilmesini kesinlikle isterler. Ve hatta diretirler. Bizler sözlerle, vaatlerle büyütülmediğimiz ve bu konuda düş kırklığına uğramadığımız için hala verilen sözlere inanıyoruz, vaatlere kanıyoruz. Her ne kadar şimdilerde güvenimiz sarsılsa da, verilen sözlerin harfiyen yerine getirilmesini istiyoruz. Ve takipçisi oluyoruz. Bu yüzden herkes ağzından çıkan lafa çok dikkat etmeli diye düşünüyorum. Şahsen bendeniz kendime ayar vermek için kaç zamandır “gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün” dizeleri ile yaşıyorum. Bu dizeler öylesine biz avaz-avaz şarkı söyleyelim diye yazılmadı kuşkusuz. Azıcık silkelenip düşünelim diye yazıldı.
Ve bendeniz yine düşünüyorum ki ülkemizde insanlar gülmeyi unutmuşken “toplumun yüzde yetmiş beşi mutlu” diyenler düşsel gafletteler herhalde! “Düşsel gaflet ne ya?” mı diyorsunuz. Valla kimseyi incitmeyelim diye uğraş -uğraş nereye kadar canım? İşte bizde kendimize göre bir lügat oluşturuyoruz valla.
Keşke herkes bunun için uğraşsa, kırıp, dökmeden. Konuşmak güzel hele güzel konuşmak, ayrım gayrım yapmadan, aksine birleştirici, sevgi dolu bir dil kullanarak, kin, nefret kusmadan, aşağılayıp, kırıp, incitmeden olursa oh ne güzel dinleyeni coşturur.
Ama bizler son günlerde sinirlerimizi aldırmak zorunda kaldık, büyüklerimizin konuşmalarından çıldırma noktasına gelmeyelim. Bize ne oldu, biz neredeyiz diye sormayalım diye.
Ve sevgili okuyucularım “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” demiş atalarımız, ne güzel söylemiş değil mi? Lütfen sevgili aday adayları tatlı dil kullanın, yapmayacağınız şeyler için söz vermeyin… Şimdi partilisiniz ancak seçilince partisiz olmayı kabul edin lütfen herkese, herkesime eşit mesafede olurken bazı kesimlere, örneğin az gelişmiş yerlere daha çok önem verin. Şehrin temel taşlarından biri olan eski adliye binasına, şimdilerde restore ediliyor, işlemlerin aslına uygun olmasına, hatta aslını yitirmemesi için ne gerekiyorsa ona dikkat edin. Bizim yüz yıllık lise binamıza ve onun gibi eski değerlere sahip çıkın. Heder olup gitmesine göz yummayın. Yapabiliyorsanız şöyle gerçek bir sanat merkezi yapın. İçinde sergi salonu, tiyatro ve konferans salonları olsun. Ses ve oturum düzeneği mükemmel olsun.
Aman ha sakın. Bizler kendi ülkemizde, kendi değerlerimizle yaşmaktan şikâyetçi değiliz, bizi Avrupalılaştırmak için acayip sözler vermeyin, zaten olmuyor. Yapamıyorsunuz hatta bozuyorsunuz onun için aman ha. Olanı koruyun, düzeltin, yeşile, bahçelere, parklara önem verin, şehrin temizliğine, çöplerin zamanında toplanmasına, kaldırmalara ve işgalcilerine, park yerlerine dikkat edin. Yeni yapılan binalara nasıl bir yerden sonra asansör zorunluluğu varsa aynı şekilde park alanı yapma zorunluluğu da getirilsin.
Valla aklıma geldikçe yazacağım, şimdi sinirlerim alınmış olmasına rağmen yine de çok sinirliyim, sağa sola saldırır gibi konuşanlardan. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, sevgili okuyucularım, ayrımsız gayrımsız her zaman hep beraber. Yase
NOT: Unutmadan sevgili okuyucularım. Boncukcan’ın Günlüğü, 2. baskısı yapılan Yağmurla Gelen Şubat Güneşi ve Zehra adlı kitaplarımla 21- 30 Aralık İSTE merkez kampusunda sizlerle birlikte olmak istiyorum. Yalnız bırakmayacağınızı biliyorum, şimdiden çokkkk teşekkürler.
& & & & &
Gül Bahçesi
Zamanın birinde bir kasabada yasayan dünyalar güzeli bir kız varmış. Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok zengin, çok yakışıklı, asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice şövalyeyi reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmiş. Bu arada ayni kasabada yasayan ve bu kıza aşık olan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş. Ama kız onu da reddetmiş. Aradan uzun yıllar geçmiş. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış. Kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış. Bir gün yolu bir zamanlar yaşadığı güzel, küçük kasabaya düşmüş. Orada tanıdık birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yaşayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş. Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını pek merak etmiş. Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş. Kızın kocası şişman, kel ve çirkin mi çirkin bir adammış. Üstelik zengin bile değilmiş. Çok merak eden adam kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış. Kız kapıyı açınca kendini tanıtmış ve neden böyle bir adamla evlenmiş olduğunu sormuş. Kız da ona arkasındaki gül bahçesinden en güzel gülü koparıp getirirse cevabı vereceğini bu arada tek şartının bahçede ilerlerken geriye dönmemesi olduğunu söylemiş.

Adam da bunun üzerine yüzlerce güzel gülün olduğu bahçede ilerlemeye başlamış. Birden çok güzel sarı bir gül görmüş. Tam ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pembe bir gül gözüne çarpmış. Tam ona uzanırken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş. Derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş ve mecburen oradaki bir gülü koparıp kıza götürmüş. Bahçenin en güzel gülünü getirmesini beklerken kız bir de ne görsün yaprakları solmuş cılız bir gül. Bunun üzerine adama dönen kız şöyle demiş: “Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçer ve sen en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın. Bu yüzden gençlik elden gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi öğrenmek gerekir…”
Günün Şiiri
Gafil Gezme Şaşkın
Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün
Dünya kadar malın olsa ne fayda
Söyleyen dillerin söylemez olur
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda
Bir gün seni götürürler evinden
Hakkın kelamını kesme dilinden
Kurtulmazsın Azrailin elinden
Türlü türlü yolun olsa ne fayda
Sen söylersin söz içinde sözün var
Çalarsın çırparsın oğlun kızın var
Şu dünyada üç beş arşın bezin var
Tüm bedesten senin olsa ne fayda
Kul Himmet Üstadım gelse otursa
Hakkın kelâmını bile getirse
Dünya benim deyip zapta geçirse
Karun kadar malın olsa ne fayda
Kul Himmet
Dağlar
Ey benim divane gönlüm
Dağlara düştüm yalınız
Bu cefayı kendi özüm
Pek mail gördüm yalınız
Dağlar var dağlardan yüce
Dağmı dayanır bu güce
Derdimi üç gün üç gece
Söylerim bitmez yalınız
Şah’ın ayağına varsam
Hayırlı gülbengin alsam
Kızılırmağa gark olsam
Çağlasam aksam yalınız
Pir Sultanım ey erenler
Erine niyaz edenler
Üçler, kırklar, yediler
Mürvete geldim yalınız
Dağlar
Tatlı Dilim
Şu garip halimden bilen işveli nazlı
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Datlı dillim güler yüzlüm hey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen, neredesin sen
Ben ağlarsam ağlayıp, gülersem gülen
Bütün dertlerimi anlayıp, gönlümü bilen
Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen (x2)
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen, neredesin sen
Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor
Hiç bir tabip yarama merhem olmuyor
Boynu bükük bir garibim yüzüm gülmüyor
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen, neredesin sen
Datlı dillim güler yüzlüm hey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen, neredesin sen
Neşet ERTAŞ
Günün Sözü
Gerçeği, insanların ölçüsü ile değil; insanları gerçeğin ölçüsü ile tanı.
Hz.Ali
Eldeki para hürriyetin aletidir. Fakat peşi kovalanan para, tam tersine kölelik aletidir.
Jean Jacques Rousseau




