Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Özledim, kaygısızca gülmeyi… Özledim öyle geniş, geniş şundan bundan konuşmayı, havuzda neşeyle kulaç atmayı, denizde kumlarla savaş yapmayı… Özledim kuş sesi ile uyanmayı… Özledim öyle büyük yemek masasında sonsuza dek sürecekmiş gibi yapılan, çoluk çocuk hep birlikte kahvaltı etmeyi… Aslında ondan önce deliksiz uyumayı özledim. Rahat derin bir nefes almayı. Yürek sızısı, kalp ağrısı, vicdan azabı duymadan yaşamayı özledim.
Ve lanet etmeden, kahrolsun demeden, gözyaşı akıtmadan, olmaz bu kadarı pes yani demeden gazete okumayı özledim. Aslında eskiyi özledim. Şehit haberlerinin gelmediği, anaların ağlamadıkları, kan revanın olmadığı günleri özledim.
Yalan dolanın ikiyüzlülüğün, talanın, hak yemenin artık rutin olmadığı günleri özledim. Ve sanıyorum hepimiz, bunları ve çok daha çoğunu özledik. Neşemiz kalmadı, yaşam aşkımız tükendi sanki. Utanır olduk gülümsemekten, evlere ateş düşmüş, etraf cayır, cayır yanıyorken, sesimiz çıkmaz oldu artık saygısızlıktır şehitlere diye.
Ve unutur oldum nasılsınız demeyi, özledim yeniden dönmeden, silmeden yazı yazmayı. Ve sevgili okuyucularım yazılarımda artık sıkıcı olmaya başladı ruhum gibi. Yeni kitabım bitti sevinçliyim demeye utanıyorum. Yürekler kan ağlarken… Özlüyorum cennet vatanımda ve dünyada barışın olduğu kaygısız günleri. Ve özlüyorum bu mevsimdeki depresyon havasını, hüzün takılmayı özlüyorum yiten aşklar için. Kızgın olmayı bileözlüyorum. Sanki kırık bir oyuncak gibi kenarda durmaktan, sinirleri alınmış gibi duygusuz olmamayı özledim.

Ve şimdilik her şeye rağmen sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum. Ayrımsız gayrımsız… Yase
& & & & &
Duvarda Çivili Kertenkele
Japon mimarlarından biri evini baştan aşağı yeniliyordu. Tamirat esnasında söktüğü kapılardan birinin duvarla irtibatlı bölümünde, iç kısmında, iki tahta arsında sıkışıp kalmış bir kertenkele buldu. Biraz daha dikkatle bakınca kertenkelenin canlı olduğunu fark etti. Onu oradan kurtarmaya çalışırken bu kez kertenkelenin bir ayağından duvara çivilenmiş olduğunu gördü. On yıl önce yapılan eve kapısı takılırken dışarıdan çakılan bir çivi, o an kapıyla duvar arasında bulunan kertenkelenin ayağına isabet etmiş olmalı diye düşündü Japon mimar. Peki nasıl olmuştu da bu kertenkele, bir santim boyu bile kıpırdayamadığı bu karanlık duvar boşluğunda on yıldır canlı kalmayı başarmıştı? Mimar, tamirat işlerini bir kenara bırakarak kertenkeleyi izlemeye başladı. Bu kertenkelenin sadece havayla beslenmediğine göre, bunca yıl yaşamını nasıl sürdürebildiğini merak ediyordu. Bir süre sonra duvar boşluğunda bir hareket oldu. Japon mimar, nereden çıktığını fark edemediği başka bir kertenkelenin geldiğini gördü. Gelen kertenkele, yerinden kıpırdayamayacak halde olana ağzında yiyecek taşıyordu. Bu kertenkele diğerinin belki annesiydi, belki eşi, belki de arkadaşı kim bilir? Ama bilinen bir şey var ki aralarındaki güçlü sevgi, birinin bıkıp usanmadan diğerini hayatta tutabilmek için ona yiyecek taşımsına neden olmuştu.
& & & & &
Seni Seviyorum Demek
İşimin yoğunluğu, eşim ve üç çocuğumun beklentileri sebebiyle annemi görme fırsatım pek olamıyordu. O akşam annemi yemeğe ve ardından sinemaya davet ettim. Endişelendi ve hemen “İyi misin, her şey yolunda mı” diye sordu. Annem de geç saatte gelen bir telefonun veya sürpriz bir davetin mutlaka kötü bir anlamı olacağından şüphelenen tipte kadınlardandı.
“Seninle beraber ikimizin biraz zaman geçirmemizin güzel olacağını düşündüm” diye yanıtladım.
“Sadece ikimiz mi?” Biraz düşündü ve “Çok isterim” diye cevap verdi.
O cuma, iş çıkışı onu almaya giderken kendimi biraz gergin hissediyordum. Eve vardığımda fark ettim ki o da, randevumuzdan ötürü hafif gergin görünüyordu. Kapısının önünde, paltosunu çoktan giymiş bir şekilde bekliyordu. Saçlarını yaptırmıştı ve üzerinde babamla kutladıkları son evlilik yıl dönümlerinde giydiği elbise vardı. Bana melekler kadar ışıltılı bir yüzle gülümsedi. Arabaya bindiğimizde: “Arkadaşlarıma oğlumla dışarı çıkacağımı söyledim gerçekten çok etkilendiler” dedi. “Randevumuzun nasıl geçtiğini duymak için sabırsızlanıyorlar.”
Gittiğimiz restoran, çok şık olmasa da sevimli, sıcak ve servisin kaliteli olduğu bir mekândı. Annemse, bir kraliçe edasıyla koluma girdi. Yerimize oturduktan sonra ona menüyü okumam gerekmişti, çünkü küçük yazıları göremiyordu.
Ben daha menünün ortalarındayken annemin nemli gözlerle ve nostaljik bir gülüşle bana bakmakta olduğunu fark ettim. “Eskiden, sen küçükken, menüleri okuyan bendim, sense meraklı bakışlarla beni dinlerdin” dedi. Ben de gülümsedim. “O zaman, şimdi senin rahat rahat oturma sıran ve ben de okuyarak borcumu ödeyebilirim” dedim.
Yemek boyunca muhabbetimiz çok güzeldi, sıra dışı hiç bir şey olmadı ama eskilerden ve hayatlarımızdaki yeniliklerden bahsederek kaybettiğimiz zamanın birazını telafi etmeye çalıştık. O kadar çok konuştuk ve eğlendik ki film saatini kaçırdık. Akşam annemi evine bırakırken; “Seninle tekrar çıkmak isterim ama ancak bu sefer benim seni davet etmeme izin verirsen” dedi ve bir akşam tekrar buluşmaya karar vererek ayrıldık.
Eve geldiğimde eşim yemeğin nasıl geçtiğini sordu: “Çok güzeldi” dedim. “Düşünebileceğimin çok üstündeydi.”
Birkaç gün sonra annem aniden ciddi bir kalp krizi sonucu vefat etti. Bu o kadar ani gerçekleşmişti ki, onun için bir şey daha yapma şansım olmamıştı. Birkaç zaman sonra evime, annemle yemek yediğimiz restorandan, ödenmiş iki kişilik bir yemek faturası ve üzerine iliştirilmiş bir not yollandı: “Oğlum, bu faturayı önceden ödedim, çünkü seninle kararlaştırdığımız randevu gününe gelemeyeceğimden neredeyse yüzde yüz emindim. Yine de iki kişilik bir yemek ayarladım çünkü bu sefer eşinle beraber gitmenizi istiyorum. Seninle olan o günkü randevumuzun benim için ne anlam ifade ettiğini bilemezsin. Seni Seviyorum.”
O an, “Seni Seviyorum” demenin ve hayatta değer verdiğimiz insanlara hak ettikleri zamanı ayırmanın önemini anladım.
Günün Şiiri
Geceden
Yiğit harmanları, yığınaklar,
Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
Dize getirilmiş haydutlar,
Hayınlar, amana gelmiş,
Yetim hakkı sorulmuş,
Hesap görülmüş.
Demdir bu…
Demdir,
Derya dibinde yangınlar,
Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs…
Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,
Çelik kadavrası korugan’ların.
Ölünmüş, canım,ölünmüş
Murad alınmış…
Gelgelelim,
Beter, bize kısmetmiş.
Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, müthiş
Genciz, namlu gibi,
Ve çatal yürek,
Barışa, bayrama hasret
Uykulara, derin, kaygısız, rahat,
Otuziki dişimizle gülmeğe,
Doyasıya sevişmeğe,yemeğe…
Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
Ve asıl biz biliriz kederi.
İçim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,
Ve genç bir mısradır
Filinta endam…
Neden, neden alnındaki yıkkınlık,
Bakışlarındaki öldüren buğu?
Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri…
Nasıl da almış aklımı,
Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
Dost, düşman söz eder kendi kavlince,
Kınanmak, yiğit başına.
Bu, ne ayıp, ne de yasak,
Öylece bir gerçek, kendi halinde,
Belki, yaşamama sebep…
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık…
Ve zehir – zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık…
Ahmed Arif
Günün Fıkrası
Sinemaya Cideyruz
Temel’i elinde tuttuğu penguenlerle beraber görünce, “Bunu hayvanat bahçesine götür” diyorlar. Bir müddet sonra Temel’le yolda dolaştığını görünce: “Niye hayvanat bahçesine götürmedin?” “Hayvanat bahçesine götürdüm. Şimdi sinemaya cideyruz.”
Günün Sözü
İnsanların umudunu kırma… Belki de sahip olduğu tek şey odur.
Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyen adamdır.
Confucius
Düşmanlarınızı sevin çünkü kusurlarınızı yalnız onlar açıkça söyleyebilir.
Benjamin Franklin




