Milli Olmak!

0
437

Tarih: 17 Kasım 1999. Yer: Bursa Atatürk Stadyumu.. Türk ve İrlanda milli takımları karşı karşıya.. Sonuç: Türk Milli takımımızın zaferi! Ve teknik direktör Mustafa Denizli’den tarihi söz: “İrlanda’yı yendik ama önemli olan içimizdeki İrlandalıları yenmek!”

Kimlerdi ‘içimizdeki İrlandalılar?’ Mustafa Denizli bu sözü kimler için söylemişti? Karşılaşma öncesinde, karşı ulusal takımın oyuncuları da dahil tüm niteliklerini abartıp överek yücelten ve fakat kendi ulusal takımını Mustafa Denizli’den başlayıp yererek aşağılayan sömürgeleştirilmiş birkaç futbol yorumcusu..

Peki, sayıları az da olsa ünleri çok olan “içimizdeki İrlandalılar” birkaç futbol yorumcusuyla mı sınırlı? Değil elbette.. Mesela? Mesela, siyasetten sanat dünyasına, kültürden edebiyat âlemine, iktisattan eğitim alanına, bu türden kimlik kargaşası içinde kişilik krizi geçiren sömürgeleştirilmiş epeyce ünlü yok mu?

1990’lı yıllardan bugüne “Yeni Dünya Düzeni” adıyla sömürgecilerin dayattığı  “küreselleşme” retoriğini, emperyalizmin yeni pazar paylaşım tezgâhı olarak yorumlayan ve buradan hareketle “yeni Sevr” komplolarına karşı toplumu uyaran milli aydınlara, Fullerlerin Sorozların çocukları ne diyordu? “Bunlar Sevr paranoyakları! Bunlar komplo teorileri!”

Kalemine emperyalistlerin tasmasını takarak sömürgeciler adına entelektüellik taslayan “içimizdeki İrlandalıları” şöyle tanımlıyordu Mehmet Akif.. “Şarka bakmaz, Garbı bilmez görgüden yok vayesi. Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi.”

Akif şairimiz bir başka şiirinde ise şöyle diyordu.. “Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim, İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim. Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek, Sözüm odun gibi olsun hakikat olsun da tek!”

Geçen haftanın gazetelerinde sayıları az da olsa ünleri çok olan ve her dem her dönem emperyalistlerin hesabına yazılmış “mektuplu bildirilere imza” atan,  entelektüellerle(!) ilgili haberi okuyunca, hatırladım Mustafa Denizli’nin dile getirdiği “içimizdeki İrlandalılar” deyimini.. Ve rahmetle andım Mehmet Akif’i.. Rahmetle anıyorum Türk aydınının yüz aklarından Cemil Meriç’i.. Zira Meriç de; “Bizde fikir adamı ya bilgedir, ya arif ya fazıl” demiş ve sermayesi “kızarmaz yüz, yaşarmaz göz” olan sömürgeleştirilmiş aydınları, Müstağrip olarak tanımlamıştı..

Müstağrip, Batı anlamlı garp ile aynı kökten geliyor ve garabet içinde tuhaflaşmayı, şaşakalışı tanımlıyordu.. Meriç, müstağrip aydının, ‘müsteşriklerden’ beslendiğini biliyordu.. Şark kökünden gelen müsteşrikin Batı’daki karşılığı ise, doğu bilimci anlamıyla oryantalist oluyordu.. Oryantalistler, yani Batıda Doğu hakkında yazanlar, Batı’nın sömürgeci ve emperyalist çıkarlarına hizmet ediyordu.. Oryantalizm, yani şarkiyatçılık sömürgeciliğin kültürel keşif kolu oluyordu.. Dolayısıyla Meriç, Batının sömürgecilik kültürü üzerinden oluşturduğu ekonomik, bilimsel, teknolojik, edebi, felsefi, sosyolojik, megaloman hegemonyasını kayıtsız şartsız kabul eden sömürgeleştirilmiş zihinleri müstağrip kavramında topluyordu.. Ki, şarkın alim, hakim, arif, fazıl hırkasını atıp ‘oryantalizmin entel gözlüklerini’ takan müstağripler, hakikaten garip, tuhaf, şaşılası, bir “entelektüel” oluyordu!

Kimileri, bu karikatür tipli müstağrip aydınların sert bir ses tonuyla, “Vay hainler!” şeklinde değil öfkesi yumuşatılmış bir ses tonuyla “Vay keratalar!” diyerek eleştirilmesini istiyordu.. Zira, kerata kelimesinin, sevgi ile söylenen sitem sözü yanında herkesçe bilinen “ayakkabı çekeceği” anlamı da vardı.. Ve sömürgeciler, Müstağrip aydınları tam anlamıyla bir kerata olarak kullanıyordu.. Mesela, dar gelen sömürgecilerin ayakkabılarının giyilmesi için bu keratalara ihtiyaç vardı.. Keratalar aracılığıyla dar ayakkabıları giyen toplumların bir süre sonra adım atamaz duruma geleceğini sömürgeciler elbette biliyordu..

Emperyalizme boyun eğenlere aydın adı verilebilir mi? Mesela, Dedem Korkut, “soy soylayıp, boy boylayıp” bugün gelse, sermayesi “kızarmaz yüz, yaşarmaz göz” olan bu ünlü(!) “içimizdeki İrlandalılara” acaba bir ad verir miydi? Ne ad vermesi, eminim kovardı önce yanından.. Ve sonra eminim, “Temeli Yüksek Türk Kültürü ve Kahramanlığı” olan Cumhuriyetimizin Bilge Kağanı Mustafa Kemal’in destanını okur, destansı öykülerinin sonunda söylediği duayla dualardı milletimizi.. “Yerli kara dağlarınız yıkılmasın. Gölgeli koca ağacınız kesilmesin. Taşkın akan güzel suyunuz kurumasın. Kanatlarınızın ucu kırılmasın. Kardaşlık barışınız bozulmasın. Tanrım sizi namerde muhtaç etmesin!”

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here