Masum Sevgi…

0
169

Günaydın sevgili okuyucularım nasılınız bu sabah? “Sevmekten kim usanır, tadına doyum olmaz” diyor şarkı çoğumuz biliriz. Ve bezen avaz, avaz söyleriz, kaç kere yemin ettim derken coşarız, aynı coşkuyu tv de bu günlerde bol, bol çocukların kullanıldığı reklamları dizileri izlerken de buluyorum kendimde.

Örneğin süt reklamındaki çocuklar, ya bebek bezindeki çocuklara ne demeli? O yalın sevgiyi masum beklentisiz, sevince bir an bile olsa dokunmak istiyorum, onlarla enerjim yenileniyor adeta.

& & & & &

Azıcık Felsefe

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyordu.Köpeklerden biri beyaz biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu,yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar.Çocuk kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğu,hem niye renklerinin illede siyah ve beyaz olduğunu manlamak istiyordu artık.O merakla sordu dedesine.Yaşlı reis,bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

-Onlar, dedi, benim için iki simgedir evlat,

-Neyin simgesi? diye sordu çocuk

-İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.

Çocuk sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi: -Peki sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?

Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa: Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o!

& & & & &

Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş, bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa; -Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?

-On yılda demiş, kavak

-On yılda mı? diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak

-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak

-Doğru, demiş ağaç, doğru.

Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak önce üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış sormuş endişeyle kavağa; -Neler oluyor bana ağaç?

-Ölüyorsun, demiş kavak

-Niçin?

-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için…

Birkaç kısadan hisse okumaya ne dersiniz?

& & & & &

Boyayı mı Beğenemedin, Yoksa Boyacıyı mı?

Hep hikmetli konuşan Lokman Hekim’in derisi siyah, dudakları da kalınmış. Değerli sözlerini duyarak hayranı olan biri bir gün bakmış ki hayalinde büyüttüğü Lokman, siyah yüzlü, kalın dudaklı biri. Şaşkınlıkla yüzüne bakarken Lokman Hekim, adamın içinden geçenleri sezmiş olacak ki, şöyle çıkışmış: “-Birader, neden öyle şaşkın bakıyorsun? Boyayı mı beğenemedin, yoksa boyacıyı mı?”

Sonra da ilave etmiş; “Bak, demiş, benim ne yüzümün siyahlığında, ne de dudaklarımın kalınlığında bir tesirim vardır. Onları Yaratan öyle yaratmış, öylesine uygun görmüş. Benim tercihim değil…”

Evet, insanların yüz güzelliği yahut da çirkinliğiyle kendilerine bir pay çıkarmaları son derece yanlıştır. Ne güzellikte bir etkisi vardır, ne de çirkinlikte. Her ikisini de yaratan ve layık gören Allâh-ü azimüşşandır. İnsan kendi iradesiyle kazandığından sorumludur.

& & & & &

Güve Kozası

Bir çocuk sekropia denilen bir tür güve kozalarını topluyor ve bahar gelince, güvelerin kozalardan nasıl çıktıklarını hayretle ve ilgi ile seyrediyordu. Fakat güvelerin kozadan çıkarken sarf ettikleri gayret, çırpınma karşısında da içinde bir acıma hissi gelişiyordu. Babası bir gün, bu böceklerin bir tanesinin kozadan çıkmasını güçleştiren ipeği makasla kesti. Fakat sonuç şaşırtıcı idi; çok geçmeden böcek öldü.

Baba bu olay üzerine oğluna şu hayat dersini verdi: oğlum, bu böcek kozasından dışarı çıkarken sarf ettiği gayret neticesinde, vücudundaki zehri dışarı verir. Eğer o zehir dışarı verilemezse böcek ölür. Aynı zamanda da bu çırpınışlar sayesinde ileride kendisi için çok gerekli olan kasları güçlenir. İnsanlar da, daha güçlü, daha dayanıklı ve daha iradeli olmak ve böylece istediklerini yapabilmek için önlerine çıkan zorluklarla mücadele ederek olgunlaşır, gelişir ve güçlenirler. Eğer insanlar, arzularına kolayca ulaşırlarsa karakterleri zayıflar, adeta, içlerinde bir şeyin ölmüş olduğunu hissederler.

masum sevgi ile ilgili görsel sonucu

& & & & &

Ve Mesnevi’den bir öykü…

Perişanlıklar İkilikten Doğar

Rivayetçiden şu hikâyeyi de dinle: Kazvinlilerin adetleridir; Vücutlarına, kol ve omuzlarına, kendilerine zarar vermeksizin iğne ile mavi dövmeler dövdürürler. Bir Kavzinli, tellağın yanına gidip “Bana bir dövme yap; fakat canımı acıtma” dedi.

Tellak “Söyle yiğidim; ne resmi döveyim?” diye sorunca “bir kükremiş aslan resmi döv” dedi; “Talihim aslandır, onun için aslan resmi olsun. Gayret et, dövmeyi adamakıllı yap!” Tellak “Vücudunun neresine döveyim?” dedi. Kavzinli “İki omzumun arasına” dedi.

Tellak, iğneyi saplamaya başlayınca yiğidin sırtı acımaya başlayıp, “Aman usta, beni öldürdün gitti. Ne yapıyorsun?” diye bağırdı. Usta “Aslan yap dedin ya” dedi. Kazvinli sordu: “Neresinden başladın? Usta “Kuyruğundan” dedi. Kazvinli dedi ki “Aman iki gözüm, bırak kuyruğunu. Aslanın kuyruğu ile kuyruk sokumum sızladı, nefesim kesildi, boğazım tıkandı. Aslan varsın kuyruksuz olsun. İğne yarasından yüreğime fenalık geldi, bayılacağım.”

Usta, Kavzinliyi kayırmadan, merhametsizce aslanın bir başka tarafını dövmeye başladı. Yiğit yine bağırdı “Burası neresi?” Usta: “Kulağı” dedi. Kazvinli “Bırak, kulaksız olsun. Orasını da yapma” dedi. Usta bu sefer başka bir yerine başlayınca Kazvinli yine feryat etti: “Bu üçüncü iğne de neresini dövüyor?” Usta: “Azizim, karnı” dedi.

Kazvinli “Fena acıyor, iğneyi bu kadar çok batırma, bırak, karınsız olsun” deyince Tellak şaşırdı, hayli müddet parmağı ağzında kaldı. İğneyi yere atıp “Alemde kimse böyle bir hale düştü mü ki? Kuyruksuz, başsız, karınsız aslanı kim gördü? Allah bile böyle bir aslan yaratmamıştır” dedi.

Kardeş, iğne yarasına sabret ki gavur nefsin iğnesinden kurtulasın. Varlıkların kurtulmuş olanlara felek de secde eder, güneş de, ay da. Vücudunda nefsi ölen kişinin fermanına güneş de tabidir, bulut da. Gönlü ışık yakmayı, şulelenmeyi öğrenmiş olan kişiyi güneş bile yakamaz.

Allah; doğması, batması muayyen olan güneş hakkında “Doğduğu ve battığı zaman onların mağaralarına vurmaz; o mağara hiç güneş yüzü görmezdi” demiştir. Bir cüzü, külle ulaşırsa o cüz’ün yanında diken bile, gül gibi baştanbaşa letafet kesilir.

Allah’ı ululamak, yüceltmek, nasıl olur? Kendini, varlığını horlamak, toprak mesabesinde tutmakla. Allah’ı levhidetmeyi öğrenmek nedir? Kendini tek Allah önünde yakıp yok etmek… Gündüz gibi şulelenip parlamayı diliyorsan geceye benzeyen varlığını yak!

Varlığını o varlığı meydana getirenin varlığında bakırı kimya içinde eritir, yok eder gibi eritir, yok eder gibi erit, yok et (de altın ol) Sen, sıkı sıkıya ben’e, yapışmış ( yokluğu ve birliğe ulaşmış) sın. Bütün bozuk düzen işler, bütün bu perişanlıklar, ikilikten meydana çıkıyor.

Günün Şiiri

Allah’ın Duvarında Bir Harftir Kadın

I

Allahın duvarında bir harftir kadın
Siyah kuğuya benzer
Beklemeyi öğrenmiş

II

Ölüm
Zamana
Bekleme git dediği gün
Bildim.
Gün vurmadı yüzüne çinilerin
Çinilere yatırdım oğlumu
Boğdum.
Karnımda büyüdüğü gün bildim
Siyah bir kuğu gibi,
Allahın harflerinden süzülüp
Avluya giren kadın
Su sesinde kendini diledi.

III

Gölgesinde şadırvanın
Günlerce bekledi.
İnsan olmak istiyordu
Kanatlarından kurtulmak.
Şadırvanda aktıkça su
Kanatları inceldi.
Ve kaldırınca kanadını
İçinde bir yılan gördü.
Değişmiş kabuğu
Zarı incelmiş.
Boynunu uzatıp derine baksa
Çürümüş bir oğul görecekti
Bakmadı hiç.

IV

Avludaki dilenci
Allahın harflerini bilmeyenler
Günaha girecek diyordu şarkısında
Sela sesiyle su
Karıştı kadında

V

Ölüm zamana bekleme git derken
Bekledim avluda.
Allahın harflerini bilmiyordum
Zaman bendim
Günah da…
Bejan MATUR

Günün Fıkrası

Mantar

Bir çocuk ormanda mantar topluyormuş. Orman görevlisi çocuğu görünce sinirlenip çocuğun yanına gitmiş: “-Na’apıyorsun?” “-Mantar topluyorum amca!” “-Evladım mantarın zehirli olup olmadığını bilmeden nasıl yiyorsun?” “-Amca ben bunları yemiyorum ki satıyorum.”

Günün Sözü

Sırtından vurana kızma, ona güvenip arkanı dönen sensin… Arkandan konuşana da darılma, onu insan yerine koyan yine sensin…
Charles Bukowski

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here