Başlık, Necip Fazıl’ın, “Bir Adam Yaratmak” adlı tiyatro eserinden.. Şair, söz konusu eserde, başrol verdiği Hüsrev’in dilinden; “Körlüğü zedeledim!” der ve ekler: “Kendimin dışına çıkmak isterken kendime rast geldim!”
Her ne kadar kendimizin dışına çıkmak istediğimiz kimi zamanlarda yolumuz tiyatroya düşse de, kendimizle olduğumuz zamanlarda düşmez elimizden kitaplar.. Ve öyle cümleler okuruz ki zedelenir körlüğümüz! Mesela? Mesela başlığa söz konusu olan kitaptan öyle bir cümle: “Çerçeveyi bırak, resme bak!”
Körlüğümü zedeleyen şairlerden İsmet Özel, “İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır” der bir şiirinde.. “İnsanlar hangi dünyaya gözleriyle kasılmışsa öbürüne kör!” şeklinde de okuyabiliriz bu dizeyi..
Gözlerindeki ışık pahasına okur yüzlerce kitabı Cemil Meriç.. Ve hakkını vererek okuduğu yüzlerce kitabın hukukunca sorar mesela bu bağlamda “Kültürden İrfana” adlı kitabında “Başlangıçta ne vardı?” diye.. Ve şiirsel bir özetle verir cevabını: “Göklerin sözü olan ışık ve gönüllerin ışığı olan söz!”
Işığı düşünce olarak kabul eder Sokrates.. “Işığa sırtını dönenlerin göreceği, gölgelerden başka bir şey değildir” der ve ışığa arkasını dönerek gölgeli görüş sunan insanları da birer tutsak olarak niteler..
Platon, öğretmeni Sokrates’in bu tezini mağara mitosu üzerinden anlatır: “Girişi gün ışığına açık bir mağarada, çocukluktan beri zincire vurulmuş, sırtları ışığa dönük ve yalnız karşılarındaki duvara bakan tutsaklar vardır.. Tutsaklar, mağara duvarına yansıyan gölgelerden başka bir şey göremezler ve bu gölgeleri birer gerçek sanırlar.. Tutsaklardan biri özgürlüğüne kavuşturularak ışığa çıkartılır. Gölgeli karanlıktan ışıklı aydınlığa çıkan tutsağın gözleri, ilk anda kamaşarak körleşir.. Gözlerini ovuşturarak görmeye çalışır.. En kolay seçtiği gölgeler olur.. Hiçbir kovuşturma yapmadan, şimdi gördüklerinin aslının, daha önce gördüğü gölgeler olduğunu düşünür.. Sonra gölgelerin aslı olan nesnelerin farkına varır.. Devamla, gölgelerin varlık nedeni güneşe tanık olur ve körlükten kurtulur..
‘Güneşli bilgiler’ sahibi olan eski tutsak, mağarada kalan arkadaşlarına acımaya başlar.. Onları, gölgeli bilgiler tutsaklığından kurtarmak, güneşi göstermek için geri döner.. Ve fakat mağaradakiler istemezler körlüklerinin zedelenmesini..
Körlüğü zedelemek üzerine bir tarihsel kıssa.. İskender, gündüzleri sokaklarda elinde fenerle dolaşan bilge Diyojen’i, fıçısının önünde güneşlenirken görür. Güneşli ülkelerin fatihi; “dile benden” der.. Güneşli ülkülerin bilgesi, elindeki feneri İskender’in yüzüne tutar: “Güneşimden çekil!” der, “gölge etme başka ihsan istemez!”
“Güneşin varlığına kanıt istiyorsan kendine göz ara!” der Doğu’nun güneşli bilgelerinden Celalettin Rumi’de ve ekler: “Güneşi görmek istiyorsan gölgeden çıkmalısın!”
Güneşin varlığına kanıt arayanlar, yalnız mağara duvarına düşen kendi gölgelerinin aslından değil, kendi karaltılarında oluşan değişimden de habersizdirler.. Bu nedenle olmalı güneş körlerinin, kendi sabit karaltılarında oluşan küçük değişimden büyük korku duymaları.. Peki, güneşli bütünden habersiz olanlar, kendi gölgelerinden korkmaya başladıklarında ne yapar? Başkalarının gölgelerinde ışık arar.. Başkasının gölgesinde olanlar, yoksa gerçekte kendi özlerindeki ışığa, kendi bedensel gölgelerinin karanlıklarını düşürenler mi? Kendi karaltılarının hareketinden korkanlar, yoksa özdeki güneşten yüz çevirip kendi gölgelerinin karanlığında oturup kalanlar mı?
Kendi beden mağaralarımızdan çıkıp yürümeye çağırır bu bağlamda Necip Fazıl: “Gönlüm ne dertlidir, ne bahtiyar, Ne kendisine yar, ne kimseye yar, Bir rüya uğrunda ben diyar diyar, Gölgemin peşinde yürür giderim.”
Yürüyüp gitmek “körlüğümüzü zedeleyen” gördüğümüz güneşli rüya uğrunda gölgemizin peşinde Fazıl örneği! Ah fakat kâlp gözü kapalı, kalıp gözleri açık kimileri, kendi gölgelerinin peşinden gitmemek için atlamak ister üzerinden..
Doğu’nun ışıklı bilgelerinden Şirazlı Sadi, gölgelerin üzerinden atlarken kendi beden zindanlarının karanlığına düşenlerin olduğu yerden geçerken, elindeki aynaları fener zannıyla tutarak dolaşan Diyojen’in bir öğrencisine rastlar.. Ve ona şöyle der: “Ey oğul, körler çarşısında ayna satılmaz!”
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com





Kardeşim Gşuma ürcan’a sevgilrimi bildiririm. Yazıları çok hoşuma gidiyor