Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bendenizi sorsanız üzüntüden iki büklümüm, gözyaşlarım sel olmuş hiç dinmeden akıyor. İçim o kadar yaralı ki baktığım, duyduğum, şahit olduğum her şey ağlatıyor, üzüyor. Yediğim lokmadan, içtiğim sudan, uyuduğum yataktan bile üzüntü duyar oldum ki hayatımın ve hayatımızın hiçbir fazlalığı olmadığı hatta eksikliği olduğu halde ama bazı yükseklerde oturan fetva sahipleri, kıyıya vuran umut yolcularının cansız bedenlerinden, kardan tipiden zorla gidilen yoksulluktan, bitik şehit evlerine düşen ateşten. Sokaklara düşen yoksulluktan, yokluktan bir habermişler gibiler ki zaman bulup boyuna mezhep ayrımı üzerine kafa yoruyorlar.
Valla ne istiyorlar bilmiyorum. Ülke hızla savaşa doğru kayıyorken herkesin el ele verip düşmana karşı durması bekleniyorken mezhep ayrımı yaparak Müslümanları ayıranların eline ne geçecek? Ellerini ovuşturup duran emperyalist ülkeleri sevindirmekten başka? Ve ister kabul edelim ister etmeyelim. Sevgili peygamber efendimizin eğer emanetine saygı gösteriyorsak hepimiz bilmeliyiz ki ve herkes bilmedir ki bütün insanlar kardeştir.

Bu yazının devamını şimdilik sildim. Ancak yarın devamı gelecek çünkü söylenecek çok sözüm var bu konuda ve şimdi bir zamanlar kaygısızdık o kaygısız günlerin yazılarından birini paylaşmak istiyorum. Sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, her şeye rağmen asla insanlık değerlerimizden ödün vermeden sağduyu ile. Ve Atatürk ilkeleri doğrultusunda…
Gönlümdeki Köşk
İyiyim diyebilmek ne kadar harika bir şey biliyor musunuz? Ben deniz hep yeniden, yeniden öğreniyorum. Ve kötü olmak istiyorum bazen. Çünkü kötü olmayınca iyi olmanın anlamını çözemiyorum. Korkmayınca korkusuzluğu anlayamıyorum, uyuyamayınca uykunun önemini anlayamıyorum. Ve bu liste uzar gider. Bu durum ne yeni keşfedilmiş bir şeydir ne de kişiye özeldir. Onu özel kılan tek şey bunun ayrımında olmaktır. Bizler hayatı o kadar afra tafra yaşıyoruz ki, iyiyle kötüyü birbirine katmış yuvarlanıp duruyoruz. Yani en azından ben öyle algılıyorum, kulağım sağır çoğu zaman bedenimin sesine, yani hır-hır gezerim, saatlerce boya yaparım başım döner kaldırma çökerim, bir ter boşalır üzerimden bazen, anında en ufak hücreme dek ıslanırım. Başım ağrır önümü göremem. Ve böyle yaşayıp giderken başka bir tarz var mı bilemem. Oysa var tabi. Buna kaliteli yaşam diyorlar herhalde? Yani gece “tamamdır” dedim “sabaha kalkamayacağım çok kötüyüm.” Hatta arkadaşım “of ya” demişti “daha çok erken bu kadar üşütmek için” demek birde zamanı varmış hastalığın? Oysa ben hep davet beklediğini sanırdım. Kesinlikle davetsiz gelmez benim gururlu ders vericilerim. Çokbilmiş acı çektirenlerim…
Davetsiz gelmez bence onlar hiç kimseye de, bu yüzden “zaman mekân onların dışındadır” diye düşünüyorum. Neyse düşüne durmadan sabaha vardığımda pat ayaktayım. Balkon kapısını açıp güneşi içeri aldım (bu da garip bir şey ya.) Olmaz böyle şey. Başım dik, görüşüm net. Sıkıntı ya da bir hımbıllık işareti yok üzerimde. “aa ne güzel” diyorum. Ne güzel bakınca net görmek… Bedeninde bir hafiflik bir duruluk hissetmek? Ne güzel kulağında uğultusuz oturup yazını yazabilmek… Ya her şey ne güzel… Ve bunları yazdıran neden aslında güzel olan ve sizinle paylaşmak istediğim “farkında olmak güzel, ayrımına varmak güzel”. İşte paylaşmak istediğim bu. Yaşamımızın Farkında Olmak!
Şu anda bir Arap bülbülü var nerde bilmiyorum ama ıslık çalıyor o kadar neşeli ki o kadar güzel ki sesi anlatamam ne çapkın bu yaratık ya, beni bile baştan çıkarabiliyor. Kalkıp bir bakayım nerden geliyor sesi. Bakındım güneşli balkonlara sokağa, ağaç diye bir şey yok ki nerde bu güzellik? Tam oturdum yine başladı nereye gizlenmiş ki? Nerde olursa olsun belki içimden geliyor belki bir ödüldür cıvıltısı, akşamın sabır sınavına karşılık? Olmaz mı? İşte belki bunları yazdıran bu aşk? Ve bunu paylaşmak istedim. Çünkü eğer ayrımında olmazsak aşkın, güzelin sağlığın sevginin, birliğin, beraberliğin ne anlamı var ki yaşamın?
Aşık Veysel’in dediği gibi; “güzelliğin on par’ etmez/ bu bendeki aşk olmasa/ eğlenecek yer bulamam /gönlümdeki köşk olmasa/”
Öyle görünüyor ki bu sabah köşkteyim ve eğleniyorum kendimce her şeye rağmen. Ve yarın sabah Allah izin verirse Berke’nin köşküne davetliyim
Ne çapkın ya yine ıslık çalıyor. Ve aklıma bir şeyler geliyor. Ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım sevgili okuyucularım. Yase
& & & & &
Baltayı Bilemek
Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş. Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor ne öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Akşamları da arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş.
İkinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında eve dönüyormuş. Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar.
Sonuç: İkinci adam çok daha fazla ağaç kesmiş. Birinci adam öfkelenmiş: “Bu nasıl olabilir? Ben daha çok çalıştım. Senden daha erken ise başladım, senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla ağaç kestin. Bu işin sırrı ne?”
İkinci adam yüzünde tebessümle yanıt vermiş: “Ortada bir sır yok.. Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir.”
“Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp, yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmektir. Zayıf bulduğumuz alanlarımızı geliştirmek için çaba göstermektir. Bu, zihnimizin, ruhumuzun, karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Delhi’deki ünlü tapınakta Sokrat’ın şu sözü yer alır: “İnsan Kendini Tanı.” Kendini tanımak, şu anda olduğumuz noktayla olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur. Kendini tanımak, kendimizi nasıl gördüğümüz ile başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında fark olmaması anlamına gelir. Bireysel ve iş yaşamımızda başarılı, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.
Günün Şiiri
Çapkın
Bir gün geçiyordum köyünüzden
Seni gördüm nehirde yüzerken.
Utangaç ve neşeliydin.
Çapkın “ sen ne güzelsin” dedim.
Çapkın benimle gelir misin dedim.
Güldün.
Gülüşün gamzesi vardı yanağında.
Kendini suya bıraktın, uzaklaştın anında.
Hayal Bana Yakın Yar Bana Uzak
Hayal bana yakın yar bana uzak
Sevdası başıma dolanır gitmez
Aşkına düşeli yar bana uzak
Yüz bin öğüt versen biri kar etmez
Senin aşkın beni kıldı urusvay
Düşmüşüm peşinde koşarım hay hay
Kabul et kapında beni de kul say
Dost yoluna ölür aşık ar etmez
Ey beni bu derde giriftar eden
Eski muhabbeti kaldırdın neden
Gönül ister kavuşmayı ölmeden
Gül olmasa bülbül ah u zar etmez
Beni yakan yansın aşkın narına
Gönül düştü bir zalimin toruna
Bakmaz mısın bu VEYSEL’in zarına
Ah çeker ağlarım yar elim yetmez.
Aşık Veysel
Güzelliğin On Par’Etmez
Güzelliğin on par’etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa
Tabirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yareme
İsmin yayılmaz aleme
Aşıklarda meşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’a olmasa
Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Aşık ve maşuk olmasa
Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı VEYSEL adı
O sana aşık olmasa.
Aşık Veysel
Günün Sözü
Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.
Nazım Hikmet
İnsanın bir şeyi öğrenebilmesi için her şeyden önce o şeyi sevmesi gerekir.
J.W. Von GOETHE
Tevazu ile konuşmayan bir kişi, zamanla bununla ilgili bütün kelimeleri de tamamıyla unutabilir.
KONFÜÇYÜS




