Kahvenin İçi Isıtan Kokusu Yayılıyor Geceye

0
125

Kahvenin İçi Isıtan Kokusu Yayılıyor Geceye / Umut Ay’dan Doğuyor Şuan Tam da Bitiği Yerden…

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? 24 Haziran gecesi seçim sonuçları daha kesinleşmemişti. Ancak millet sokaklara dökülmüştü, sanırsınız  Texas  filmleri çekiliyordu. Tepelerden gelen silah sesleri, sirenlere karışan tekbir sesleri ortalığı inletiyordu. Üstü açık kamyonetlere doluşmuş Suriyeli çocuklar ellerinde bayraklar tekbir getirerek bizim sokaktan geçerken ve ortalık siren sesleri ile inlerken çöp toplayan bisikletli adam üstü başı kirden kararmış, zayıflıktan kadidi çıkmış çöp konteynerinin içine beline kadar sarkmış çöp torbalarını boşaltıyordu. Birini bırakıp diğerine geçiyor ve hiç acelesi yokmuş gibi işine yarayacakları çöp torbasının kirinden temizleyerek bisikletin arkasına bağladığı torbaya atıyordu.

Balkondan onu izliyordum aynen onun gibi sirenlere ve arka arakaya geçen araçlara hiç aldırmayarak. O gitmeden bir diğeri geldi. O da beline dek eğildi, konteynırın içine, oda sokaktan geçenleri hissetmedi, başını çevirip “ne oluyor” diye bakmadı bile, onların derdi ne kadar çöp toplamak o kadar günü kurtarmak, onlar evlerine ekmek girsin diye gece gündüz çöp karıştıran adamlar, çöplerden ekmek toplayan ve o çöplerle evlerine ekmek alan. Yani çöpleri paraya çeviren simyacılar.

“Acaba oylarını kullanmışlar mıdır?” Bilmiyorum! Kim seçilmiş ya da seçilmemiş onların umurunda mı? Bilmiyorum! Onları ihmal ettiğim gibi bir düşünceye saplandı aklım. Evet, ya bizler kendi derdimize düşüp kendimiz gibi olmayan herkesi yokmuş gibi sayıyoruz! Peki ya biz kimiz? Sırça köşklerde, atlas koltuklara oturmuş düş âleminde yaşayan zavallı cahiller miyiz?

Aşık Veysel’in dediği gibi. “Cahil okur amma alim olamaz” türünden bir şey miyiz? Seçimlerimizden dolayı öyleyiz zahir. Çöp toplayıcılar işlerini bitirip bisikletlerine atladılar, arkalarındaki yükten dolayı bisikletleri bir o yana bir buyana kaykılıyordu ama onlar her şeye rağmen dik duruyorlardı.

Çocuklar  tv’de dünya olimpiyatlarını  izliyorlar. Kardeşim “kahve içen var mı” diye soruyordu. Birileri bükemediğin eli öpeceksin diyor aşağıdan bir yerden geliyor ses. “Öpmek” ne demek… “Sende güçlen sende bükmediğin eli bük kardeşim” diyor başka bir ses. Kahvenin içi ısıtan kokusu yayılıyor geceye. Umut Ay’dan doğuyor şu an tamda bittiği yerden. Ve sevgili okuyucularım sağlıkla sevgiyle kalalım her şeye rağmen ve unutmayalım ki her işte bir hayır var. Yase

İlgili resim

& & & & &

İyilik ve Vefa

Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır. Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü ekememektedir. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: “Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler.” Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü “görmedim” der ve avcılar uzaklaşır.

Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar. “Çok teşekkür ederim” der kurt, “Bana büyük bir iyilik yaptın” “Önemli değil” der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürümeye baslar. “Bir dakika” diye seslenir kurt: Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve burada senden başka yiyecek bir şey yok.” Köylü şaşırır: “Olur mu, ben senin hayatını kurtardım.” “Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur” der kurt. “Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım.”

Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler. Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar. “Ne vefası” der kısrak, “Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni böylece kapıya kovdu…” Bir sıfır öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe rastlarlar. “Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim” der köpek, “Yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibime koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur…” Kurt köylüye döner, “İşte gördün” der. Köylü de son bir çabayla “Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye” diye cevap verir. Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Başlarından geçenleri, atışmalarını anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir. “Her şeyi anladım da” der tilki “Bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?” Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar: “Gözümle görmeden inanmam…” İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü eline bir taş alır ve “Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık” diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar. Sonra tilkiye döner “Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın” der. Tilki de “Benim için bir zevkti” diye cevap verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür. Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter: “Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş…”

& & & & &

Gül Yaprağı

Uzakdoğu’da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya çan, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.

& & & & &

Komik Kaza

Barbaros bulvarında olmuş bir olay… Arkadaşlarla öyle Barbaros bulvarında yürüyorduk. Bir anda yanımızdan son sürat bir minibüs geçti. Biz ‘Freni patladı’ filan demeye kalmadan, minibüs kafadan elektrik direğine bindirdi. Hemen koştuk, yardım edelim diye. Minibüse ulaştığımızda manzara şuydu: Yolcuların kiminin kası açılmış, kiminin dudağı patlamış… Dağılmış vaziyetteler yani. Ama bir tuhaflık var. Çünkü o hallerine rağmen, gözlerinden yaşlar gelecek şekilde gülüyorlar. Biz ne yapacağımızı şaşırdık. ‘Ne oldu?’ diye sorduk. Bir iki tanesi, güçlükle ‘Şoför, şoför…’ diyebiliyor ama yine gülmeye başlıyorlar. Bu şaşırtıcı manzaranın aslını öğrenebilmek için 2,3 dakika geçmesi gerekti. Meğer şoför, tükürürken minibüsten düşmüş. Hani, bizim şoförlere özgü, giderken kapıyı açıp dışarı tükürme hareketi vardır ya. Baba, dengeyi tutturamamış, tükürükle beraber, gümbürt aşağı düşmüş. Minibüs de kontrolden çıkıp direğe bindirmiş.

Günün Şiiri

Aldanma

Aldanma cahilin kuru lafına

Kültürsüz insanın külü yalandır..

Hükmetse dünyanın her tarafına

Arzusu hedefi yolu yalandır..

Kar suyundan süzen çeşme göl olmaz

Gül dikende biter diken gül olmaz

Vız vız eden her sineğin bal’olmaz

Peteksiz arının balı yalandır..

İnsan bir deryadır ilimle mahir

İlimsiz insanın şöhreti zahir

Cahilden iyilik beklenmez ahir

İşlediği amel hali yalandır..

Cahil okur amma alim olamaz

Kamillik ilmini herkes bilemez

Veysel bu sözlerin halka yaramaz

Sonra sana derler deli yalandır.

Aşık Veysel Şatıroğlu   

Saklarım Gözünde Güzelliğini

Saklarım gözümde güzelliğini

Her neye bakarsam sen varsın orda

Kalbimde gizlerim muhabbetini

Koymam yabancıyı sen varsın orda

Aşkımın temeli sen bir alemsin

Sevgi muhabbetsin dilde kelamsın

Merhabasın dosttan gelen selamsın

Duyarak alırım sen varsın orda

Çeşitli çiçekler yeşil yapraklar

Renklerin içinde nakşını saklar

Karanlık geceler aydın şafaklar

Uyanır cümle alem sen varsın orda

Mevcudatta olan kudreti kuvvet

Senden hasıl oldu sen verdin hayat

Yoktur senden başka ilanihayet

İnanıp kanmışım sen varsın orda

Hu çeker iniler çalınan sazlar

Kükremiş dalgalar coşar denizler

Güneş doğar perdelenir yıldızlar

Saçar kıvılcımlar sen varsın orda

Veysel’i söyleten sen oldun mutlak

Gezer daldan dala yorulur ahmak

Sen ağaç misali biz dalda yaprak

Meyva çekirdeksin sen varsın orda

Günün Fıkrası

Hala Yere Düşmedi

Temel banka soymak suçundan yargılanıyormuş, son celsede hakim delil yetersizliğinden Temel’in tahliyesine karar vermiş. Temel bunu duyunca çok sevinmiş ve bağırarak hakime; “Uy cözünü sevdigumun hacim beyi, yani şimdi bu paralar penim oldu değil mu?”

& & & & &

Temel Fransız ve İngiliz 6 yıl hapse girerler. 6 yıl hapsi yer ve çıkarlar çıktıklarında nerede kalacaklarını aralarında tartışırken Fransız atılır: “Benim 6 bin katlı binam var isterseniz oraya gidelim.” İngiliz: “Benimde 850 bin katlı binam var isterseniz oraya gidelim” demiş. Temel: “Haçen uşaklar kavga edeysuz ama benim bir binam var hapse girmeden önce aşağı tükürdüm hala yere düşmedi” demiş

Günün Sözü

İstediğin olmuyor diye üzülme, ya daha iyisi olur ya da hayırlısı budur.

Hz. Mevlana

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here