Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün ‘nereye dönsem sıkıntı’ diye düşünüyordum, bugün “nereye dönsem bahar var, sevgi var, neşe var” diyorum. “Neden bir günde ne değişti?” diye mi soruyorsunuz. Yok değişen bir şey yok yalnızca değişen ruh durumu insanın. Evet hep söylerim bir söz, bir tek bakış, minnacık belli belirsiz bir gülümseme bile insanının ruh durumunu iyileştirebilir.
Bir şarkı uzaktan gelen, bir koku, rayihası ile sevdiklerimizi yanımıza taşıyan… Şu her zaman cıvıltısı ile beni deli eden serçelerin yumurtadan çıkan yavrularının ıslak hali, yeni açan bir çiçek, karıncaların hızlı, hızlı bir yerlere yetişecek gibi koşturması ve bu minnacık, minnacık örnekler ama mucize etkisi yapan örnekler. Bu örneklerden bir tanesini bile görebilmek bence bir anda insanı, karanlığın en derininden bulutların üzerine taşıyabilir.
Ve ben deniz “an”ların avcısıyım. Her zaman bilirsiniz. An avcısı olmak demek her “anı” yaşayan demek. “an”ı yaşarken hemen ardından gelen “an”ı da kaçırmayan… Çok kolay olmasa gerek? Yani gömülmüşsünüz karanlığın dibine, umutlarınızı tüketmişsiniz kendinizce ama bir karıncayı görebiliyorsunuz “es” geçmiyorsunuz izliyorsunuz, minnacık ama enerji dolu. Yaşamak için koşturuyor! Geçmişten gelen kokuya kendinizi kapatmıyorsunuz. Bir zamanlar sevdiklerinizle yaşadığınız bütün güzellikleri taşıyan kokuyu soluyabiliyorsunuz! İşte “an” avcılığı budur. Beş duyudan da çok duyunun açık olması demektir…
Anlar hiçbir zaman yalnız değildir, hep kötüyle, güzele, vahşetle, sevgiyle gezerler. Bazen kötü, çok, çok yoğunlaşır kara bulutlar gibi ortalığı sarar. Güzeli gölgede bırakır. İşte o zaman dünden taşınan yazılar çıkabilir ortaya ne de olsa insanın beş duyusu değil on duyusu da açık olsa, bazen kötü çökünce üzerine altında ezilebilir.
Ancak “an” avcıları yeniden ayağa kalkarlar, bir koku bir ses bir çıtırtı onları hemen uyandırır ve asla bir şeyi unutmadan hayata yeniden tutunurlar. Tabi her zaman bu kolay değildir. Ama kolay zaten bizim işimizde değildir dimi ya sevgili okuyucularım? Ben deniz buna “hediye” diyorum Allah’ın hediyesi. Karanlığın kuyusunda dolaşırken bir anda neşenin ve aydınlığın kıyısına çıkabilmek hediye değil de ne olabilir ki?
Neyse bu sabah hava kapalı, hafif bir esinti var. Hala dümdüz yatıyorum. Bilgisayarım göğsümün üzerinde bu şekilde saçma sapan yazmaya çalışıyorum bir şarkı var dilimde geveleyip duruyorum ve serseri kuşlar ellerinden geldiğince çok cikcikliyorlar ama hiç kızmıyorum öyle garip bir şekilde yazı yazmaya çalışmaya da isyan etmiyorum. Nasılsa bir gün düzeleceğim.
Ve sevgili okuyucularım hayat güzel yaşamak güzel, sevmek daha güzel, sevilmekte. Ne demiş atalarımız “acıyı her zaman yaşayabilirsiniz ama güzeli kaçırmayın.” Dünya güzellik üzerine kurulmuş aslında. Habil ile Kabil zamanından beri kardeş kavgası olmasına rağmen.
Mevsimler hep gelmiş geçmiş. Baharlar gelmiş her defasında, ekinler yeşermiş, bebekler doğmuş, aşklar yaşanmış en güzel aşklar savaşta yaşanmış savaşa inat, düşmanlığa inat.
Ve sevgili okuyucularım birbirimizin değerini bilelim ve sevelim sevmesek de, saygı duyalım çünkü aslında karşımızdakine gösterdiğimiz sevgi ya da saygı kendimize gösterdiğimizdir. Her şey bizim içindir aslında. Ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım diyorum. Ve gülümsemeyi unutmayalım. Belki birisi gülümsememize aşık olabilir belli olur mu? Yase
& & & & &
İyi Haber
Arjantinli ünlü golfçu Robert de Vincenzo, yine bir turnuvayı kazanmış, ödülünü alıp kameralara poz vermiş ve kulüp binasına gidip oradan ayrılmak üzere hazırlanmıştı. Bir süre sonra binadan çıkıp otoparktaki arabasına yürürken yanına bir kadın yaklaştı. Kadın, başarısını kutladıktan sonra ona çocuğunun çok hasta ve ölmek üzere olduğunu anlattı. Zavallı kadının hastane masraflarını ödemesi olanaksızdı.
Kadının anlattığı öykü de Vincenzo’yu çok etkilemişti, hemen cebinden bir kalem çıkarttı ve turnuvadan kazandığı paranın bir miktarını yazdı çek defterine. Çeki kadının eline sıkıştırırken de ona; “Umarım bebeğinin iyi günleri için harcarsın” dedi.
Ertesi hafta kulüpte öğle yemeği yerken, profesyonel golf derneğinin bir görevlisi yanına gelerek; “Otoparktaki görevli çocuklar geçen hafta turnuvayı kazandıktan sonra yanınıza bir kadının geldiğini ve onunla konuştuğunuzu söylediler bana” dedi. De Vincenzo, evet anlamında başını salladı. “evet” dedi. Görevli, “Size bir haberim var. O kadın bir sahtekârdır. Üstelik hasta bir çocuğu da yok. Sizi fena halde kandırmış arkadaşım.”De Vincenzo; “Yani ortada ölümü bekleyen bir bebek yok mu?” Dedi. “Hayır, yok” dedi görevli. “İşte bu, bu hafta duyduğum en iyi haber” dedi, de Vincenzo.
& & & & &
Mal Sevgisi Kalbi Kaplamamalı
Büyük fıkıh (hukuk) bilgini, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin (VIII. yüzyıl) ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir zat olduğu malumdur. Bu büyük insan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi: “-Ya imam, gemin battı!…” (İmamın ticari mal taşıyan gemileri mevcut) İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra “-Elhamdülillah” dedi.
Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi: “-Ya imam, bir yanlışlık oldu batan gemi senin değilmiş.”
İmam bu yeni habere de: “-Elhamdülillah” diyerek mukabele etti. Haber getiren kişi hayrete düştü: “-Ya imam, gemin battı diye haber getirdik “Elhamdülillah” dedin. Batan geminin seninki olmadığını söyledim yine “Elhamdülillah” dedin. Bu nasıl hamdetme böyle?”
İmam-ı Azam izah etti: “-Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç âlemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah’a hamdettim. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bağışladığı için de Allah’a şükrettim.”
& & & & &
Öğüt
Bir gün Emir Süleyman Pervane, Mevlana’dan kendisine öğüt vermesi için ricada bulunmuştu. Mevlana, bir zaman düşündükten sonra: “-Emir Pervane, Kur’anı ezberlediğini duyuyorum, doğru mu?” dedi.
Pervane: “-Evet.”
“-Ayrıca, Şeyh Sadreddin’den hadis ilmi okuduğunu da duydum.”
“-Evet doğrudur.”
Bunun üzerine Mevlana şöyle buyurmuştu: “-Mademki, Tanrı ve onun peygamberinin sözlerini okuyorsun… O sözlerden öğüt alamıyorsan, hiçbir ayet ve hadis’in emrine uyamıyorsan, benim nasihatimi nasıl dinler ve ona uyarsın.”
Pervane, bu sözler üzerine ağlayarak dışarı çıkar.
Günün Şiiri
Fırtınamsın
çoban oldum gidiyorum
yapayalnız bu diyardan
kırbacını vurma yüzüme
düşürür halim zor aah
düşürür halim zor aah
kar’ın oldum eriyorum
güneş olma yamacımda
ırmağın olurum senin
sularım önünde durma
yolum uzun
gör güzelim
vakit doldu ben gideyim
küçük yaşta ağlar oldum
fırtınamsın benim
sen estikçe ben titrerim
çoban oldum gidiyorum
yapayalnız bu diyardan
kırbacını vurma yüzüme
düşürür halim zor ah
düşürür halim zor ah
karın oldum eriyorum
güneş olma yamacımda
ırmağın olurum senin
sularım önünde durma
yolum uzun gör güzelim
vakit doldu ben gideyim
küçük yaşta ağlar oldum
fırtınamsın benim
sen estikçe ben titrerim
yolum uzun gör güzelim
vakit doldu ben gideyim
küçük yaşta ağlar oldum
fırtınamsın benim
sen estikçe ben titrerim
Hayko CEPKİN
Kırgın Şiir
Rüzgâra bırakın şiirleri
Kuytu sular geçilir
Değişir adresi yalnızlıkların
Kor düşer de yüreklere
Yıllar sonra kimler, niçin
Görmezlikten gelinir?
Düşüncede, eylemde
Acıda, sevinçte
Gittikçe azalır
Yaşamanın tadı
Ders biter mi
-Dersiniz?
-Atlatma, kaçışlar…
Eğlencelerde ikiyüzlü, güvensiz
Yardımlarda çıkarlar
Yabancılaşma burgacında
Sıcak bir merhaba özlemi kalır
Bir de canına okunan dostluklar.
Hasan AKARSU
Günün Sözü
Hiçbir miras, doğruluk kadar zengin değildir. İnsanların yaptıkları fenalıklar arkalarından yaşar, iyilikler çok zaman kemikleriyle beraber gömülür.
William SHAKESPEARE