“Demokrasi ilkesinin en yeni ve akılcı uygulamasını sağlayan hükümet biçimi Cumhuriyettir” sözüyle tanımlamıştı Mustafa Kemal, Millet Meclisinin demokratik hacminde kazandığı zaferle kurduğu yeni Türk Devletini..
“Danışmanlar heyeti” sözüyle toplumsal kültürümüzde tarihsel olarak hep var olsa da, demokrasi kültürü özüyle ilk Meclis, 1876 Anayasası ile kuruldu.. Anayasal parlamento oluşturulmuştu ve fakat bu “parlamenter” bir sistem değildi.. Kanuni Esasi’ye göre hükümet, Meclise değil padişaha karşı sorumluydu.. Ki zaten çok geçmeden Meclis padişah tarafından kapatıldı ve 1908 yılında yeniden açıldı.. Meclisin “parlamenter demokrasi” niteliğini kazanması ise 1909 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle gerçekleşti.. Hükümet, Meclisi Mebusan’a karşı sorumlu duruma getirildi.. Meclis üçüncü kez Emperyalist işgale karşı 12 Ocak 1920’de açıldı ve 28 Ocak’ta, İstiklal Savaşımızın pusulası olan “Misak-ı Milli” kabul edildi.. 11 Nisan’da Mebusan Meclisi’ni emperyalist işgalciler dağıttı..
Pusulası “Misak-ı Milli” olan Mustafa Kemal, Erzurum, Sivas Kongreleri de dahil, Osmanlı Mebusan Meclisinden gelen demokrasi kültürüyle yeniden kurduğu Meclisi, emperyalist işgale karşı direnişin kalesi olan Ankara’da TBMM adıyla 23 Nisan 1920’de yeniden açtı.. TBMM ile birlikte, devlette egemenliğin kaynağı ve kullanılışı bakımından önemli değişiklikler oldu.. Yeni Meclis, yalnızca yasama yetkisini kullanan basit bir parlamento değildi.. “Meclis hükümeti” sistemiyle bütün yetkileri kendinde toplamıştı.. Dolayısıyla artık hükümdarlı ve parlamentolu bir meşruti sistem yerine, doğrudan doğruya “meclisin üstünlüğüne” dayanan demokratik bir yönetim söz konusuydu.. Zira Mecliste kabul edilen ve “İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilffil idare etmesi esasına dayanır” maddesiyle başlayan 1921 Anayasası ile yeni bir devlet kuruluyordu..
Milli Meclis, İstiklal Savaşımızı zaferle sonuçlandırdı.. Devamında, 1 Kasım 1922’de emperyalist güçlere boyun eğen ve tarihsel anlam ve işlevini çoktan yitirmiş olan saltanat, “halkın meclisi” eliyle devrilerek kaldırıldı, kişiye bağlı devlet ve yönetim anlayışına son verildi ve egemenliğin halka dayandığı yönetim biçimi olan Cumhuriyet ilan edildi.. Mustafa Kemal, Cumhuriyetin kuruluş iradesini; “Türk Milletinin karakterine en uygun yönetim şekli Cumhuriyettir” sözüyle özetlemiş, “Türk Milletini” de “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına, Türk Milleti denir” cümlesiyle tanımlamıştı..
Bu halde Cumhuriyetçi olmak, kavramsal anlamda eşzamanlı “boyun eğmeyen” milli mücadeleci, milliyetçi dolayısıyla anti emperyalist, bağımsızlıkçı ve halkçı, toplumcu, dolayısıyla eşitlikçi olmak demekti..
Cumhuriyetin ilanı sonrasında, “Biz ilhamımızı doğrudan doğruya yaşadığımız hayattan alıyoruz. Bizim yolumuzu çizen, içinde bulunduğumuz yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve milletler tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir” sözünün sahibi Mustafa Kemal önderliğinde ve ‘aklın ve bilimin’ rehberliğinde, ‘halkçı, milliyetçi’ özlü devrimler gerçekleştirildi.. Tam da burada; “bin yıllık bir süreci on yıllık bir zaman dilimine sığdırarak imkansızı gerçekleştiren büyük devrimci” olarak tanımlıyordu Mustafa Kemal’i, “Uygarlıkların çevrimsel gelişmesi ve düşüşüyle ilgili çözümlemesine dayalı tarih felsefesi” anlayışını ortaya koyduğu on iki ciltlik “Tarih Üzerine Bir İnceleme” adlı kitabın sahibi, Batının ünlü tarihçilerinden Prof. Arnold Toynbee.. Ve ekliyordu: “Öyle bir an düşünün ki, Batı dünyasında Rönesans, reform, bilimsel ve kültür ihtilali, Fransız İhtilali ve endüstriyel ihtilallerin hepsi bir insan hayatının içine yığılmış olsun.. İşte Atatürk, 1920 ile 1930 arası kısa süre içinde ve hiçbir ülkede uygulanamamış en ihtilalci programı gerçekleştirdi.” Yani? Önce, Batının gayrı medeni sömürgeci değersizliğine karşı savaşarak kazanılan kurtuluş! Sonra, Batının medeni aydınlanma değerlerinin senteziyle kurulan Cumhuriyet ve iktisadi temelinde devletçiliğin yer aldığı devrimlerle kazanılan ‘çağdaş uygarlık!’ O halde Cumhuriyetçi olmak, kavramsal anlamda “aydınlanmacı, devletçi ve devrimci” olmak da demekti..
Özetle Cumhuriyetçi olmak demek; eşzamanlı milli mücadeleci, milliyetçi dolayısıyla anti emperyalist, bağımsızlıkçı, halkçı, toplumcu, dolayısıyla eşitlikçi, aydınlanmacı, devletçi ve devrimci olmak demekti..
Cumhuriyetimizin 94. yaşı kutlu olsun..
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com




