Cumhuriyet  Sevinci ile Yaşama Yerleşmek

0
337

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Cumhuriyet bayramını coşkuyla, hasretle kutladık. Kalbimiz pır pır! Dileriz sonsuza dek sürsün Cumhuriyet sevincimiz ve yönetimimiz. Gelecek yıl ne olacak, neler göreceğiz bilemiyoruz. Dünyanın haline bakınca ancak biz Cumhuriyetimize birlik ve beraberliğimize sahip çıkarsak düşünmeye gerek bile kalmaz.

& & & & &

Bu özel ve kutlu günde doğmak bendenizi kendi gözünde özel kılıyor (alçak gönüllü olmayacağım yani) ve bu günde doğum günümü, sosyal medyada, bizzat eve gelerek ve telefon ederek kutlayarak bendenizi özel hissettiren bütün dostlarıma, arkadaşlarıma, meslektaşlarıma çok çok teşekkür ediyorum. Cumhuriyet varsa bizde varız. Hep birlikte Cumhuriyetle kalalım.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım şehitler gelmeye devam ediyor. Gün geçmiyor artık ki evlere, yüreklere ateş düşmesin. Bizi buna alıştıracaklar akıllarınca hainler. Ancak unuttukları bir şey var. Bizler asla buna alışmayacağız ve bütün gücümüzle birlik ve beraberliğimize sahip çıkmağa devam edeceğiz.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım Cumhuriyet bayramında ve sonrasında heyecan, sevinç, kuşku ve garip bir korkuyla bilinmeyenler içinde yaşarken yüreğimiz ağırlıkla boşluk arasında bir şeyler içinde çırpınırken, yine de umutlarımızı taze tutmaya devam edelim. Sağlık ve sevgiyle, birlik ve beraberliğimizden ödün vermeden, ayrımsız gayrımsız  kalalım her zaman. Yase

Prof. Dr. Üstün Dökmen’den birkaç  öykü… Nette buldum…

“YAŞAMA YERLEŞMEK”

Kabadayı yaşama yerleşmemiştir. Ayakkabısının topuğuna basar, güçlü görünür. Evine gitseniz tamamen bakımsız bir ev görürsünüz. İnsanları iki tipe ayırmak mümkün…

A-tipi: Heyecanlı, ideal hırslı, yükselmek isteyen tip. Tüccarsa hemen zengin olmak, memursa hemen genel müdür olmak ister. Gece saat 3’de uyanır. Konuşurken kekemenin sözünü ağzına tıkar, tatile gider stresli döner, keşke gitmeseydik der. Yüksek sesli konuşur, yürümez, koşar.

B-tipi: Kısmet, hayırlısı, iki lokma bir hırka yeter diyendir. Yavaş yer, yavaş hareket eder.

A-tipi iseniz her zaman stres, baskı altındasınız. Rahat yaşayamazsınız. B-tipi iseniz gelişemezsiniz.

Optimum ikisinin ortasıdır. Unutmayın: evlilikte oturmak kaygısızlıktır, bir cins karaya oturmaktır.

Yaşamanızı iğreti yapmayınız. Yaşama yerleşmek için bilgi gerekir. Anadolu’ya yerleşelim, iğreti değil, uygun yerleşerek oturalım.

Hayatta kalmayı bilme reçetesi:

Bir tüccar iflas edebilir. Eğer bu durum için bir hazırlığı yoksa, intihar bile edebilir. Hayatta olabilmesi muhtemel durumlar için planlarımız olmalı. A,B,C,D planlarımız. O bizi hayata bağlar, düşersek de hacıyatmaz gibi kalkarız.

Mustafa Kemal Atatürk’ün A-planı: “ya istiklal ya ölüm!” idi. B-planı: “hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır”, C-planı: “Ankara düşerse meclisi Kayseri’ye taşımak”, ve D-planı: “Bitlis Adıyaman dağları”  idi.

Yaşamla irtibatı kesmemek gerekiyor. Eşini kaybetmiş bir kadın başkaları için yaşamaya devam edecek. Kürsüsü elinden alınan bir profesör mesela “limon da mı satamam?” diyebiliyorsa yıkılmaz, ayakta kalır. Yaşama yerleşmek, başkaları için hayatta kalmak eğer A,B, C hatta D planlarımız varsa mümkün olabilir.

İşe gitmek zorundayım demek var, işe gitmeyi tercih ediyorum diyebilmek var. İkincisi iyi.

“Eve gidiyorum”, başka yerim yok anlamına geliyorsa sıkıntı verici. Eve gitmeyi on yer içinde tercih ediyorsam sıkıntı vermeyen bir şey eve gitmek. Bir özgürlük, bir ferahlık içindeyim demek oluyor.

Stalin Kamplarında 30 milyon insan öldü. Solşeniçin’in kitabından öğreniyoruz ki birçok hayatta kalabilenlerin amaçları vardı, bu onlara dayanma gücü verdi. Eğer amacınız varsa bir krizde ayakta kalabilirsiniz. Yaşantınızı iyiye götürmek için yollar aramalısınız. Kişi kendi karar verecek, havluyu atmalı mı, atmamalı mı?

Oynamıyorum derseniz kimseyi ilgilendirmez. Duygu ve aklımızı senkronize edelim. İyi bir lider ikisini de kullanır.

Bir çift satranç oynuyorlar. Erkek “atını alıyorum!” kadın “ben o atı seviyorum”. Bu durumda at alınmazsa oyun satranç olmaktan çıkar, aşk olur. Kendi iradesine karşı hareket aşktır. Değer verdiği kurum veya insan için harpte ölmek de böyle. Her zaman mantıklı olmak mümkün değil, bazen mantıksız olanı da yapabiliriz.

Yıllar önce Zehra Dökmen hanımıma UNI civarında bir yokuşu çıkarken arada sırada sigara kullanması nedeniyle biraz nefes darlığı gelmişti. Acaba bir arıza mı vardı kalbinde diye sormak aşk evliliği yapmak isteyen konuşmacının aklına bile gelmemişti… Mantık evliliği yapan birisi olsaydı sorması gerekirdi.

yase-yasama-yerlesmek

& & & & &

Oturulan koltuk ya da sandalye yahut yer minderi hiç önemli değil ne olduğu önemli olan oturma şekli ve nasıl oturduğunuz. Yanlış anlaşılmasın edep ve ahlak kurallarında bahsetmiyorum.

Üstün Dökmen şunu savunuyor; Koltuğa sandalye ve benzeri şeylere nasıl yerleşirsen hayata da öyle yerleşirsin.

İşte size bir tez; Sandalye koltuk tamir eden bir usta varmış. Ustanın gözlemlerine göre bazı müşterilerinin koltuklarının ön kısımlarında, bazı müşterilerinde arka kısmı daha fazla aşınıyormuş.Ön kısımları aşınan koltukların sahibi kardiyologların bekleme salonlarıymış yani kalp hastalarının diğerleri ise farklı mesleklere sahip insanların salonlarıymış.Stres aceleci ve heyecan düzeyi yüksek kişiler hem hayata hem de koltuğa tam yerleşemediklerini görüyoruz.

Çevreye, insana, doğaya kısacası dünyaya iyi yerleşmeliyiz hiç değilse toprak olana kadar. Yaşamanızın süresini sonsuza kadar uzatamazsınız ama kalitesini ölçüleyecek miktarda artırabilirsiniz. Ömrünüzün uzunluğu önemli değildir, kalitesi önemlidir.Sandalyeden bir gün nasıl olsa kalkacaksınız:Önemli olan huzur içinde oturmanız ve çevrenize huzur vermenizdir. Yaşama ilişmeyelim, tam yerleşelim.

Günün Şiiri

Beş Kuruşa Aşk Şarkıları

Bir yalnızlık büyütürdüm saksıda

kalandı çok eski günlerden

bir bana yetsin, hıncımı arttırsın

aşkımı pekiştirsin diye sevince.

Günüydü, gelip durdu hüznümün önünde

gidilmemiş bir saklı deniz sandım.

Kıpırdamazdı yapraklar geceyle

tüketirdi çiçeği, kuşu sevdiremeyen konyak

bana neydi gülmeler, şarkılar

otobüs durakları, alandaki kalabalık

geldi durdu, alana merhaba dedim.

Bir göz bozgundur yerine göre

vururdu pencereme rüzgâr,

ben hep öyle bir gözdüm

çığlığını kendine saklayan.

Düş kurmazdım, beklemezdim şurda burda,

çiçek demetleri, bisikletler geçmezdi

apansız geliverdi sokağıma.

Hıncım bana kalsın gayrı

sen yalnızlığımı götür.

Bana çay demlemeyi öğret

elimi yüzümü yıkamayı,

ağzıma rakı koydurma.

Hıncım bana kalsın diyorum

çünki ben bu  kenti kendimde büyüttüm

bir barbarın vahşi ateşiyle,

çünki yapılarının taşında onulmazlığım

çünki şarkılar kanımın bedeli.

En sevdiğim kelimeler gibisin

örneğin öfke gibi

hani bir zamanlar

dağda ve sokakta açan.

Örneğin umut gibi

günde, gecede yitip durduğumuz

zeytin dalını dal eden.

Örneğin aşk gibi

denizlerin üzerinde yürüten.

Örneğin kavga gibi

yüreğimi sıkı, saçlarımı kara tutan

kayaları yumuşatan kavga gibi.

Denizler benim kadar kıpırdayamaz

bak şimdi parklardayım

bir çocuğun menevişli gözlerinde.

Hüzünleri bırakmanın günü

günü çığlığı olmak dünyanın,

hüznümü iki kat ediyor ama

gecede alnıma dayalı alnın.

Ahmet OKTAY

Günün Sözü

İnsanoğlu düşünmek ve sevmek için yaratılmıştır.

J.J. Rousseau 

Bir şeyi çok sevmek, insanı o şeye karşı kör ve sağır yapar.

Hz. Muhammed 

Yalnız seni sevenleri sevmek sevgi değil, değiş tokuştur.

Cenap Şahabettin

Sevilmek umuduyla sevmek insanidir. Fakat sevmek için sevmek, meleklere mahsustur.

Alphonse De Lamartın

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here