Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Eylül geldi bile. Ben denizden habersiz! Tuhaf yaz, yeni başlıyor sanıyorum oysa. Yeni sıcaklaşıyor, yeni terliyor, yeni denize giriyoruz gibi. Zamanı mekânı kaybettim sanki ve bu yüzden tatile yeni çıkıyorum yarından sonra. Oysa iki aydan beri tatildeyim. Ama tatili yaşayan ben değilim. Hayatım bensiz yalnız çıkmış gibi tatile. Zaten bu yıl hep hayatım yaşadı her şeyi benden habersiz. Ağız tadımdan, uykumdan, neşemden, hüzün ve bütün düşüncelerimden ırakta.
& & & & & &
Dünya kan revan içinde herkes birbirini tehdit ediyor: tehditler kuru sıkı mı? Hiç sanmıyorum. Kimyasallar tonlarca duruyormuş bir köşede. Ve huzursuz olan huzursuz eder. Bu bir etki tepki meselesi. Ve komşularımız kan revan içinde ve bundan kısmen bizi sorumlu tutuyorlarsa ve bizi tehdit edebiliyorlarsa vatandaşlarının yarısından çoğuna ev sahipliği yapıyor olsak ta ve bu tehditlerden dolayı şahsen kayıtsız kalmamız olası değil çok ama çok endişeli ve gerginiz doğrusu.
Ve dünya barış günü kutlanıyor. Ve dünya barış günü kutlanıyor savaş rüzgârları eserken kan gövdeyi sürüklerken… Herkes konuşuyor ama herkes konuşurken insanlar açlıktan, yokluktan, yoksulluktan ölüyor…
1 Eylül Dünya Barış Günüymüş sevsinler. Yılın 364 günü savaş bir günü barış öyle mi, bir kez daha sevsinler o zaman. Her tarafımız savaş, her tarafımız kavga, gürültü, ormanlarımız, orman sakinleri ile birlikte yanıyor, börtü böcekler kavruluyor, sularımız zehirleniyor, çocuklarımız, kadınlarımız öldürülüyor, tecavüze uğruyor, yetmiyor, birbirimizin kuyusunu kazıyoruz. En sakin anımızda bile birbirimize hiç olmayacak şeyler söylüyoruz. Ve barıştan bahsediyoruz, nasıl bir iki yüzlülük bu anlamak mümkün değil. Bendeniz bu günü tanımıyorum. Binlerce mülteci evlerini barklarını bırakmış, doğdukları yurtlarından, evlerinden, yuvalarından kaçarak, savaştan kurtulmaya çalışıyorlarken, hangi barıştan söz ediyoruz.
Her gün bir şehit haberi ile yuvalara ateş düşerken, hangi barıştan söz ediyoruz. 1 Eylül tarihinde kutlanan “Dünya Barış Günü” aslında 2. Dünya Savaşı’nın başlama tarihi yani hangi barıştan söz ediyoruz. 1 Eylül 1939’da Naziler Polonya’yı işgal etti ve bu işgal 60 milyon insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya Savaşı’nın da başlangıcı oldu. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan bu savaşın başlangıcı Birleşmiş Milletlerin (BM) aldığı bir kararla 1 Eylül “Dünya Barış Günü” olarak kabul ediliyor! Nasıl bir çelişki gerçi amaç böyle böyle barışı sağlamakmış! Yak, yık sonra barış de?
Benim barış anlayışım şu; Irkçılığın olmadığı, etnik kökenlerin sürekli gündem oluşturmadığı, insanların ötekileştirilmediği, aşağılanmadığı, insan ve haklarına, çocuklara, kadınlara, yaşlılara, hayvana, doğaya, dağa, taşa, toprağa, börtü böceğe, toprak bütünlüğüne saygılı ve işgalci zihniyet taşımamaktır. Ve yüreğinde her zaman barışı yeşil tutmak, barışçıl fertler yetiştirmektir.
Ve bu günde ve her günde hepimizin teker-teker barış yüreğimizde, dilimizde, davranışlarımızda, gözlerimizde olsun dilerim. Ve sözlerimi büyük Türk, büyük insan, Atatürk’ün yurtta barış, dünyada barış sözü ile bitiriyorum. Barış yoldaşımız olsun. Sağlık ve sevgiyle kalalım, sevgili okuyucularım, her zaman birlik ve beraberlikle, ayrımsız, gayrımsız… Yase
& & & & &
Ünlü avukat Petrocelli’nin kaybettiği tek dava… Ünlü bir futbolcu karısını öldürmekle suçlanıyordu… Futbolcu yakalanmıştı… Ama karısının cesedi ortada yoktu…
Duruşma Amerikan filmlerindeki gibiydi… Futbolcu sanık sandalyesinde oturuyordu… Kucak dolusu parayla tuttuğu avukatı jüriyi ikna etmeye uğraşıyordu: “Sayın jüri, müvekkilimin suçsuz olduğuna yürekten inanıyorum.. Buna az sonra sizler de inanacaksınız… Neden mi? Bakın, simdi 1’den 10’a kadar sayacağım ve müvekkilimin öldürdüğü iddia edilen karısı bu kapıdan içeri girecek.. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10…”
Bütün jüri kapıya döndü… Kimse girmedi içeri.. Avukat bir savunma dehasıydı; öldürücü hamlesini yaptı… “Bakın, siz de kadının öldüğüne inanmıyorsunuz… Çünkü hepiniz içeri girecek diye kapıya baktınız… İşte kararı buna göre vermenizi talep ediyorum…”
Jüri, ünlü futbolcuyu suçlu bulduğunu bildirdi ve dava bu şekilde sonuçlandı… Mahkeme çıkısında avukat, bayan jüri başkanına yaklaştı: “10’a kadar saydığımda siz de diğer üyeler gibi kapıya bakmıştınız… Neden böyle bir karara imza attınız?” “Doğru” dedi jüri başkanı; “Ben de kapıya baktım, ama müvekkiliniz kapıya bakmıyordu!…”

& & & & & &
Evde Çıkabilecek Yangınları Önleyin
Lütfen bu mesajı aile ve arkadaşlarınıza iletin…
Mesajı gayrimenkul sigortası alanında çalışan bir arkadaşımdan aldım. Okumaya değer bir yazı. Bu, göndermediğiniz takdirde listenizde bulunan birinin bu tür olaylardan haberdar olmadığı için aynı şeyleri yaşamasına neden olabilecek türden bir e-mail. Bu kötü olay geçtiğimiz hafta, orijinal mesajı yazan bayanın erkek kardeşi ve eşinin başından geçmiş.
Çıkan bir yangında çiftin evi tamamen yanmış ve geriye külden başka bir şey kalmamış. İyi bir sigortaları olduğundan, ev ve birçok eşya sigorta tarafından karşılanacak. Bu iyi haber…
Ancak, yangının sebebini öğrendiklerinde dehşete düşmüşler. Sigorta enspektörü birkaç saat boyunca küller arasında yangını çıkış sebebini araştırmış. Enspektör yangının başladığı yerin evin banyosu olduğunu tespit etmiş ve evin hanımına banyodaki prize ne gibi aletlerin takılı olduğunu sormuş. Kadın saç maşası, saç kurutma makinesi gibi bilindik şeyleri sıralamış. Enspektör kadının saydığı her aletten sonra ‘Hayır, bu yüksek sıcaklıklarda parçalanabilecek bir şey’ deyip durmuş. Ardından kadın birden banyodaki prizlerden birinde Glade oda parfümünün takılı olduğunu hatırlamış.
Sigorta enspektörü hemen atlayıp yangının sebebinin bu cihaz olduğunu söylemiş. Enspektör bu prize takılan oda parfümlerinin yangınlara diğer ev aletlerinden çok daha fazla sebep olduğunu söylemiş. Bu cihazlarda kullanılan plastiğin çok İNCE olduğunu ve hatta bir yangın sonrasında geriye böyle bir şeyin varlığını kanıtlayacak hiçbir şeyin kalmadığını anlatmış. Enspektör duvardaki prize baktığında, oda parfümünden geriye kalan iki metal parçasının hala orada olduğunu görmüş.
Çiftin banyoda kullandıkları oda parfümünün üzerinde küçük bir gece lambası bulunuyormuş. Gece zaman zaman ışığın sönükleştiğini ve ardından tamamen söndüğünü fark etmişler. Birkaç saat sonra ışık kendi kendine tekrar yanmaya başlıyormuş. Enspektör cihazın çok ısındığında lambayı patlatmak yerine sönükleştiğini ve soğuduktan sonra tekrar yanmaya başladığını, bunun da bir uyarı işareti olduğunu söylemiş.
Enspektör ayrıca birçok evin bu sebepten yandığını gördüğünden, kendi evinin hiçbir yerinde asla prize takılan tip oda parfümü kullanmadığını söylemiş.
Günün Şiiri
Sen Burada Bir Yabancısın…
Bu rüzgârın tadı senin hiç tatmadığın
Bu yolcular bilmediğin bir yerden geliyor
Konuştukları dil ömrünce duymadığın
Gözlerini sakla sen burda bir yabancısın.
Akşam tren raylarına yağmur yağıyor
Devrilmiş bir sokak ayak basmadığın
Çarmıha gerilmiş afişler ıslanıyor
Karanlıkta bir kadın tanımadığın
Bir şeyler söylüyor anlamadığın
Şüpheli oteller üstüne geriniyor
Sen burada bir yabancısın saklanmalısın
Akşam tren raylarına yağmur yağıyor.
Attila İLHAN
KİMİ SEVSEM SENSİN
kimi sevsem sensin / hayret
sevgi hepsini nasıl değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin / hayret
senden nedense vazgeçilemiyor
her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belaya çattık / nasıl bitirmeli
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin / hayret
kapıların kapalı girilemiyor
kimi sevsem sensin / senden ibaret
hepsini senin adınla çağırıyorum
arkamdan şımarık gülüşüyorlar
getirdikleri yağmur / sende unuttuğum
hani o sımsıcak iri çekirdekli
senin gibi vahşi öpüşüyorlar
kimi sevsem sensin / hayret
in misin cin misin anlamıyorum
Attila İLHAN
Kış Şiiri
Kapı açıldı, buharla doldu mutfak,
Soğuk, yuvarlana yuvarlana daldı içeri.
Her şey eskisi gibi oluverdi bir anda
Çocuk yıllarındaki o akşamlar gibi
Hava kupkuru ve tertemiz
Ve dışarda, beş adım ötede
Süklüm püklüm duruyor kış
Yüzü tutmuyor içeri girmeye
Kış. Ve işte her şey ilk kez başlıyor sanki.
Ağarmış uzaklıklarına doğru kasımın
Uzaklaşıyor aksöğütler
Değneksiz ve rehbersiz körler gibi….
Nehir buz tutmuş, donmuş sepetçi söğütü.
Ve konsol üstünde bir ayna gibi
Bir buz tabakasına, enlemesine
Yerleşmiş kara gök kubbesi.
Ve karşısında onun, yol kavşağında,
-yarı yarıya kara gömülmüş kavşakta-
Seyrediyor bu aynada kendini
Kayın ağacı, saçında bir yıldızla.
Ve gizlice sezmektedir ki o
Kış, harikalarla doldurmuştur her yeri;
Kır evini, uzakta görülen,
Ve kendi tepelerini…
Boris PASTERNAK-Çeviren: Ataol BEHRAMOĞLU
Günün Sözü
Bu dünyada başarıya ulaşan insanlar istedikleri şartları yakalayan insanlardır. Eğer onları bulamazlarsa, kendileri yaparlar. Parayı kazanmadan harcamaya nasıl hakkımız yoksa mutluluğu da üretmeden tüketmeye hakkımız yoktur.
Bernard SHAW




