Biz Çok Zenginiz

0
143

Biz Çok Zenginiz

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sıcaklar bunaltmaya devam ediyor ama IŞİD denen canavarların Ramazan ayında olmamıza rağmen devam ettikleri vahşetleri –medyaya düşenleri- görmüşünüzdür. Önce kalbinden bıçaklanıyor, sonra alnından kurşunlanıyor kurban! Tüyler ürperttirici, insan olmaktan utanıyoruz artık. Trafik kazalarında her gün yiten onlarca can, inanılmaz  dehşet bir şey?

Seyyar mayın gibi dolaşan teröristler, arka arakaya gelmeye devam eden şehitler… Elimizde bir o kalmıştı, nasıl bir şeyse birilerinin yasakladığı 10. Yıl Marşı’mızın yasaklanmasını protesto ederken yaşanan olaylar. MHP’de durulamayan sular, dokunulmazlıkların kalkması ile birlikte mahkemelere çağırılan HDP’lilerin tavrı ve yağlı ballı iftar sofraları ile olağan üstü olan sıcaklar solda sıfır kaldı. Bizi yakan hava değil, bütün bu yaşananlar, milli takımın Çek Cumhuriyeti karşısında 2-0 üstünlük elde etmesine bile yeterince sevinemedik. Ve birileri çıkıp “her şey çok güzel” demiyor mu? Düşünüyorum, demek onlar için her şey güzelmiş Allah versin.

Ama bizim güzellik anlayışımız tabi ki çok başka. Biz, öncelikle yağdan baldan hiç hoşlanmayız. Soframızda hep acı biber olsun isteriz, isteriz ki, bizi yaksın ki her an kendimizde olalım gaflete kapılıp kendimizi unutmayalım. Şatafattan gösterişten de hoşlanmayız. Biber gazını öyle sıkmaktan da, ne yapıyor bu insanlar bu şiddet neden? Orucu var, hastası var, yaşlısı var, çocuğu var.

“Yürümekle yollar eskimez ki” bir büyüğümüzün dediği gibi. Bu korku neden? Biz ülkemizi seviyoruz! Ve havalar sıcak, kurban olurum bu sıcaklara ve biz doğal olan her şeyi severiz. Sıcağı, soğuğu, yağmuru, çamuru, yeşili, börtüğü, böceği çünkü biz insan severiz.

Biz paylaşmayı severiz lokmamızı, zenginliğimizi, çünkü biz çok zenginiz, zenginliğimiz yüreğimizden gelmekte. Cebimizdeki alın teri ile kazanılmış üç beş kuruş parayla dünya zenginiyiz! Sonra biz kendimiz gibi olmaktan hoşlanırız. Kula kul olmak yazmaz kitabımızda.

Şarkımızı okuruz. Pir Sultan’dan örneğin -Yine dosttan haber geldi / Dalgalandı taştı gönül / Yar-elinden Kevser geldi / Derya gibi coştu gönül / diyerek…

Yunustan özdeyişler söyleriz / Ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın./ Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için./ Bir kez Gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil yetmiş iki millet dahi eIin ‘yüzün’ yumaz değil./

Ve Mevlana’dan /Biliyorum, sığmazsın hiçbir yere bu sevdayla, dünya sana dar. Ama dayan gönlüm!/ Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahı var./ Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim, azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin / Biz gelmedik dava için, bizim işimiz sevda için, dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik.

Mahzuni Şeriften /Yoksulun sırtından doyan doyana/ Bunu gören yürek nasıl dayana/ Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana/ Bilmem söylesem mi söylemesem mi / diye mırıldanırız.

Biz, derdimizi yaratanımıza söyleriz, devamız ondan gelir. Ona sığınırız her zaman, her şey için. Ve biz onunla -dedim ya- çokkkk  zenginiz çokkkk.

Ve sevgili okuyucularım sağlık, sevgi, birlik ve beraberlikle kalalım her zaman. Ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & &

Ve Yaşar Nuri Hoca bu güzel ramazan gününde Hak’kın rahmetine kavuşmuş. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.

& & & & &

Huzura Oruçlu Gitmek 

Ramazan ayının ilk günlerindeydi. Bir gece oturduğu evden dışarıya çıkan Nasuhi Efendi, dergahın bahçesinde dolaşıyordu. Onun bahçede dolaştığını gören hanımı, bahçeye çıkarak yanına yaklaştı ve “Muhterem Efendim! Bu gece vakti bu bahçede niçin gezinip durursunuz?” diye sordu.

O da; “Allah Teala bilir ama bu bayramı burada geçireceğiz. Şimdiden kendime yer hazırlıyorum.” buyurdu. Hanımı bunu işitince üzüldü; “Niçin böyle söyleyip yüreğimizi yakıyorsunuz” dedi. Nasuhi hazretleri; “Takdir-i İlahi böyledir” cevabını verdi.

Aradan günler geçti. Ramazan-ı Şerif ayının ortasına geldiğinde, sevenlerini etrafına toplayıp, yerine oğlu Alaed din Efendiyi halife tayin etti ve vasiyetini bildirdi.

Muhammed Nasuhi Hazretlerinin talebelerinden Şami Ahmed Efendi, vefat edeceği gün hocasını ziyaret etti. Muhammed Nasuhı Efendinin hastalığı iyice artmıştı.

Şami Ahmed Efendi ona; “Efendim biraz az oruç tutup ilaç kullanırsanız rahatsızlığınız iyileşebilir.” deyince, Nasuhi Efendi; “Oğlum! Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle otuz senedir farzları değil nafileleri dahi noksan yapmadım. İnşallah bu gece dergah-ı izzete oruçlu giderim” buyurdu.

Muhammed Nasuhi hazretleri vefat ettikleri gün ikindi namazından sonra hizmetinde olan dervişlere; “Bu gece Cüneyt-i Bağdadi, Abdülkadir-i Geylanı, Molla Hünkar Celaleddın, Maruf-i Kerhı, Seyyid Yahya Şirvan, Sultan Şaban-ı Veli ve Hocam Ali Atvel hazretleri teşrif buyuracaklardır. Onlara hizmette kusur etmeyin. “İftar vaktinde Derviş İbrahim, Nasuhi hazretlerinin yanından odanın kapısına varıp iki lokma ekmek yedi. Üçüncü lokmayı yerken Nasuhi hazretleri bir defa; “Hu” diye seslendi. Derviş İbrahim ekmeği bırakıp içeri girerken tekrar; “Hu” diye Allah Teala’nın ismini zikredip ruhunu teslim etti.

(Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007)

Günün Şiiri

Yine Dosttan Haber Geldi

Yine dosttan haber geldi

Dalgalandı taştı gönül

Yar elinden kevser geldi

Derya gibi çoştu gönül

Kılavuzum Şah-ı Merdan

Çevresi dopdolu nurdan

Şunda bir hercayi dosttan

Neylersin, vazgeçti gönül

Sır Ali’deki sır idi

Seyr edeni sever idi

Ben kulu da kemter idi

Pir aşkına düştü gönül

Açıldı bahçenin gülü

Öter içinde bülbülü

Dost elinden dolu dolu

Sarhoş oldu içti gönül

Pir Sultan’ım bir gün göçer

Er olan ikrarın güder

Ceset bunda seyran eder

Çün Hakk’a ulaştı gönül

Pir Sultan Abdal

Mevla’m gül diyerek iki göz vermiş

Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı

Dura dura bir sel oldum erenler

Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı

Yoksulun sırtından doyan doyana

Bunu gören yürek nasıl dayana

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana

Bilmem söylesem mi söylemesem mi

Mahzuni Şerifim dindir acını

Bazı acılardan al ilacını

Pir Sultanlar gibi darağacını

Bilmem boylasam mı boylamasam mı

Ağlama Gözlerim Mevlam Kerimdir

Gurbet elde bir hal geldi başıma

Ağlama gözlerim mevlam kerimdir

Derman arar iken derde düş oldum

Ağlama gözlerim mevlam kerimdir

Huma kuşu yere düştü ölmedi

Dünya Sultan Süleyman’a kalmadı

Dedim yare gidem nasip olmadı

Ağlama gözlerim mevlam kerimdir

Kağıda yazılmış ufak yazılar

Anadan ayrılmış körpe kuzular

Derdi olan yüreğinden sızılar

Ağlama gözlerim mevlam kerimdir

(Repertuvarda olmayan dörtlük)

Kağıt yok ki yazam yare gönderem

Ya ben ahvalimi kime bildirem

Can tatlıdır uram kendim öldürem

Ağlama gözlerim mevlam kerimdir

Abdal Pir Sultan’ım böyle buyurdu

Ayrılık gömleğim biçti geyirdi

Ben ayrılmaz idim felek ayırdı

Ağlama gözlerim mevlam kerimdir

(Kurbani mahlaslı dörtlük)

Kurbani’yem bunu böyle buyurdu

Ayrılık gömleğin bize giydirdi

Ben ayrılmam idim felek ayırdı

Ağlama gözlerim mevlam kerimdir

Günün Sözleri

Pir Sultan Abdal Sözleri

-Gönül, han değil dergâhtır. Paldır küldür girip çıkılmaz, günahtır!

-İstiyorsan Hakk’a varmayı, meslek edin gönül almayı, bırak saraylarda mermer olmayı, toprak ol, bağrında güller yetişsin.

-Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim, azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin.

-Bazen bitmek bilmeyen dertler yağmur olur üstüne yağar. Ama unutma ki, rengârenk gökkuşağı yağmurdan sonra çıkar.

-Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters!

-Biliyorum, sığmazsın hiçbir yere bu sevdayla, dünya sana dar. Ama dayan gönlüm! Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahı var.

-Ne kadar az yüksekten uçarsan, düştüğün zaman o kadar az incinirsin. Kibri bırak, alçakgönüllü ol.

-Irmağa deniz, denize okyanus sığmaz. Aşık olmayana anlatsan da ben sen anlamaz. Hakka ulaşmak için yol desen kimse inanmaz. Gönlünde zerre-i miskal şems olmayan yanmaz.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here