Biz Çok Zenginiz
Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sıcaklar bunaltmaya devam ediyor ama IŞİD denen canavarların Ramazan ayında olmamıza rağmen devam ettikleri vahşetleri –medyaya düşenleri- görmüşünüzdür. Önce kalbinden bıçaklanıyor, sonra alnından kurşunlanıyor kurban! Tüyler ürperttirici, insan olmaktan utanıyoruz artık. Trafik kazalarında her gün yiten onlarca can, inanılmaz dehşet bir şey?
Seyyar mayın gibi dolaşan teröristler, arka arakaya gelmeye devam eden şehitler… Elimizde bir o kalmıştı, nasıl bir şeyse birilerinin yasakladığı 10. Yıl Marşı’mızın yasaklanmasını protesto ederken yaşanan olaylar. MHP’de durulamayan sular, dokunulmazlıkların kalkması ile birlikte mahkemelere çağırılan HDP’lilerin tavrı ve yağlı ballı iftar sofraları ile olağan üstü olan sıcaklar solda sıfır kaldı. Bizi yakan hava değil, bütün bu yaşananlar, milli takımın Çek Cumhuriyeti karşısında 2-0 üstünlük elde etmesine bile yeterince sevinemedik. Ve birileri çıkıp “her şey çok güzel” demiyor mu? Düşünüyorum, demek onlar için her şey güzelmiş Allah versin.
Ama bizim güzellik anlayışımız tabi ki çok başka. Biz, öncelikle yağdan baldan hiç hoşlanmayız. Soframızda hep acı biber olsun isteriz, isteriz ki, bizi yaksın ki her an kendimizde olalım gaflete kapılıp kendimizi unutmayalım. Şatafattan gösterişten de hoşlanmayız. Biber gazını öyle sıkmaktan da, ne yapıyor bu insanlar bu şiddet neden? Orucu var, hastası var, yaşlısı var, çocuğu var.
“Yürümekle yollar eskimez ki” bir büyüğümüzün dediği gibi. Bu korku neden? Biz ülkemizi seviyoruz! Ve havalar sıcak, kurban olurum bu sıcaklara ve biz doğal olan her şeyi severiz. Sıcağı, soğuğu, yağmuru, çamuru, yeşili, börtüğü, böceği çünkü biz insan severiz.
Biz paylaşmayı severiz lokmamızı, zenginliğimizi, çünkü biz çok zenginiz, zenginliğimiz yüreğimizden gelmekte. Cebimizdeki alın teri ile kazanılmış üç beş kuruş parayla dünya zenginiyiz! Sonra biz kendimiz gibi olmaktan hoşlanırız. Kula kul olmak yazmaz kitabımızda.
Şarkımızı okuruz. Pir Sultan’dan örneğin -Yine dosttan haber geldi / Dalgalandı taştı gönül / Yar-elinden Kevser geldi / Derya gibi coştu gönül / diyerek…
Yunustan özdeyişler söyleriz / Ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın./ Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için./ Bir kez Gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil yetmiş iki millet dahi eIin ‘yüzün’ yumaz değil./
Ve Mevlana’dan /Biliyorum, sığmazsın hiçbir yere bu sevdayla, dünya sana dar. Ama dayan gönlüm!/ Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahı var./ Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim, azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin / Biz gelmedik dava için, bizim işimiz sevda için, dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik.
Mahzuni Şeriften /Yoksulun sırtından doyan doyana/ Bunu gören yürek nasıl dayana/ Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana/ Bilmem söylesem mi söylemesem mi / diye mırıldanırız.
Biz, derdimizi yaratanımıza söyleriz, devamız ondan gelir. Ona sığınırız her zaman, her şey için. Ve biz onunla -dedim ya- çokkkk zenginiz çokkkk.
Ve sevgili okuyucularım sağlık, sevgi, birlik ve beraberlikle kalalım her zaman. Ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
Ve Yaşar Nuri Hoca bu güzel ramazan gününde Hak’kın rahmetine kavuşmuş. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.
& & & & &
Huzura Oruçlu Gitmek
Ramazan ayının ilk günlerindeydi. Bir gece oturduğu evden dışarıya çıkan Nasuhi Efendi, dergahın bahçesinde dolaşıyordu. Onun bahçede dolaştığını gören hanımı, bahçeye çıkarak yanına yaklaştı ve “Muhterem Efendim! Bu gece vakti bu bahçede niçin gezinip durursunuz?” diye sordu.
O da; “Allah Teala bilir ama bu bayramı burada geçireceğiz. Şimdiden kendime yer hazırlıyorum.” buyurdu. Hanımı bunu işitince üzüldü; “Niçin böyle söyleyip yüreğimizi yakıyorsunuz” dedi. Nasuhi hazretleri; “Takdir-i İlahi böyledir” cevabını verdi.
Aradan günler geçti. Ramazan-ı Şerif ayının ortasına geldiğinde, sevenlerini etrafına toplayıp, yerine oğlu Alaed din Efendiyi halife tayin etti ve vasiyetini bildirdi.
Muhammed Nasuhi Hazretlerinin talebelerinden Şami Ahmed Efendi, vefat edeceği gün hocasını ziyaret etti. Muhammed Nasuhı Efendinin hastalığı iyice artmıştı.

Şami Ahmed Efendi ona; “Efendim biraz az oruç tutup ilaç kullanırsanız rahatsızlığınız iyileşebilir.” deyince, Nasuhi Efendi; “Oğlum! Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle otuz senedir farzları değil nafileleri dahi noksan yapmadım. İnşallah bu gece dergah-ı izzete oruçlu giderim” buyurdu.
Muhammed Nasuhi hazretleri vefat ettikleri gün ikindi namazından sonra hizmetinde olan dervişlere; “Bu gece Cüneyt-i Bağdadi, Abdülkadir-i Geylanı, Molla Hünkar Celaleddın, Maruf-i Kerhı, Seyyid Yahya Şirvan, Sultan Şaban-ı Veli ve Hocam Ali Atvel hazretleri teşrif buyuracaklardır. Onlara hizmette kusur etmeyin. “İftar vaktinde Derviş İbrahim, Nasuhi hazretlerinin yanından odanın kapısına varıp iki lokma ekmek yedi. Üçüncü lokmayı yerken Nasuhi hazretleri bir defa; “Hu” diye seslendi. Derviş İbrahim ekmeği bırakıp içeri girerken tekrar; “Hu” diye Allah Teala’nın ismini zikredip ruhunu teslim etti.
(Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007)
Günün Şiiri
Yine Dosttan Haber Geldi
Yine dosttan haber geldi
Dalgalandı taştı gönül
Yar elinden kevser geldi
Derya gibi çoştu gönül
Kılavuzum Şah-ı Merdan
Çevresi dopdolu nurdan
Şunda bir hercayi dosttan
Neylersin, vazgeçti gönül
Sır Ali’deki sır idi
Seyr edeni sever idi
Ben kulu da kemter idi
Pir aşkına düştü gönül
Açıldı bahçenin gülü
Öter içinde bülbülü
Dost elinden dolu dolu
Sarhoş oldu içti gönül
Pir Sultan’ım bir gün göçer
Er olan ikrarın güder
Ceset bunda seyran eder
Çün Hakk’a ulaştı gönül
Pir Sultan Abdal
Mevla’m gül diyerek iki göz vermiş
Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı
Dura dura bir sel oldum erenler
Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı
Yoksulun sırtından doyan doyana
Bunu gören yürek nasıl dayana
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana
Bilmem söylesem mi söylemesem mi
Mahzuni Şerifim dindir acını
Bazı acılardan al ilacını
Pir Sultanlar gibi darağacını
Bilmem boylasam mı boylamasam mı
Ağlama Gözlerim Mevlam Kerimdir
Gurbet elde bir hal geldi başıma
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir
Derman arar iken derde düş oldum
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir
Huma kuşu yere düştü ölmedi
Dünya Sultan Süleyman’a kalmadı
Dedim yare gidem nasip olmadı
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir
Kağıda yazılmış ufak yazılar
Anadan ayrılmış körpe kuzular
Derdi olan yüreğinden sızılar
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir
(Repertuvarda olmayan dörtlük)
Kağıt yok ki yazam yare gönderem
Ya ben ahvalimi kime bildirem
Can tatlıdır uram kendim öldürem
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir
Abdal Pir Sultan’ım böyle buyurdu
Ayrılık gömleğim biçti geyirdi
Ben ayrılmaz idim felek ayırdı
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir
(Kurbani mahlaslı dörtlük)
Kurbani’yem bunu böyle buyurdu
Ayrılık gömleğin bize giydirdi
Ben ayrılmam idim felek ayırdı
Ağlama gözlerim mevlam kerimdir
Günün Sözleri
Pir Sultan Abdal Sözleri
-Gönül, han değil dergâhtır. Paldır küldür girip çıkılmaz, günahtır!
-İstiyorsan Hakk’a varmayı, meslek edin gönül almayı, bırak saraylarda mermer olmayı, toprak ol, bağrında güller yetişsin.
-Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim, azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin.
-Bazen bitmek bilmeyen dertler yağmur olur üstüne yağar. Ama unutma ki, rengârenk gökkuşağı yağmurdan sonra çıkar.
-Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters!
-Biliyorum, sığmazsın hiçbir yere bu sevdayla, dünya sana dar. Ama dayan gönlüm! Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahı var.
-Ne kadar az yüksekten uçarsan, düştüğün zaman o kadar az incinirsin. Kibri bırak, alçakgönüllü ol.
-Irmağa deniz, denize okyanus sığmaz. Aşık olmayana anlatsan da ben sen anlamaz. Hakka ulaşmak için yol desen kimse inanmaz. Gönlünde zerre-i miskal şems olmayan yanmaz.




