Bir İçinde Bir Dışında

0
101

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bazen kendimizi hayatın dışında algılarız. Hayatımız akıp giderken biz neresindeyiz diye düşünmeyiz bile. Sanki akıp giden hayatımız değil de başkasının hayatıymış gibi uzaktan izleriz. Ancak ne zaman bir güzellik sarar içimizi İstanbul’da yeni açan erguvanlar gibi. Komşumuzun kedisi doğurmuş onu izliyorkenki gibi.

Komşumuz yavruları plastik bir leğene koymuş, dört yavru annelerinin memelerine sarılmış hayatı emer gibi süt emiyorlar, anne kedi dünyayı bir tarafa bırakmış kendi dünyasına dönmüş kim bilir şimdi neler umurunda neler hiç umurunda değil. Belki yavrularları ile birlikte bu leğende geçsin ister hayatı, güven içinde kaygısız sevgiyle. Şimdi dünyanın dışında ama er ya da geç o dünyanın içinde bulacak kendini ve minik kediciklerini ama şimdi onu düşünmek istemiyor  hayat akıyor dışında  o yan dönmüş gururla  yavrularını emziriyor. Onlara bakıyorum yukarıdan ve içim kımıl, kımıl oluyor yavrusunu emziren kim olursa olsun bu görüntü kutsaldır ve huşu verir bendenize.

Ve başka yavrular büyüyor hayatı içimde algılatan. Limon ağacımın   şimdi pinpon topu kadar olan yavruları her sabah yeniden doğmamı sağlıyor, rüzgar düşürüyor güçsüzleri ama kalanlar hayatı vaat ediyor.

Ve gece yağmurları  şimdilerde… Ve Alpay’ın   radyoda  çalan “Eylülde Gel” şarkısı. Hayatın dışındaymışız gibi sanırken kendimizi  aslında tam belinden asıldığımızın kanıtları. Dürümcüden ekmek dilenen yaşlı adamın peşinden koşarken de hayatı belinden kavramışızdır. Gözlerimizden taşarken yaşlar sevgiliye “elveda” derken o zamanda hayatın belinden kavramışızdır.

Ve biz aslında hayatı  “anlarla” yaşarken onun dışındaymışız gibi algılarız kendimizi. Çünkü belki hayat aslında budur.  Bir içinde bir dışında!

Bu sabah ölüm vardı akımlıda dünden hatta önceki günden kalma. Hayatımda anların tükendiğini sanıyordum. Ama aslında hayat buymuş tamda bu… Bir ölümü dilemek, bir yaşamı çağırmak… Ve belki çokta ciddiye almamak her şeyi… Ya da almak sonuna kadar?

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım bu da hayata dair bir dilek  değil mi? Hep birlikte el ele her şeye rağmen. Yase

& & & & &

Rubailer Ömer Hayyam

Eşi dostu verdik birer birer toprağa;

Kiminden bir taş bile kalmadı ortada.

Sen, yorgun katır, hala bu kalleş çöldesin;

Sırtında bunca yük, yürü bakalım hala.

 

Dert içinde sevinci bul da yaşa;

Haksız düzende haklı ol da yaşa;

Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın,

Varından yoğundan kurtul da…

& & & & &

Kertenkeleyi Sen mi Yarattın?

Üstad bir gün bize, “Ben tesbihat ve dua ile meşgul olacağım. Siz gidin biraz gezin” demişti. Bu gezinti sırasında bir taşın üstünde bir kertenkeleyi vurup öldürmüştüm. Dönüşte üstad ne yaptığımızı nerelere gittiğimizi sordu. Ben de gezdiğimiz yerleri anlattım. Sonra da bir kertenkeleyi öldürdüğümü söyleyince, Üstad çok üzüldü bana dönerek: “Evini harap etmişsin” dedi.

Ben de, “Bizde 7 kertenkele öldürenin bir hac sevabı kazanacağını söylerler” dedim. Bu defa Üstad; “Otur da konuşalım. Kim haklı kim haksız? O hayvan sana saldırdı mı?”

“Hayır!” “Elinden bir şeyini aldı mı?” “Hayır!” “O hayvanın rızkını sen mi veriyorsun?” “Hayır!” “Senin mülkünde mi, arazinde mi geziyordu?” “Hayır!” “O hayvanı sen mi yarattın?” “Hayır!” “Bu hayvanların niçin yaratıldığını biliyor musun?” “Hayır!”

“Bu hayvanı yaratan Allah, senin öldürmen için mi yarattı? Sana kim öldür dedi. Bu hayvanların yaratılışında binlerce fayda ve hikmet var. Onu öldürmekle hata etmişsin” dedi.

Günün Şiiri

Günyenisi Küçük Kız

Bir park  kanepesinde oturuyorum deniz

kıyısındaki, burnumda tütüyor

günyenisi küçük kız, bir çocuk kadar

suçsuzum onu sevmekle, bunun için

ilgileniyorum kırgın çiçeklerle

 

Baktıkça resmine gül açılıyor parmak

uçlarımda, ne çok istiyorum onu

gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara

nasıl da yakıştırıyorum günebakanları

gözlerine

 

Serçelerle, evet serçelerle geçiyorum

ara sokaklardan, oyun oynuyor toz

duman içinde çocuklar, geçiyorum

içimde hüzne benzer bir duyguyla

 

Şimdi şuradan koşuyorum

kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan

bir aldanış mı yaşadığım yoksa

bilmiyorum ne kadar koşabilirim

eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka

 

Ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar

nasıl da sendeliyor kalbim küçük

bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü

bir Akdeniz çiçeğine gömerek

Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum

Ahmet Ada

Unutmak Yok

“Nerelerdeydin” diye sorarsan,

“Hep eskisi gibi” diyeceğim;

Toprağı örten taşlardan söz edeceğim

Ve sürdükçe kendini harcayan ırmaktan

Ben yalnız kuşların yitirdiklerinin bilirim.

Gerilerde kalan denizi bilirim… bir de ağlayan ablamı

 

Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler?

Neden günler yeni günleri izliyor?

Neden koyu bir gece birikiyor ağızda… neden ölüler!..

 

“Nereden geliyorsun “diye sorarsan

bölük pörçük sözcüklerle konuşmak zorundayım

ağzı zehir gibi yakan araçlarla

çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla

ve avutamadığım yüreğimle…

 

Andaç   değil yanımızda götürdüklerimiz

unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil

yaşlarla kaplı yüzler / boğazımıza yapışan eller

ve yapraklarından sıyrılan şey:

aşınmış bir günün karanlığı, acıyı kanımızla tatmış bir günün

 

İşte menekşeler, işte kırlangıçlar

bize sevinç veren ne varsa

geçici ve küçük duyarlıkların

yan yana göründüğü küçük kartpostallarda

 

ama bu sınırın ötesine geçmeyelim

dişlemeyelim sessizliğin çevresindeki kabuğu…

 

Ne karşılık vereceğimi bilemem

öyle çok ki ölüler

ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler

ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler

ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller

ve öyle çok ki unutmak istediklerim.!…

Şili’li ozan Pablo Neruda….

Günün Fıkrası

Amerikan Delegesi Hanımefendi kürsüye gelmiş… “Geçen yılın kararlarını aynen uyguladım. Eve gider gitmez kocama: ‘Bundan sonra temiz çamaşır istersen kendi çamaşırını kendin yıka. İşte makine orda…’ dedim. İlk gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün bir baktım, makinenin başında sadece kendi çamaşırlarını değil, benimkileri de yıkıyor.” Alman Delegesi söz almış, arkasından.. “Ben de kararımız gereğince kocama: ‘Bundan böyle temiz tabakta yemek istiyorsan kendi bulaşığını kendin yıka’ dedim.. Birinci gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün baktım, makinenin başında sadece kendininkileri değil, benim bulaşıklarımı da yıkıyor.” Üçüncü konuşmacı bizden feminist kardeşimiz… “Türkiye’ye döner dönmez kararımız gereğince kocamla konuştum. Ona dedim ki: ‘Bundan böyle yemek yemek istiyorsan, kendin pişirmen gerekecek. İşte mutfak orada…’ dedim. Birinci gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün sol gözüm biraz açılır gibi oldu, hafiften görmeye başladım…”

Günün Sözleri

Ne kadar hazin bir çağda yaşıyoruz, bir önyargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha güç.

AIbert EINSTEIN

Ne kadar yaşadığımız değil, nasıl yaşadığımız önemlidir.

BAILEY

Ne kadar yükselirsen, uçmayı bilmeyenlere o kadar küçük görünürsün.

NIETZCHE

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here