Ah Bu Havalar..!

0
13

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Ah bu havalar ah! Sıcak-sıcak sımsıcak;  bazı meyve ve sebzelerin olgunlaşması için havaların bu kadar sıcak olması gerekiyormuş? (Sanki sebze meyve ağaç kalmış gibi) Keşke bizi de olgunlaştırabilseydi bu sıcak hava, tabi biz de var isek? Evet ya, formül gibi oldu ama gerçekten halk olarak biz var mıyız? Yoksa (mış) mıyız? (Mış) olmasak yabancılara tanıdığımız haklardan yoksun olmazdık zahir? Zeytinliklerimiz kesilmez, ağaçlarımız yanmaz, emeklilerimiz, memurlarımız bu denli yoksullaşmazdı. Hak, adalet, özgürlük sözcükleri değerlerini bu denli yitirmezdi! Neyse bu bir süreç te geçecek sıcakların sımsıcakların geçecek olduğu gibi. Ve her şey yeniden çok güzel olacak. Çünkü umut umutsuzluktan doğar.

Ve bendeniz şahsen en umutsuz olduğum zamanlar, umuda sımsıkı sarıldığım zamanlardır. Hayatımdaki kayıpları düşündüğüm zaman daha doğrusu aklıma düştüğü zaman gözlerimden seller gibi yaşlar akarken nasılda umut etmek isterdim onların beni bırakıp gitmeyeceklerini ancak hayat bu ve herkes zaman gelir herkesi bırakır.  Doğal ayrılıklar, yürekteki çentiklerdir ve zaman zaman kendiliğinden kanar ve acıtır canımızı ta içten ve biz bu acıyı kabul edebiliyoruz ne kadar isyan etsek de ancak doğal olmayan ayrılıkları anlamakta zorluk çekiyoruz gerçekten.

Adı lazım değil bir bayan belediye başkanının örneğin 23 yıl emek verdiği bir partiden binlerce seçmenin oyları ile elde ettiği makamı terk etmesi çokta anlaşılır gibi gelmiyor ben denize. Kişisel menfaat deseniz dokundurmak istemiyorum. Korkaklık desem, çocukmuşuz ya her şeyden korkalım. (Aptalım her herhalde. Bir gecede hisse senetleri tavan yaptı!  Hasta çocuğunun haksız yere içerde ölmesini, dışarıda demir parmaklıkların ardından izlemek zorunda kalan annenin cesaretinden bir damlası da yok mu bu hanımefendide?) Ya değer mi bilmiyorum? Binlerce güvenoyu bir on dakikada böylesine bir ihanette uğrasın?  Doğrusu yüz binlerce kez ölmeyi yeğlerdim; bana güvenenlere ihanette bulunacağıma. Ancak yine de her şeye rağmen onu anlamaya çalışıyorum. Ama gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. “Hakkımız helal olmasın” diyor seçmenler. Bu deyişe kendisi de hak veriyor zahir. Yani kendisine böyle bir şey yapılsaydı o da öyle derdi sanırım? Ve düşünüyorum ki “siz beni bu partiden seçtiniz ancak ben başka partiye geçtim. Bu yüzden istifa ediyorum ve seçime gitmek istiyorum” desin. Der mi? Sanmam! Ama nasıl her an ondan nefret eden binlere seçmenin yüzüne bakacak?

Valla zor işler bunlar bendenize göre değil! En iyisi herkesi vicdanı ile baş başa bırakalım. Ve her zaman doğru bildiğimiz yoldan ve gazetemiz gibi 79 yıldan beri ilklerimizden ödün vermeden ilerleyelim. İlkelerimiz neydi? Bir defa kalemimiz satılık değil, hiçbir zaman taraf olmadık her zaman haklının yanındayız, parti ve insan gözetmeden, her zaman doğru habercilik, özgür kalem olduk. Ve hiç kimseye gebe kalmadık ve bundan sonrada böyle olacak Allah’ın izni ile.

Ve sevgili okuyucularım onu tanıdığım ilk günden beri gerçekten sevdiğim ve takdir ettiğim Saadet Partisi Hatay Milletvekili Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, hem TBMM’deki performansı hem de sahadaki etkin çalışmalarıyla dikkat çekerek özellikle vatandaşlarla doğrudan temas kurması ve halkın taleplerini meclis gündemine taşımasıyla öne çıkarak ORC Araştırma Şirketi, 28. Dönem Milletvekilleri Performans Ölçümü kapsamında hazırladığı “En Başarılı Muhalefet Milletvekilleri” anketi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin en çalışkan 10 muhalefet milletvekilinin arasında yer almış.

Doğrusu çok sevindirici bir haber, O’nu canı yürekten kutluyorum. Ve bu bapta 8 bin 200 katılımcı ile 8–14 Ağustos tarihleri arasında yapılan ankette, TBMM’de en etkin muhalefet milletvekilleri sorulmuş. İlk 10’a giren isimlerin 8’i CHP’den, 1’i İYİ Parti’den, 1’i ise Saadet Partisi’nden olmuş. Sahada olan ve halkı dinleyen bütün vekillerimizi kutluyorum ve sahada olmaya devam edin diyorum anamızın ak sütü gibi helal oylarla sizi seçtik ve lütfen bunun değerini bilin diyoruz.

Ve sevgili okulcularım sıcak sımsıcak havalara rağmen yakında bahar gelecek unutmayalım ve  şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman, her koşulda; malum kişilerin dışında diyecektim vazgeçtim çünkü sevgim dünyaları kapsar. Yase

& & & & &

Tevazu Üzerine Hikâye

Adamın biri kötü yoldan para elde eder ve bir inek alır. Daha sonra bundan çok pişman olur ve bunu iyi bir şeye çevirmek için bu ineği Hacı Bektaşi Veli’nin dergahına bağışlamayı düşünür. Dergahlar o zamanlar aş evi şeklinde de kullanılan yerlerdi. Adam Hacı Bektaşi Veli’nin dergahına gider ve olanları anlatır. İneği dergaha bağışlamak istediğini söyler. Hacı Bektaşi Veli helal olmadığını söyleyerek kurbanı istemez.

Bunu duyan adam ineğini alır ve Mevlevi dergahına gider. Aynı şeyleri Mevlana’ya da anlatır. Mevlana ise büyük bir hoşgörü ile ineği kabul eder. Adam durumu Hacı Bektaşi Veli’ye de anlattığını fakat onun ineği kabul etmediğini söyler. Bunun üzerine Mevlana şöyle yanıt verir.

-Biz karga isek Hacı Bektaşi Veli şahindir. Bizim konduğumuz leşe o konmaz. Bu nedenle de biz bu hediyeyi kabul etsek de o kabul etmez.

Adam bunun üzerine tekrar Hacı Bektaşi Veli’nin dergahına gider. Durumu anlatır. Kendisinin kabul etmediği ineği Mevlana’nın kabul ettiğini söyler. Hacı Bektaşi Veli ise şöyle yanıt verir:

-Bizim gönlümüz su birikintisi iken Mevlana’nın ki bir okyanustur. Bu sebeple bir damla ile bizim gönlümüz kirlenir fakat onun gönlü kirlenmez. Bu sebeple Mevlana senin hediyeni kabul etti der.

Günün Şiiri

Lunaparkın Abecesi

Bilirim nasıl yazılacağını.
Mektuplar, notlar, sipariş listeleri,
ninemin asla var olmamış çiftliğinde neşeli gezintilerimi
yazarım okul kompozisyonlarında,

oysa ninem Job gibi yoksulun teki.
Ama açıklanamaz şeyler de yazarım:
Mutlu olmak isterim, solgun.
Ve mutlu değilim, acı içinde.

Üzüncümden alır götürür beni, kekeleyen çanlar,
ağlaşanlar arasında insan:
“Hiçbir şey geri getiremez onu bana.” diyor.
Yaşarım bazı şeylerin birbirine seslendiği yeryüzü yuvarında,

haykırdığımızda daha güçlü
çıkar sesimiz denizi çağıran suların sesinden,
öyle bir yer işte, her ırmak gözyaşı damlacıklarıyla yüklü
İnsanlar acıkır burada. Her biri nefret içinde.

İnsanlar mutludur burada, olağanüstü güzelliklerle kuşatılmış.
Düşün, güvenli bir dönme dolabı
bindiğinde başını döndüren –
ışıklar, müzik, kendinden geçmiş sevgililer.

Ne kadar güzel! Bir yanda oğlanlar,
diğer yanda kızlar – bense, çılgın gibi evlenerek
eşimle küçük yatak odamıza yatmaya giderim
tahta döşemeli kocamış bir evde.

Ölümü düşünmemekten başka yol yok,
ölümsüzlüğü istemek için, olağanüstü güzellikler arasında.
Mutluyum ve acılıyım, yarı yarıya.
“Her şeyi al götür tez elden.” dedi annem,

“git bir dolaş, kendinden hoşnut ol, bir sinemaya git.”
Annem davranışlarının Dedeme benzediğini fark etmeyerek:
“İnsanlara katıl – görmeyi istediğin biri varsa,
bulabilirsin onların arasında.” dedi.

Bağışla sözcükleri, ama yaşamak istemiyorum artık.
Lunaparkta olmak istiyorum şarkıcının sesi
tatlı bir ezgiye dönüştüğünde öğleden sonra.
Şöyle de yazabilirim: öğleden sonra.
Sözcüksüz, olduğu gibi.
Adélia PRADO

Esin Perisi

Geceleyin beklerken gelişini onun
Yaşamım pamuk ipliğine bağlı sanki
Gençlik, şan, özgürlük nedir ki
Karşısında o güzeller güzeli konuğun

Geliyor kavalıyla, kaldırıp peçesini
Ve takılıp kalıyor gözlerine gözlerim
“Sen miydin” diyorum “Cehennem sayfalarını
Yazdıran Dante’ye?” Yanıtlıyor: “Bendim.”
Anna AHMATOVA

Günün Fıkrası

Adamın açlıktan neredeyse nefesi kokuyormuş, önünden geçtiği bir lokantanın vitrininden içeri bakmaya başlamış. Bir süre sonra içerdeki müşterilerden birinin çok fazla yediği dikkatini çekmiş. Müşteri kalkıp kasaya gittiğinde ise adisyonu uzatan kasiyere doğru eğilip, sakalını sıvazlayıp, fısıltıyla “ajanım ben,ajan” dediğini duymuş. Kasiyer “aman efendim gene bekleriz” deyip müşteriyi bin bir hürmetle yolcu etmiş. Bizim garibanın dikkatini çeken bu olay artarda gelen 3 müşteride de aynen tekrar etmiş. Kasaya giden müşteriler sakalını sıvazlayıp “ajanım ben,ajan” deyip gidiyormuş. Olayı kavrayan gariban lokantaya girmiş ve envai çeşit yemek ısmarlayıp çatlayana kadar yemiş. Kalkıp kasaya gittiğinde ise hesabı uzatan kasiyere doğru eğilip “ajanım ben,ajan” demiş. Kasiyer kafasını kaldırıp adama şöyle bir baktıktan sonra “İyi de beyefendi sizin sakalınız yok ki” demiş. Bizim ki pantolonunun fermuarını indirmiş ve gene fısıltıyla “Ben gizli ajanım” demiş.

Günün Sözü

Öğüt verecek insana değil, örnek alınacak insana ihtiyaç var.
Doğru insan mutluluk, yanlış insan tecrübe bırakır. Hiçbir şey boşa yaşanmaz.
Mevlana

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here