Sorulması gereken öncelikli soru, ABD ve AB emperyalistlerinin niçin para dağıttığıdır. Bu paraları dağıtırken karşılığında ne isterler?
Bizim milletimizin gönlü zengindir. Birçok insanımız hâlâ “insanlık öldü mü, yahu” diyerek, maddi çıkarları bir kenara atabilmektedir. Hele biraz duygularına hitap edilirse, bizim insanımız ekmek parasını bile bir yardım kampanyasına verip, arkasından nasıl para bulacağım diye kara-kara düşünebilir. Alışveriş yaparken üç-beş kuruş eksiğiniz çıksa “yarın getiririm” deseniz, esnafın çoğu, “estağfurullah abi, ne demek” der.
Avrupalı genelde böyle midir? Yolu Avrupa ülkelerine düşenler bilir. Bir dükkândan mal aldığınızda, satıcı malı elinde tutar, sizin verdiğiniz paraların son kuruşuna kadar tamam olduğuna emin olduktan sonra, malı size uzatır. Aile içinde kadın ayrı kazanır, ayrı harcar; erkek ayrı kazanır, ayrı harcar. Çocuk belirli bir yaşa geldiğinde aile bütçesine katkıda bulunmak veya evden ayrılmak zorundadır. “Alman usulü” lafı boşuna çıkmamıştır.
Peki, çocuğundan bile para esirgeyen Avrupalı, nasıl oluyor da Türkiye’de para saçıyor, birilerine para dağıtıyor? ABD için durum farklı mı? Sineğin yağını çıkarmaya çalışan Amerikalılar, niçin para dağıtıyor?
Tabii, daha önemli soru şu: Niçin bazı insanlarımız Avrupalının, Amerikalının, Japon’un parasının peşinde koşuyor ve bu paralar karşılığında onlara ne veriyor?
Emperyalistlerden para alanların bu soruya verdikleri genel bir cevap vardır: “Bize para veriyorlar ama ne yaptığımıza karışmıyorlar” derler. Buna kendileri de inanmazlar ama en doğal savunma biçimleri budur.
Kimler emperyalistlerden para alıyor ve bu para karşılığında ne yapıyor?
Eskiden ajan çalıştırmak zordu. Günümüzde kolaylaştı. Binlerce Amerikalı istihbaratçı Türkiye’ye 1960’lı yıllarda “barış gönüllüsü” adı altında geldiler, köylerimizde ve kasabalarımızda araştırmalar yaptılar. Bu çalışmalar bir süre sonra tepki çekmeye başlayınca, yeterli bilgiyi topladıklarını düşünerek geri çekildiler.
Bugün istihbarat çalışmalarında genellikle ülkemiz vatandaşları kullanılmaktadır. Emperyalist devletler tarafından giderleri karşılanarak yurtdışına gezilere götürülen insanların bir bölümü, şükran duyguları içinde, samimi görüşmelerde ülkemize ilişkin tüm bildiklerini anlatmaktadırlar. Ayrıca, kolayca arkadaş olan bazı kişiler, bu bilgi (istihbarat) akışını, ara sıra verilen küçük hediyeler karşılığında sürekli de kılabilmektedir. Bir süre sonra hediyelere alışan bazı kişiler, bilgi aktarımını daha sistemli hale getirmektedir. Alın size gayet ucuza mal olmuş bir yerli ajan.
Bilgi toplamada ve gerçeklerin kamuoyuna yansıtılmasını önlemede de “projeler” kullanılmaktadır. Diyelim bir üniversitede öğretim üyesisiniz. Aldığınız maaş belli. Kapitalizmin tüketim çılgınlığına yakalanmışsınız. Bu nedenle de maaşınız yetmiyor. Dışarıda ek bir iş arıyorsunuz. Avrupa Komisyonu’ndan (Avrupa Birliği’nin yürütme organı) proje dağıtıldığını duyuyorsunuz. Sizin konunuzla ilgili bir proje önerisi geliştiriyorsunuz. Kabul ediliyor. Böylece zokayı kendiniz yutuyorsunuz.
Proje tezgâhına bir düşen kişi, bundan kolay-kolay kurtulamaz. Bu tezgâha her düşen aktif veya pasif ajan olmaz; ancak proje alan bir biçimde bunun bedelini öder. (Devamı Yarın)
Sadık KARAKAŞ







