Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Arka arkaya gelen şehit haberleri ile yine canımız yanmaya, nevrimiz şamaya başladı. Zaten hiç kesilmemişti ama öyle sekiz can birden!!! Aman Allah’ım hani analar ağlamayacak, hani her şey güzel olacaktı? Çocuklar, eksik eşler, yarım analar, ateş yumağı babalar, sabır kumkuması olmayacaktı?
Sen sor sen yanıtla… Tek ve gerçek yanıt; ateş düştüğü yeri yakar gerisi yalan. Bu, dün böyleydi, bu günde, yarında böyle olacak.
Bizim rahat uykumuz için kırsalda teröristlerle savaşan bu vatan evlatlarına hepimizin borcu var. Sevgili Mehmetçik kardeşlerimiz acaba biz sizden helallik istesek verir misiniz? Bizim üzerimizde sizin hakkınız çok büyük, biz rahat uykumuzda iken siz daha çocuk yaşta dünyayı bile tanımaya fırsat bulamadan can veriyordunuz!
Bizim elimizden gelen sizi minnetle, sevgiyle anmak, sadece dualarımızın en güzelini size sunmak ve emanetlerinize sahip çıkmak. Siz sadece nur içinde uyuyun, mekânınız cennet, yoldaşınız rahmet olsun. Siz ölmediniz, dünya döndükçe anılacak adınız, minnetle sevgiyle sizden öncekilerin anıldığı gibi. Vatan sağ olsun!
& & & & &
Ve dolar yükseliyor, enflasyon artıyor, her şey güzelmiş gibi gösterilmeye çalışılıyor ama sokaktaki halk zamlar altında inliyor. Et ucuz yenecek dendi yerinden kıpırdamadı fiyatlar. Et ithal edildi. Şimdi iki süper markette raflarda yerini aldı ucuz et. Firmalar satıştan kar almayacağını açıkladı. Bu seferde “neden diğer marketlerde bu ucuz etten satılmıyor” diye soruluyor. Böylece belki rekabet sağlanabilir? Pahalı satanlarda fiyatları aşağı çekebilir bu durumda diye düşünüyorum. Yani inşallah. Ancak kendi hesabıma yerli malı kullanmalı diyorum her zaman. Ve hep yerli malı kullanırım çok şükür.
Bugünlerde tv’lerde yerli malı kullanın diye uyaranlar sürekli dışarıdan bir şeyler alıyorlar ama!!
& & & & &
Ve Atatürk’e dil uzatan, ağza alınmayacak sözlerle bugün hayatta olmayanlara iftira atanlar tahliye edilmiş. Ne denir? Bilmiyorum… Ve yine rahmetli İnönü’yü günlerdir dillerinden düşürmeyenler ne yapmaya çalışıyor? Onu da bilmiyorum. Ne bitmez kavgaymış bu?
& & & & &
OZON TERAPİ…
Ve sevgili okuyucularım. Ozon tedavisi görüyorum dedim. Ve ozon tedavisinin yararlarına dikkati çekebilmek için tedavi esnasında kendi resimlerimin çekilmesini istedim. Okuyucularım ve bu konuyu merak edenler için.
Evet, günlerdir hatta iki aydır çektiğim sıkıntı, rahatsızlık nerdeyse iltihabı ile kanımı zehirleyen minik düşmanlar, göze almadığım, küçümsediğim, yok saydığım. Aman siz siz olun kimseyi yok saymayın, küçümsemeyin, intikamı gerçekten çok ağır oluyor. Ve bu minik canavarlar hayatımızın bir anda odağına yerleştiler. Yaşam alanımı kısıtladılar, iltihapları nerdeyse kasıklarıma kadar ilerlemişken aile hekimimiz, kadim dostumuz Sevgili Süleyman Saygılı’nın ozon terapi merkezi ile tanıştım. Ve ilk günden gerçekten büyük aşamalar kaydettim.

Haftada önce iki gün gidiyordum, ayaklarım torbalanıyor saf su ve ilk günlerde yüzde yetmiş ozon ile yarım saate yakın minik canavarlarla savaştırılıyordu. Bir yandan da ozonlu kanım damarlarımdan geri veriliyor. Bu hücum tedavi sayesinde şimdilerde çok-çok mesafe aldım. Neşem de enerjim de iltihaplı iğrenç derecede kötü olan ayaklarımda eski haline geldi.
Şimdiler de haftada bir gidiyorum tedaviye ve iltihaplar yok olmaya yüz tuttuğu hatta çoğu yerde eriyip gittiği için daha az ozona tabi tutarak tedavimi sürdürüyorum. Geçen günde yazmıştım, bugün o günden çok iyiyim ve ayaklarım ayakkabı ile buluştu nihayet. Sosyal medyada tedavi resimlerimi paylaşmam sadece konuya dikkat içindi sevgili okuyucularım çok şükür iyiyim, sağlığımı soranlara ve geçmiş olsun dileklerini iletenlere çok çok teşekkür ederim ve ben deniz bu günlerde çorap cennetinde yaşıyorum. Olayı duyan arkadaşlarım dostlarım ziyaretime çorapla geliyor, onlarca çorabım var şimdi giyiyorum ve atıyorum. Doktorum “kaynat da giy savruk olma kız” diye uyarıyor.
Evet, sevgili okuyucularım ayaklarımız çok değerli ve onları koruyalım, kuru ve temiz tutalım ve çoraplarımız mümkün olduğu kadar pamuklu ya da ipekli olmalı. Ve onları kaynatarak giyelim. Evet şimdilerde savrukluk yapıyorum hatta ayakkabılarımı bile attım ama haklıyım. Bundan sonra çok daha dikkatli olacağım tabi. Ve çorap getiren arkadaşlarıma buradan milyonlarca öpücük gönderiyorum ve yeni çoraplar bekliyorum yani duyurulur.
Ve bugün gözümü açtığımdan beri giden gelenden yazım ne yazık ki çok geç kaldı İlyas dilerim bana kızmamıştır.
Ve sevgili okuyucularım, sağlıkla, sevgiyle kalalım her zaman, ayrımsız gayrımsız. Ve doktoruma buradan sevgilerimi ve bir dolu teşekkürlerimi göndermek istiyorum, nazik, yardım sever ve güleç yardımcılarına da tabi. Yase
Günün Şiiri
Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar
Bakıp imreniyorum akınına
Şehrin üstünden geçen bulutların.
Belki gidiyorlardır yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların.
Evler, ağaçlar, sular, ben ve bu an
Sanki bulutlarla bir, akıyoruz;
Onların hevesine uyaraktan
Cenup ufuklarına bakıyoruz.
Biz de hafif olsaydık bir rüzgârdan,
Yer alsaydık şu bulut kervanında,
Güzel’e ve Yeni’ye doğru koşan
Bu sonrasız gidişin bir yanında;
Dağlara, denizlere, ovalara
Uzansaydık yağarak iplik iplik,
Tohumları susamış tarlalara
Bahar, gölge ve yağmur götürseydik.
Bakıp imreniyorum akınına
Şehrin üstünden uçan bulutların.
Gidiyor, gidiyorlar yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların.
Ahmet Muhip DRANAS
Bir Kapının İki Yüzü
bir kapının bir yüzü gökyüzüdür
bir yüzünde ağıtı gizlidir tüm annelerin.
içerde biçilen sözcükler çınlar/süt kokan
ağızdan
bir bebek uzun yolculuğuna çıkar uykunun
ufkunda
sobanın parlayan alevleri resmini çizer
yalnızlığın
içerde sözcüklerin masalları dokuyan sıcaklığı
seferberlik trenleridir cephede kalanları
anlatan.
içerde begonyanın damarlı yaprakları
bir haritayı tamamlar
duvarda türküler içmiş bir saz salınır
akordlu telleriyle
mayıslardan fotoğraflar/yürüyen seslere
yaslanmış şiirler
saatin çalışkan yelkovanı/tembel akrep
kutsal kitabın çöl ikliminden sağılan sesi.
dışarıda çınarın dalları tarihle kucaklaşır
karanlığın ellerinden kurtulan güneşin bilge
yüzü
dökülür kapının bir yüzüne
dışarda ayın karanlığı biçen ışığı/suyun
kanayan sesi
kuşların sokulgan uçuşları sirenlerin ürperten
dişleri
korkuya teslim olmuş duvarlar.
gecesefaları yaseminlerle kolkola
bir buhurdandır düşlerimizi havalandıran
dışarda bir hüzün yeli dolaşır
parmakları
tokmakların tozlarında.
içerisi sevgiye akar sesimiz yettiğince
dışarısı hüzne sefer eyler düşlerimizi içerek.
Ahmet ÖZER
Günün Sözü
İnsanlar parlayanı karartmaktan, yükseleni yere serip toza bulamaktan hoşlanırlar…
Friedrich Schiller




