İlk Öğretmenin Kim Senin?

0
157

Yaşadığımız hayatın tüm seslerini ve renklerini içeren fiziki ve sosyal doğadan bilinç ışığıyla çektiğimiz fotoğraflarla oluşur zihinsel resim arşivimiz.. Baktığımızda gördüğümüz renklere, işittiğimizde duyduğumuz seslere verdiğimiz anlamların karşılığıdır sözcükler..

O fotoğraflarda saklıdır hatıralarımız.. O fotoğrafların sözsel ve yazısal ifadesidir şiirsel, öyküsel anlatımlarımız.. Hatırladıklarımızın toplamıdır hayatımız bu anlamda.. Ve bu bağlamda zihinsel resim arşivindeki fotoğraflarda saklıdır hayatımız..

“Hayat en büyük öğretmendir” der büyük anlatılar sahibi bilgeler.. Her insan, ömür dediğimiz hayatın sıkıştırılmış bir zaman diliminde ya öğretmendir ya öğrenendir zaten..

İnsanlığımızı yücelten kutlu bilgiler verir bize ışıklı sözlerle kutsanmış Nebiler, Resuller.. Kutlu bilgi veren nebilerin, resullerin mirasçısı kim? Işıklı sözler öğütçüsü öğretmenler elbette..

Ne zaman çekmek istesem kelimelerin ışığıyla bir öğretmenimin fotoğrafını, rengi sararmış albümlerden Ali Rıza Binboğa’nın “Öğretmen kutsaldır ana gibi, Öğretmen kutsaldır baba gibi” diye başlayan ezgisinden “portreler” düşer gözlerimin kadrajına.. Dinlerken, “İlk öğretmenin kim senin? Kim öğretti alfabeyi” dizeleriyle devam eden söz konusu ezgiyi, annem babamla birlikte ilkokul öğretmenlerim Galip ve Mehmet Hocaların şiirli hatıralarıyla yeşerir zihinsel fotoğraf albümüm..

İşte o albümden, 40 küsur yıl öncesinden, şiirli hatırasıyla yeşeren bir fotoğraf: Hafızamda “neşe, hüzün” duygularıyla iz bırakan bir “Cumhuriyet” şiiri.. “43 sene evveldi,  Türk yenildi sanıldı, Padişah dize geldi, Bütün dünya yanıldı! // Mustafa Kemal Paşa, Döktü düşmanı denize, Kurdu cumhuriyeti, Koruyun dedi bize. // Aydın, eşit yurttaşlık, Cumhuriyetin hedefi, Emek verip yüceltmek, Her yurttaşın ödevi..”

Birleştirilmiş sınıflı ilkokuldan mezun oldum 1969 yılında.. İlk üç sınıfı okuduğum dershanemizin duvarları çift sıra kerpiç örülüydü.. Zemini ve tavanı boydan boya tahtalarla döşeliydi.. Dördüncü sınıfa geçmenin tadını yalnız fiziğin ötesinde anlamsal değil, aynı zamanda kerpiç duvarlı yapının hemen bitişiğindeki 4-5. sınıfların okuduğu, duvarları taş, tuğla karışımı, zemini ve tavanı beton olan dershaneye geçtiğimiz için fiziğin içinden maddesel olarak da duyumsardık.. İki öğretmenimiz vardı.. İlk üç sınıfı Galip öğretmen okuturdu.. 4-5’i Mehmet öğretmen..

Galip öğretmenimiz şiirler ezberleterek işlerdi derslerini.. Ki ezberimde olan o şiirlerden hatırlıyorum zaten Galip öğretmenimi..  İşte onlardan birisiydi, “43 sene evveldi” diye başlayan Cumhuriyet şiiri.. Eminim vardır sizin ezberinizde de ilkokuldan şiirler..

Galip öğretmenimiz, “Kırk üç sene evveldi” diye başlayan şiiri üç yıl boyunca, sınıfta “tahtaya kaldırarak” yalnız Yılmaz adlı arkadaşımıza okutmuştu.. Çünkü şiirin, “padişah dize geldi” dizesinde, dizini en sert bir şekilde tahta döşemeye vurarak okuyan bir tek oydu.. Yılmaz, şiiri yalnız kendisine okutulmasının keyfini, ilk üç sınıfta dizini tahta döşemeye en kuvvetli şekliyle vurarak çıkarttı..

Dördüncü sınıfa geçtiğimizde, derslerini şiir gibi işleyen Mehmet öğretmen, bu şiiri okuma tekelini Yılmaz’ın elinden almak istediyse de dilinden ve dizinden alamadı.. Yılmaz dördüncü sınıfta bu şiiri ilk kez “44 sene evveldi..” diyerek okumaya başladığında Mehmet öğretmenimiz sonucu önceden görmüş olacak ki hemen “dur, dur..” diye bağırdı.. Yılmaz, bu seslenişi sanırım “vur, vur” diye anladığından; “Padişah dize geldi” dizesinde, dizini kuvvetle beton zemine vurdu.. Acısını yüzünden okuyorduk fakat Yılmaz şiirin izinden ayrılmadan “kazandığı zaferin tadını” sesine de katarak okumaya devam etti..

Peki, Mehmet öğretmenimiz bize şiir öğretmedi mi? Öğretmez olur mu? Yılmaz arkadaşımız şiirini, tahta zeminden beton zemine yılmaz bir şekilde diz vurarak okumaya devam ettiği o gün, öğretmenimiz tahtaya; “Türk Yılmaz” şiirini yazmış ve hepimizin ezberlemesini istemişti.. “Çelik gibi kollu, tunçtan ayaklı, Göğsü imanlı, temiz vicdanlı, Türk hiç yılar mı? Türk hiç yılar mı? Türk yılmaz! Türk yılmaz! Cihan yıkılsa Türk yılmaz..”

Selamlıyorum, aziz hatıralarını ilk öğretmenlerimin.. Selamlıyorum, Yılmaz arkadaşımız gibi diz vurarak söylediğimiz şiirlerdeki zeminlerden hareketle Başöğretmenimiz Mustafa Kemal’i..  Diz çökme değil, diz vurarak devam ettirebilmek dileğiyle Cumhuriyet şiirini..  Öğretmenim, günün kutlu olsun..

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here