Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? 73 yaşına bastık, şaka bir yana yarım yüzyılı geride bırakalı tam 23 yıl oldu. Dilerim yüzüncü yaşımıza sevgili gazete babamız Sayın Rızkullah Terbiyeli başımızda olmak üzere birlik ve beraberlik içinde sevgiyle saygıyla sağlıkla gelebiliriz.
İskenderun Gazetesinde yazmaya başlamamdan bu yana ki o da bir yüzyılın 4’te biri oldu nerdeyse. Bu arada yaşım çıkacak ortaya ama İskenderun Gazetesinde yaşlanmak da bir ayrıcalık olduğu için hiç dert değil yani varsın çıksın yaşıyla yaşamak kadar güzel bir şey olabilir mi?
Ve tabi zamanından önce gitmekte var kaderde değil mi ya? Eğer güneşi emmiş bir kafayla sıcaklığın 35 olduğu bir ortamda birde yeni denizden gelmişseniz yazı yazmak için kendinizi zorlarsanız valla çok zor ve aslında azıcıkta tehlikeli gibi bir iş yaparsınız gibi. Çünkü kanınız iyiye akışkan bir durumda, kalbiniz şakaklarınızda zonkluyor ve ne yazarsanız yazın ne okursanız okuyun bu durumda sıkıntı gibi? Neyse ki şimdi terlemeye başladım ve kalbim yerine döndü; terlemek gerçekten rahatlatıyor ve bir esinti denizden ona eşlik edince baya kendime geldim ya? Hep kendimi özel hissettirmiştir zaten bu hafif esintiler ne zaman onlara ihtiyacım olsa hemen çağırmadan gelirler! Çok teşekkürler Allah’ım çok çok teşekkürler bu hafif ama yüreğime dokunan esintileri yolladığın için.
Ve dönelim 73 yaşımıza… Bendeniz gazeteye geldiğimde daha “deniz” değildim”. Bendim yani hamdım; şimdi piştim diyemeyeceğim ama pişeceğim ancak pişmeden önce yanmak istemiyorum bu yüzden sağlam adımlarla yürümeye çalışıyorum. Gazetede yazmaya başladığımda daha ansiklopedi karıştırıyordum. Rızkullah baba el makinesinde baskı yapıyordu. Ve bendeniz her gazeteye gittiğimde “bir gün sizi böyle çalışırken resimleyip yazacağım” derdim. Ve bir gün yazdık; ‘İskenderun Gazetesinde 60 yıl’ diye…
Gerçi hala o makineyi kullanıyor çünkü onu kullanacak birileri çıkmadı daha. Ve bizler ansiklopedi çocuklarıydık! İnternetimiz vardı ama sıkıştığımızda ansiklopedi karıştırıyor ve okuduklarımızı yorumlayabiliyorduk. O zamanlar bendeniz çok daha fazla çalışkandım valla yani bir fıkra mı paylaşacam, okurum ya da bir yerden dinlemişimdir satır satır yazardım öyle hazır fıkrayı alıp kes yapıştır yapmazdım bazı öyküleri ve atasözlerini de. Şiirleri de, ne güzel şiir belleğim vardı valla çok direndim hazır kullanmamaya ama zaman ve diğer bir sürü yapılması gerekenler yüzünden bendenizde bu hazırlopçuğa alıştım valla.
Ve kendimi bu yüzden gerilemiş gibi algılıyorum ancak tabi bu arada bir sürü de yeni veriler var ki onlara da yetişemiyorum. Yani hamdım demek çok kolaydır ancak pişmek gerçekten zor! Ve aslında 4’te bir yüzyılda yalnızca hamlığım gitti desem daha doğru söylemiş olurum. Ancak insani ve sanatsal boyutlarda kendimi geliştirmeyi asla yarına bırakmadım. Her saniye işim var. Ve hepsine yetişmek için çalışıyorum. Ve bendeniz şimdi bu yazıyı yollayamazsam yarına hazır bir yazı çıkacak bu yüzden hemen hoşça kalın diyorum, belki yarın devam ederiz… Sağlıkla ve sevgiyle her zaman hep birlikte. Yase
& & & & &
Mutluluk Hikayesi
Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya koyulmuş. Ne yaptıysa da mutluluğu yakalayamamış. Kimden yardım istesem diye düşünürken, uzak bir diyarda, zengin bir bilgeyi önermişler. Bu bilge aklı, bilgisi ve malı ile ün salmış birisiymiş. Kim yardımına gelse sorularına cevap verip derdine derman bulmadan geri göndermezmiş.
Bu bilgeden yardım istemeye, mutluluğun sırrı nedir diye sormaya karar vermiş. Uzun bir yolculuktan sonra bilgeyi bulmuş, ancak kapısında derdine derman arayanlardan oluşan çok uzun bir kuyruk varmış. Bilgenin gerçekten sorusuna doğru cevap vereceğine inanmış, beklemeye başlamış.

Sonunda sıra ona da gelmiş ve bilgeye mutluluğu nasıl yakalarım diye sormuş. Bilge bu soruyu cevaplarsa sıradaki diğer insanların beklemekten sıkılacağını düşünmüş, adamlarından bir kaşık istemiş ve içine iki damla yağ damlatmış sonra demiş ki: “Sarayımın her yerini gez ve sonra tekrar gel ama sarayı mı gezerken yağı dökmeden bu kaşığı ağzında taşıyacaksın.”
Adam sorusuna hemen cevap alamadığı için biraz şaşkın tamam demiş, sarayı gezmiş gelmiş bilge bakmış yağ hala kaşıkta, demiş ki: “Aferin yağı dökmemişsin güzel, peki sarayımın güzelliklerini anlat bakalım, sarayımda neler gördün.”
Adam yağı dökmeyeceğim diye uğraşmaktan pek dikkat edememiş, bir şey diyememiş. Sonra bilge: “Olmadı, yağı dökmeden, kaşığı tekrar ağzında taşı, bu sefer sarayımdaki güzelliklere dikkat et, sonra tekrar gel.” Adam ne yapalım diyip tekrar kabul etmiş. Her yeri gezmiş, bu sefer sarayın güzelliklerinden çok etkilenmiş. Sonra ağzında kaşıkla gene bilgenin yanına gelmiş. Bilge sormuş: “Sarayımın güzellikleri gördün mü, anlat bakalım.”
Adam bu sefer hayran kaldığı güzellikleri anlatırken bilge onun sözünü kesmiş ve demiş ki: “Güzel, peki ama yağ nerede?”
Adam sarayı hayran hayran dolaşırken yağı tamamen unutmuş, utana sıkıla bilgeye demiş ki: “Şey… yağı dökmüşüm.”
Bilge bizimkine anlamlı bir bakış atmış ve demiş ki: “Mutlu olmak için hayatın bütün güzelliklerini yaşamak, tadını çıkarmak ve hayatın getirdiği sorumluluklara, kaşıktaki yağ gibi sahip çıkmak gerekir.”
Adam mutluluğun sırrına ulaştığı için sevinmiş, bilgeye teşekkür etmiş ve bilgenin huzurundan ayrılmış. Hayat akarken, iş yerinde başarılı olmak ama hayatın sadece işten ibaret olmadığını bilmek, sevdiklerinle gülüp oynamak vakit geçirmek ama geçim sorumluluğunu ihmal etmemek. Mutlu insan, daha nice güzellikler ve sorumluluklar içinde hayat cambazı olarak dengeyi bulandır.
Günün Şiiri
Her Şey Sende Gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin…
Can YÜCEL
Günün Fıkrası
Temel’in Kaynanası
Temel bir gün kahveye girmiş. Üstü başı yırtıkmış. Ne oldu diye sormuşlar. Temel; “Kaynanamı gömdük” diye cevap vermiş.
Kahvedekiler: “İyi de bu halin ne?”
Temel: “Biraz direndi de.”
Günün Sözü
Yirmi yaşındaki bir insan, dünyayı değiştirmek ister. Yetmiş yaşına gelince, yine dünyayı değiştirmek ister, ama yapamayacağını bilir.
Clarence S.Darrow
Kötümser yalnız tüneli görür, İyimser tünelin sonundaki ışığı görür, Gerçekçi tünelle birlikte hem ışığı hem de gelecek treni görür…




