Bugün, yazdığım bir yazının derinliğindeyim. Gerçekten hoş bir makalenin “gerçek manası” ruhumdan kalemime yansıyor. Ne demek istediğim konusunda değişik yönleriyle “sevgililer gününü” değerlendirdim. Elde ettikçe bitmeyen bir hırs bürüyor gözlerimizi, neyimiz varsa bir kenara itip, hep daha fazlasına koşuyoruz. Çoğalalım istiyoruz.
Bilgimiz, tecrübemiz, mesleki kariyerimiz, evimizin genişliği.. Film koleksiyonumuz, mutfak gereçlerimiz, tüm teknolojik aletlerimiz… Çevremiz, dostlarımız, hepsi çoğalsın diye yaşıyoruz. Çoğalmak için evlenip çocuk doğuruyoruz. Onun ihtiyaçlarını da çoğaltıyoruz. Bir gün gelip yetmediğinde ise şikâyetçi oluyoruz. Sürekli daha çok para kazanmak zorundayız. Çünkü fazlalaşmalıyız. Para kazanmak için daha çok çalışıyoruz. Çalıştıkça alıyoruz. Beyaz eşyadan, arabaya, oradan eve, sonra yazlık eve… Ondan sonra yata, kotraya, o da kesmezse helikoptere, uçağa doğru uzanıyoruz. Paramız arttıkça, etrafımızdaki nesneleri, bize hizmet edecek eşyaları, kişileri fazlalaştırıyoruz. Daha kalabalık ve büyük şehirlere taşınıyoruz. Oturduğumuz binaların kat sayısı artıyor. Komşular, yolda seyreden araçlar, market ve sinema sayısı yükseldikçe, çoğaldığımızı, büyüdüğümüzü zannediyoruz.
Oysa insan çoklaşarak çoğalmaz. Evinin metrekaresinden önce kalbin genişlemediyse, yaptığın her şey suya atmaktır yaşamını. Gönülde çoğalmak gerekir ki, bunun içinde sevmeyi bilmelidir insan. Yalnız başına ettiğin, kuş sütü eksik kahvaltı sofrasında değildir zenginlik. Eğer domatesle peyniri, ailen, sevdiklerin, dostlarınla paylaşabiliyorsan, işte o zaman çoğalıyorsundur. Kalbinin tamamını kaplayan bir sevgiyle pişirilen çorbanın tadı daha lezzetli olmuştur.
Vatanını, Toprağını, Bayrağını, Örf ve Adetlerini unutmuşsan, en şık sofrada tek başına yenen ıstakoz neye yarar? Yanında seni saygıyla anan bir kişi yoksa her yaşamın boş! Ağaçlar, kuşlar, en doğrusu doğa sana küsmüşse, sen bu dünyada bitmiş sayılırsın. Gerçekten çoğalmak, büyümek, genişlemek istiyorsan, “Ben zenginim” demek istiyorsan, önce her şeyi sevmeyi öğreneceksin. Karşılık beklemeden, hesapsız, çıkarsız bir sevgi oturtacaksın yüreğine…

Arkasından muhasebe defteri tuttuğun bir ilişkiyi, ömrünün en değerli sevdası yerine saymayacaksın. Kaç dairen, kaç araban, bankada ne kadar paran olduğu önemli değil!.. Senin de karnın herkesin ki kadar yemekle doyacak. Ağzına götürdüğün lokmaları yemeye başladığında, öemli olan kaç kahkaha atacaksın. Ekmeğin köşesini sevdiğin için sana ayıran birini, altında daha iyi bir model araban olsun diye kırmayacaksın. Pişmanlıklarından, düşmanlarına kadar her şeyi seveceksin. Seveceksin ki, asıl çoğalması gereken yer zenginleşsin, yani yüreğin!..
Bir amaç uğruna kendini kaybettiğin anda, yanında yörende seni destekleyecek ve hayatına dair umut verenler olmalı. Çevrende seni ruhen okşayanların kalmamışsa şayet… Belli ki hayatının hatasını yapmış ve umutsuzluğa doğru yelken açmışsın.
Sevgi bazen ulaşamayacak derecede yakınızdadır. Vatanımızı parçalayanlara karşı nasıl bir sevgi yumağı ile bir olduk. Kanımızı bu topraklar üzerine seve-seve akıtmayı unutmamışsak şayet, kendimiz üzerinde oluşan nefret bulutlarını kaldırıyoruz demektir.
İnsan bu özel günde karşı hemcinsine sevgili diye nasıl yanaşıyorsa, kendi öz değerlerimize de aynı sevgiyle yanaşmamız gerek. 14 Şubat Sevgililer Günü hepimiz için çok önemli bir fırsat; Bir dikenli kırmızı gülün okşayıcı güzelliği sevenlerimize doğru… Bizi seven atalarımıza gönülden bir Fatiha’nın gönderilmesi, ecdatlarımızı nasılda mutlu eder. Sevgililer günü gönlümüze olduğu gibi tüm insanlığa da sevgiler getirsin!




