“Özgür olmak” denince… Usuma her türlü özgürlük geliyor. Fakat ondan önce, özgür olmanın o tüy gibi hafifliğini algılıyorum. Bedenimde, yüreğimde, vicdanımda…
Aslında gerçekte özgürlük diye bir şey var mı ki? Birinin özgürlüğün başladığı yerde diğerinin özgürlüğü biter!! Değil mi? Sonra özgürlük aslında nedir, ne değildir, nereye kadar özgürüz, nereye kadar değiliz, özgürlüğün bir derecesi var mı?
Ben bugün özgürlüğü enine boyuna irdelemeyeceğim. Vicdan özgürlüğü kafama takılan, vicdan özgürlüğü? Evet, vicdan özgürlüğü! Hayatımızdaki sevgileri, vicdan rahatlığı ile yaşayabiliyor muyuz? Özgürce yaşayabiliyor muyuz? Bunu sorgulamak istiyorum.
Ailemizi seviyoruz, arkadaşlarımızı, dostlarımızı, doğayı, hayvanı seviyoruz. Sevdiğimiz şeyleri tabi ki çoğaltabiliriz. Bu sözünü ettiğimiz sevgiler doğal sevgiler. Yani annemizi severken canı yürekten severiz. O bizim annemizdir sevgisi en doğal en doyurucu sevgidir. Ve bizler annemizi severken, onu üzmekten kaçınırız. Sevdiğimiz şeyleri incitmekten, kırmaktan, hırpalamaktan hep kaçınırız, doğal olarak.
Bu söylediğim incitmekten korktuğumuz, incitmemeye özen gösterdiğimiz sevgiler. Bu sevgiler yaşamımızın olmazsa olmazları. Biz bunlara ihanet ettiğimizde, kirlettiğimizde işte o zaman vicdan özgürlüğümüzü de yitiririz. İnancımıza ters düştüğümüzde, yine özgürlüğümüzü yitiririz.
Annemizin gözüne bakarken, istemediği bir şeyi yapmış olmanın huzursuzluğunu taşıyorsak işte o an vicdan özgürlüğümüzde yitmiş oluyor. Ben Annemin, yüzüne bakarken özgür olmalıyım. Onun onaylamadığı bir davranışta bulunmuş olmamalıyım.
Aynı zamanda birini severken, canı yürekten vicdan azabı çekmemeliyim. Eğer yaşamımızdaki, sevgiler bizi vicdanen rahatsız ediyorsa ve buna rağmen yaşamak istiyorsak. Ne kadar mutlu olabiliriz? Bunu nereye kadar sürdürebiliriz?
Ben kendi deneylerimden söyleyebilirim ki, her türlü sevgiyi aşabilecek tek şey vicdan rahatlığıdır. Yasak bir sevdada, el ele tutuşmak, masum bir öpücük bile vicdanında huzursuzluğa yol açıyorsa. İnan bana o masum güzelliği yaşamaman vicdan huzursuzluğundan güzeldir. Yapmamam gereken bir şeyi yapmadığımda, yani yapmak isteyip yapmadığımda, algıladığım vicdan rahatlığı; yaptığımda alacağım zevkten çok üstün… Öyle ki. Ağır suçlu olarak eve dönmek ya da kendini aşmanın huzur ve rahatlığı ile eve dönmek!
Fakat bizler her zaman bu kadar kontrollü, olamayız. Bazen elimizden kaçar ipler. Hatta çoğu zaman kaçarda yakalayamayız. Tabi bizde insanız ve hatalar insanlar içindir. Hiç usumuzda yokken, hiç onaylamıyorken yinede, yasak bir aşkın aktörü olabiliriz. Yaşadığımız hiçbir şeyi onaylamadan yinede sevebiliriz. El ele tutuşunca ateşi tutmuş gibi oluruz da, içimiz kıpır, kıpır, yüreğimiz usumuzla kavgada bir garip mutluluk algılarız. Fakat elimizin serbest kalması ile birlikte algıladığımız rahatlama duygusu, aynı anda kendimizi müthiş yalnız ve terk edilmiş algılamakla orantılıdır. Peki ama bu durumda ne yapmalı? Sevda gözlerde, yürekte, her damarda… Ama olmamalı, yasak!!
Ne yapmalı?? Vicdan asla özgür değil, kıpır-kıpır, huzursuz, sıkıntılı! Ama sevda damarda! Bir yerde kara sevda bir yerde vicdan! Aman tanrım ne işkence… Vicdan doğruluk, yürek ise özgürlük… Özgürlük doğruluk olmazsa olmaz!! Yani bir sevda, işkence, adı sevda kendisi işkence… Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun şiirindeki gibi. “BİR DİLİMİ ZEHİR ZIKIM, BİR DİLİMİ CANDAN TATLI”
Yani sonuç da vicdan özgür değil sevdasında. Vicdan rahatsız, vicdan acılı… Sevdalar olsa da dorukta. Sevda uçursa da havada, vicdan, uyanık vicdan huzursuz, vicdan acılı… Ben diyorum ki ne mutlu vicdanla barışık sevgiyi yaşayanlara! Yaşayamayanları da kınamayalım.
Bazen özgürlüklerimiz bazı özgürlüklerimizi gölgeleyebilir. Korunmak mümkün olsa!! Acılar olgunlaştırır. Vicdan özgürlüğü yalnız kara sevdalarda yitmez. Vicdanımızla barışık yaşamak insan olmamızın gereğidir. Bence. Hepinize özgür sevgiler yaşama dileği ile. Yase
& & & & &
Siz Olsanız Ne Cevap Verirsiniz?
Saygın bir firmada yönetim, işe girmek isteyenlere bir soru sormuş ve soruya en uygun cevabı veren kişiyi işe almışlar. Bu soruda doğru veya yanlış cevap diye bir şey yok, sadece düşünce sistemi önemli. Soru şu:
Karanlık yağmurlu bir gece, yağmur yağıyor, fırtına var, gök gürlüyor ve siz sabaha karşı 02.00’de tek başınıza ıssız bir yolda araba ile gitmektesiniz. Arabanız iki kişilik. Biraz ilerde otobüs durağında 3 kişi bekliyor. Birincisi bir doktor, sizi daha önce geçirdiğiniz kalp krizinden kurtarmış. İkinci kişi, çok yaşlı ve hasta neredeyse ölmek üzere olan birisi… Üçüncüsü, hayatınızın rüyası, her zaman tanışmak için can attığınız birisi.
Hava gittikçe kötüleşiyor ve arabanızda sadece bir kişiye yer var. Böyle bir durumda ne yapardınız? Burada doğru veya yanlış cevap diye bir şey yok sadece her bir kişinin durumu algılayışı ve ele alışı var. Bu görüşmede cevapların % 90’ı ‘yaşlı adamı alırdım’ olmuş, olmuş ama sadece bir kişiyi işe almışlar. O kişinin cevabı acaba nasılmış? (Biraz düşünün ve sonra aşağısını okuyun.)
Arabadan inip anahtarı doktora veririm, doktor benim hayatımı kurtardığı gibi yaşlı kişiyi de hastaneye yetiştirip iyileştirebilir. Böylece bende hayatımın insanıyla otobüs durağında baş başa kalıp onu tanıma fırsatını elde edebilirim.
Günün Şiiri
Kara Sevda
….ve nihayet gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.
Masallarla indi yere.
Sebil oldu cümle hikayelere
Kara kara kazanlarda kaynadı
Diyar diyar meydanlarda oynadı
Türkülerde ateş alev yandı tutuştu
Gördes kiliminde nakış
Minyatür bahçelerinde suret kesildi.
Ve nihayet gelip çattı
Elveda bedava belirsiz sevince uçan kuşa eşe dosta elveda
Bütün haşmeti ile gelip çattı
Bir zilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.
Bedri Rahmi EYÜPOĞLU
İstida
Yarab!. İnsan oğullarından çektiğim yeter
Gökyüzünden benim hisseme düşeni ver
Altına dilediğim gibi ömrümü sereyim
Mendil kadar olsun tarlamı ayır
Beni doyuracak ağacı göster.
Rabbim!.. İnsan oğullarından çektiğim yeter
Yalnız senin ellerin gezinsin ömrümde
Beni yalnız sen mahkûm eyle sen azat
Ve yalnız sen canımı iste benden ki
Nereye saklayacağımı şaşırmadan vereyim
Bedri Rahmi EYUBOĞLU
Günün Fıkrası
Bir mühendis ölmüş ve büyük bir yanlışlık sonucunda cehenneme atılmış. Cehennemin konforundan hoşnut kalmayan mühendis bir takım iyileştirmeler yapmaya başlamış. Kısa bir süre sonra cehennem, klimalı odaları, otomatik tuvaletleri, asansörleri, içecek otomatları ve diğer lüksleri ile bayağı rahat bir yer haline gelmiş. Bu arada mühendisin de iyice tanınıp sevildiğini söylemeye gerek yok. Derken, günün birinde Cennet Meleği, şeytanı aramış: “Selam, cehennemde işler nasıl gidiyor? Neler yapıyorsunuz?” Şeytan, memnun mesut gülümsemiş: “Ohoo.. Biz burada çok iyiyiz. Bir mühendis düştü buraya ki sorma gitsin. İnanılmaz lüks ve konforlu bir yer yaptı bizim orayı. Bir görsen, tuvaletlerimiz otomatik, kola makinemiz bile var.”
Melek şaşırır: “Nee! Mühendis mi dedin? O adamın burada olması lazımdı. Çabuk onu buraya gönderin!”
“Mümkünü yok! Kadromda bir mühendisin olmasından çok memnunum ve onu burada tutacağım!”
Cennet Meleği sinirle bağırmış: “Onu çabuk buraya gönder, yoksa seni dava ederim! Şeytan katıla katıla gülerken şunları söyler: “Yok yaa! Nasıl yapacaksın bunu? Bütün avukatlar bizim tarafta!”
Günün Sözü
Bedenimiz, bizim bahçemizdir, irademiz ise bahçıvandır.
Shakespeare